Ayrımcılığı doğduğumuz andan itibaren yaşadığımızdan öyle içselleştiriyoruz ki, maruz kaldığımız bir çok ayrımcılık olayında doğal karşılamaya bile başlayabiliyoruz.

 

Engel bedende, zihinde ya da ruhumuzda değil, engel düşünce ve düşlerimizde. Bizi; görmeyen gözümüz, tutmayan bacaklarımız, yürümemizi engelleyen sakatlıklarımız, duymayan kulaklarımız, ya da başkaları gibi beyinlere ruhlara sahip olmamamız değil, bunlar konusundaki düşüncelerimiz, sınırlanan, yok edilen düşlerimiz engelliyordu. Ayrımcılık var olduğu sürece engelliydik hepimiz.

 

Engelsiz bir yaşam istiyorsak mücadele etmemiz gereken alan kendi engelimizle ilgili alan değildir. Mücadeleyi ayrımcılık konusunda vermeliyiz.

 

Benim yaşamımı güçleştiren yüksek kaldırımlar, asansörsüz binalar, beni dışlayan, aciz ve yardıma muhtaç gören zihniyet hafif engeller olarak kalıyor.

 

Bugün Türkiye’de var olan en büyük engelin “Kadın Olmak” olduğunu düşünüyorum. Çünkü kadını yok sayan bir zihniyetin, kendinden farklı olan her şeyi yok sayacağına inanıyorum. Önce insanı yok sayan zihniyeti yok etmeliyiz. Kadın olmanın bir engel değil, bir utanç değil, öteki olmak değil, erkeğin malı olmak değil, “insan olmak”, eşit hak ve sorumluluklarla erkeklerle aynı platformlarda birlikte var olabilmek olduğunu anlatabildiğimizde en büyük engeli aşmış olacağız. Sonrası daha kolay aşılacaktır diye düşünüyorum.

 

Engelsiz bir yaşam dileği ile….