Sevgili Anneciğim, babacığım.

Bize, eski bayramları anlatırdınız.

Hani, üç-beş yılda alınan bir elbisenin, bir ayakkabının  sevincini. Hele hele, alınan ayakkabılarınızı uyurken yastığın altına koyup uyuduğunuzu.

Biran önce sabahın olmasını çok isterdiniz.

Bir ekmeği nasıl paylaştığınızı, evde pişen yemeği komşularla nasıl paylaştığını da anlatırdınız.

Peki; niye biz şimdi, yılda üç-beş ayakkabı  değiştiriyoruz. Arkadaşımızın giydiği giysinin markasına göre markalı elbiseler istiyoruz.

Bizi niye böyle yetiştirdiniz.

23 Nisan Çocuk Bayramı nedeniyle size mektup yazmak istedik.

 Sizi üzersek veya kızdırırsak  ‘bayram şımarıklığı’ deyiverin.

Sevgili Anneciğim, babacığım.

Biliyoruz, bizim isteklerimizi yerine getirmek için çalışıyorsunuz.

“Sizi aç ve açıkta bırakmadık. Giymedik, giydirdik, gezmedik gezdirdik. En iyi okullarda okuttuk” demekle de yetmiyor….

Her bir ömrün sosyal, kültürel, siyasal, temel yaşam koşulları ile ilgili sorunları oluşur.

Sizin ömrünüzün koşulları içinde yeralan sorunlar için mücadele ettiniz mi, hangi sorunları çözdünüz?

Yoksa, duyarsız kalarak sadece kendinizi, gününüzü kurtaracak mücadelesi içinde mi geçti ömrünüz?

Yani; sevgili annecim, babacığım.

Bizlere nasıl bir gelecek bıraktınız?

Aldığınız elbiseler, gezmeler, iyi okullarda okutmak, aç ve açıkta bırakmamak bize iyi bir gelecek bıraktınız anlamına gelmiyor…

Ve hala; eğitimde fırsat eşitliği yoksa, kadın-erkek eşitliği  dedelerimizin ve sizin dönemizdeki gibi öylesine duruyorsa;  çocuk gelinler,   çocuk işçiliği devam ediyorsa, insanlar karnı tokluğuna çalışıyorsa, en güzel okullarda okusak da mezun olduktan sonra iş bulamıyorsak, bize nasıl bir gelecek bıraktınız?

Bizi en iyi ve en güzel okullarda okutmak yerine tüm okulların iyi ve güzel olmaları için neler yaptınız sevgili anneciğim, babacığım.

Bizim geleceğimizi karartacak işler yapılırken sizler neler yaptınız?

Örneğin; eğitimin ve sağlık hizmetlerinin paralı hale geldiğinde, rant uğruna ormanlar yok olurken, AVM’ler için ağaçlar kesilirken, nüklüer santraller için ülkemizin en güzel yerleri uluslar arası şirketlere satılırken siz sustunuz mu?

Hani bunları engellemek için mücadele eden insanları görmemezlikten mi geldiniz? Veya yanlarından kaçtınız mı?

Güzel bir gelecek için mücadele eden insanların yanında olabildiniz mi? Güzel bir gelecek için yaşamlarını yitiren çocuklar, gençler, yazarlar, gazeteciler, aydınlar, öğretmenler için yüreğinizin bir yanı acıdı mı?

Bana bıraktığınız gelecekte; işsizlik, açlık, yoksulluk, yok edilmiş bir özgürlük(!) ve yine ‘her şeyin başı para mı’ olacak?...

Geleceğim bunlarsa ve ben bunlarla mücadele edeceksem bilesin ki sevgili anneciğim ve babacığım bana  iyi bir gelecek bırakmamışsınız..

Sevgili anneciğim, babacığım Şair Nazım Hikmet’in bir şiirindeki gibi; “Sen yanmasan,/ ben yanmasan,/ biz yanmasak/ nasıl çıkar/ karanlıklar/ aydınlığa?”

Sevgili anneciğim, babacığım; bu mektubu sizi üzmek için yazmadım.  Sadece ‘özeleştiri’ yapmanızı sağlamak için yazdım.

Bugün; benim bayramımda siz yanımda olacaksınız.

1 Mayıs’ta bende sizinle olacağım.

Ellerinizden öpüyorum.

Oğlun ve kızın