Eskişehir’de Uyuşuyorum Kampanyası başlamış... Haberi okurken isimlere takılıp kalıyorum; Ayşegül Ünügür, Nezih Orhon, Serkan Zengin… sürekli aklımda aynı cümleler dönüp dolaşıyor ve yazmak zorunda hissediyorum. Neden hep aynı isimleri popüler sosyal sorumluluk projelerinde görüyoruz? EGSİAD’ın, tümü işadamlarından oluşan bir derneğin üyelerinin topladığı mavi kapaklarla aldığı tekerlekli sandalyeleri gazetelere haber olsun diye basın kuruluşlarına servis ettiğini hatırlıyorum, işadamları bağış yaparak tekerlekli sandalye de almıyordu üstelik, mavi kapak kampanyasına kapak toplatarak destek oluyorlardı, bir dede ve torunun büyük çabalarla kendi başlarına mavi kapak toplayarak tekerlekli sandalye aldıklarını da okumuştuk gazetelerde.

 

       Sonra aklıma yine kanser hastaları için düzenlenen peruk kampanyası geliyor, yine tüylerim diken diken oluyor … Çünkü bu popüler sosyal sorumluluk projecileri, o kadar dışındaki hayatın; kanser hastalarının saçlarını kaybedince büyük depresyona girdiğinii ya da tek dertlerinin saçlarını kaybetmek olduğunu, bunu çok önemsediklerini düşünüyorlar. Ne kadar da duygusallar… Hemen bir peruk kampanyası başlatıp, kanser hastalarına dağıtmak istiyorlar,  ama ben biliyorum ki kanser hastalarının en son düşündüğü şeydir saçlarını kaybetmek, onlar hayatta kalmanın mücadelesini veriyorlar, çünkü, bütün o ağrılı, acılı tedavi dönemlerinde en son düşündükleri şey saçları oluyor. Ondan önce düşünecekleri kocaman bir hayat var çünkü önlerinde, sevdikleri, onlar için üzülen çaresiz insanlar var, kendi gelecekleri ve göremeyeceklerini düşündükleri günler var. İşte bunları düşündükçe gerçekten kızıyorum. Üzülüyorum aslında, sosyal projelerin bile popüler olabilmesine kızıyorum, şaşırıyorum bu insanlara, dönüp kapı komşularını, önünden yüzlerine bakmayarak geçtikleri insanları görseler önce diyorum.

 

     Kadınlar, çocuklar, engelliler tüm dezavantajlı kesimler için yürütülen kampanyaları düşünüyorum ve hatırlamaya çalışıyorum, bunların sonucunda tüm bu dezavantajlı kesimler için somut, elle tutulur, onların faydasına olacak nasıl sonuçlar alındı? Alındıysa neden açıklanmadı, şu kadar sokak çocuğu var, bu kadar kadın şiddete uğruyor demek olmuyor, toplantılarda kendi entelektüel bilgilerimizi tazeleyip, uzun soluklu çalışmalar yapılması sonucuna varıp, konuyu kapatmak da yetmiyor. Adım atmak gerekiyor, onlara dokunmak, onlarla birlikte olmak gerekiyor.

 

     İşte o yüzden tam da bonzai uyuşturucusu gündemdeyken, popüler sosyal proje sevicilerin bu konuya üşüşmesi ve yine yaratıcı ve popüler bir başlıkla bunu basına tanıtmaları içimde küçük küçük patlamalar yaratıyor ve kendimi yazarken buluyorum, bu hep böyledir, toplumsal projeler bile belli isimlerin tekelindedir, bu bir statü göstergesidir, cvlere eklenecek yeni maddelerdir bunlar çünkü. Ne kadar üzücü, ne kadar korkutucu… Çıkıp bunları konuşmayalım mı, çözüm yolları aramayalım mı demeyin, tabi ki konuşalım ama kafelerde kahve eşliğinde bir iki saatlik toplantılarla, kimsenin katılmadığı seminerlerle yapmayalım diyorum… Hayır kendimden de biliyorum Basın Yayın Enformasyon Müdürlüğü’nün basında kadına yönelik haberleri incelediğimiz toplantı yine büyük bir otelde yapılmış toplantıya toplam 5, 6 gazeteci katılmış kendimiz söyleyip, kendimiz dinleyip, sonunda da kendimizi sertifika ile ödüllendirip bitirmiştik toplantıyı. Sözün kısası bu tür etkinlikler ve projeler ve bunların haberini yapmak ve bir şey yapıyormuş gibi yapan aynı insanları görmekten sıkıldım, paylaşmak istedim. Sonra yine konuşuruz…