Bir kadın tanıdım. Kızıl iri dalgalı saçları ve gözleri hafif kısık, birazda kemikli elleri olan. Yağmurda şemsiye taşımayan aynı zamanda ıslanmayı da sevmeyen huysuz, inatçı bir kadındı. Demli çay içerdi yanında da tütünü. Onu tanıdığımda kocaman hayalleri vardı biraz uçuktu ama hayaldi sonuçta. Yaşadıkça da söndü düşleri, tıpkı gökyüzüne salınan balon gibi. Kayboldu. Balonları kayboldukça elleri hep maviye bakar oldu gerçi en sevdiği renk yeşildi.

                      Ben bir kadın gördüm: her şeyiyle herkesi seven, nedensiz kahkaha atıp birden bire gözlerini yere düşüren. Puslu bakışlarının ardında hep bir umut olurdu, sade ama yaşamaya değer. Bazen de duvarlar örerdi etrafına, uzanamazdı ellerim dinleyemezdim üzüntülerini. Öyle çaresiz kaldığım zamanları hiç sevmedim. Bisikleti vardı turuncu bir pinokyo. Çok sevdi onu. Ben de çok sevdim, çünkü pinokyo da hep mutlu olurdu. Günler eskise de o bisiklet hep aynı kaldı.

                      Öyle bir kadın tanıdım ki; umursamazlığı içinde masumluğunu hiç yitirmeyen tebessümü olan, yüreğimden sevdiğim ve hep öyle kalmasını istediğim kızılcık şerbetim.

 

                                                                                                                                                 Sibel Çuvalcıoğlu