Önce hafızamızı tazeleyelim; Ali İsmail Korkmaz, 19 yaşındayken 2 Haziran 2013 tarihinde eylemler sırasında ölesiye dövülmüş, yoğun bakımda 38 gün yatmış, 10 Temmuz 2013’te hayata veda etmişti. 9 Eylül 2013’te Korkmaz davası başlamış, sonra Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi, davayı “kamu güvenliği”ni gerekçe göstererek 13 Kasım 2013 tarihinde Kayseri Ağır Ceza Mahkemesi’ne göndermişti. Aradan geçen 1 yılda davayla ilgili gerçekleşen en somut gelişme bu oldu sanırım; davanın başka bir kente alınması. Şimdi davanın yeniden Eskişehir’e alınması için Anayasa Mahkemesi’ne başvuruldu ama bu da reddedildi. Bu son gelişme zaten bütünüyle acı olan, haber yapması da onunla ilgili haberleri okuması da insanın yüreğini sıkan Ali İsmail’in davasındaki son durum.
Yaşananları anlayabilmek mümkün değil, ailesinin neler yaşadığını da, kendimizi onların yerine koymaksa inandırıcılıktan uzak. Ancak ölümü çok yakınımızda yaşamış, sevdiğimiz hayat dolu bir gencin ölümünü görmüşsek anlamaya biraz daha yaklaşabiliyoruz diye düşünüyorum.  Ne kadar zor olsa da ölümünü kabul ettiğimiz kişinin artık yatığı yerde huzur içinde olmasını isteriz bir süre sonra. Tek düşündüğümüz bu olur, onun ölürken çektiği acıların dinmesini, ruhunun huzur bulmasını dileriz. Kendi üzüntümüz, özlemimiz ya da ona sarılma ihtiyacımızın şiddeti azalır. Bunları düşünüyorum, Ali İsmail’in ailesini düşünüyorum, sonra da bu davanın bu kadar uzamasına, sorumluların cezasını çekmesini engellemeye, suçu hafifletmeye neden olan ve davanın görülmesinin zorlaşması için davayı başka bir şehre alan yapıyı düşünüyorum. Bunu hükümet politikaları, adaletin işlememesi diye gerekçelendirmek de yeterli olmuyor, hiçbirimizin içini soğutmuyor. Tüm sistemlerin insanlarla yürüdüğünü biliyoruz, hiçbir insanın vicdanının böyle kararlar verebileceğine ise inanmıyorum. Yani sistemin içinde, insan olduğunu unutan karar mekanizmalarında etkili bakan, savcı, hakim, yargıç, avukat her kim varsa, davayı bu noktaya taşıdıktan sonra çıkacak kararın “adaletli” olacağına inancım kalmıyor.
 Ethem Sarısülük cinayetinde polise 7 yıl veren adalete inancım yok. O yüzden çok üzülüyorum Ali İsmail’in adının geçtiği haberleri yazarken, o haberleri okurken ve ailesinin acı dolu yüzlerini, Ali İsmail’in tertemiz yüzünü ve güzel gözlerini fotoğraflarda görürken nefesim daralıyor. Böyle gelişmeleri okuyunca ise artık dayanamıyorum, bir gencin eleştirme, eylem yapma hakkına saygı duymayan, bırakın bunu, yaşama hakkına saygı duymayan polisin, o çevredeki esnafın, olaya karışan herkesin, bunu görüp de konuşmayan, yaşananları sessizlikle izleyen buna tepki göstermeyen herkesin, yaptığının bir karşılığı olmalı. Genç bir çocuğu savunmasızca bir köşeye kıstırıp döverek öldürmenin cezası bu kadar düşünülmemeli, bu kadar hafif olmamalı, bunu unutmak bu kadar kolay olmamalı. 
Ali İsmail’in öldürülmesi davasında sanık 4 polisten yalnızca biri tutuklu yargılanıyor, diğer 3 polis hala görevinin başında. Yani bırakın tutuklanmayı görevlerinden bile alınmadılar, bu polisler hakkında soruşturma da açılmadı -bildiğim kadarıyla-. Yani onlar hala aramızda dolaşıyor. Davanın avukatları sorumluların ceza alacağına inanıyor, dediklerine göre deliller net, sorumlular kasten adam öldürme suçundan ceza alacak. Onların inancı yüreğimize su serpiyor, umut veriyor, insan inanmak istiyor artık… adalet sadece adalet… bu dünyada da yerini bulmalı, Ali İsmail’in yakınlarının, onu sonradan tanıyan bizlerin acısı belki azalacak ama bitmeyecek, ama ancak adalet yerini bulursa ruhu huzur bulacak Ali İsmail’in…