Yaşam Beller Özgürlük Derneği, Tepebaşı Belediyesi Özdilek Sanat Merkezi’nde “Eskişehir ve Ermeniler Dün ve Bugün” konulu bir panel düzenledi.

Panele, konuşmacı olarak katılan Birzamanlar Yayıncılık Yayın Yönetmeni Osman Köker, 1915 öncesi Türkiye’de Ermeniler ve Eskişehir’i anlattı. Osman Köker yüzü aşkın görsel malzeme eşliğinde yaptığı sunumunda önce Birinci Dünya Savaşı öncesinde Türkiye’nin kültürel yönden farklı unsurları bir arada barındıran bir yapıya sahip olduğuna dair örnekler verdi.

 

Köker, Osmanlı resmi nüfus verilerine dayanarak aktardığı bilgilere göre, Eskişehir merkez kazasında 1914 yılında 2.613 Rum, 3.979 Ermeni, 194 Yahudi yaşıyormuş. 35.000’e yakın nüfusu olan şehrin yüzde 15 kadarını bu gayrimüslim topluluklar oluşturduğunu söyledi.

Ermenilerin Hoşnudiye Mahallesi’nde yoğunlaştığını belirten Osman Köker şunları anlattı:

“Şehrin aşağı kesiminde, Porsuk çayı kıyısında yer alan bu mahallede Apostolik (Gregoryen) Ermenilerin SurpYerrortutyun Kilisesi, erkekler için Mesrobyan ve kızlar için Santukhdyan okulu yer alıyordu. Bu iki okulda 1914 yılında 221 öğrenci okuyordu. Katolik Ermenilerin de yaşadığı şehirde Ermeni çocukların bir kısmı da Katolik Fransız Assomptionist rahiplerinin kurduğu Saint Croix Koleji’nde okumaktaydı. Porsuk çayının kenarındaki Ermeni Kulübü ise Ermenilerin önemli bir sosyal tesisiydi.

Ticari ve sosyal hayatta ise Ermeniler nüfuslarından çok daha büyük bir yere sahipti. Başka lületaşı işlenmesi ve ihracatı olmak üzere birçok sektörde Ermeniler başat durumdaydı. 14 Ağustos 1915’te Ermeniler son derece zor koşullar altında, eşyalarını bile almalarına izin verilmeden sürüldüler. Onların gitmesiyle Eskişehir’de iktisadi ve sosyal hayatta büyük bir gerileme yaşandı.”

Osman Köker sunumunun Eskişehir’e ilişkin bölümünde tamamı 20. yüzyıl başında üretilmiş ve kullanılmış 30 kadar fotoğraflı Eskişehir kartpostalı göstererek,  bu kartpostalların fotoğrafçıları ve üreticilerinin tamamına yakınının Ermenilerden oluştuğunu sözlerine ekledi.

Panelin ikinci konuşmacısı olan  MSGSÜ Sosyoloji Yüksek Lisans öğrencisi Dijan Özkurt, “Giden Sadece İnsan mı, ya mekanlar” konusunu işleyerek, “Surp Yerrurtutyun Kilisesi tehcirden sonra devlet tarafından el konulma ve daha sonra özel şahsa satılma ve erotik sinema olarak kullanılma gibi bir dönüşüm süreci geçirmiştir. Bu dönüşüm süresince özellikle mekanda yapılan değişiklikler kilise formundan mekanının git gide uzaklaşmasına yol açmıştır. Surp Yerrortutyun Kilisesi’nin dönüşümü kültürel soykırımın en çarpıcı örneği olarak karşımıza çıkmaktadır.

Biz Eskişehir’de yaşayanlar olar bu mekanın yeniden kilise olarak açılması talebinde bulunarak en azından kötü tanıklığımızı iyi tanıklığa çevirmek ve özür dilemek anlamında bir adım atmış oluruz belki” diye konuştu. 

Editör: TE Bilişim