Gecenin bir yarısı,  şiddetli bir fren sesiyle uyandım. 
Saate baktım tam üçü gösteriyordu. 
Birden yatağımın içinden doğrulup neler oluyor acaba diye sordum kendi kendime.
Korktum...
Pencerenin önüne gidip, perdeyi aralayıp sokağa baktım. 
Kapının tam önünde gri bir araba, içerisinde iri yarı, orta yaşın biraz üzerinde Afrikalıya benzeyen bir adam vardı.
Adam arabadan çıktı tekerlerine baktı.
Arabayı bir yere fena çarpmıştı. 
Ayakta duramıyor, sallanıyordu, galiba zil zurna sarhoştu. 
Arabanın tekerleri hiç gidemeyecek derecede zarar görmüştü, sarhoşluğundan yürüyemiyordu zaten. 
“Bir insan bu kadar  nasıl içebilir?” diye düşündüm. 
Neden içer?
Önyargılara karşı olduğum için belki de adamın bir derdi vardır diye üzüldüm. 
Belki alkol bağımlısıydı. 
Psikolojik, ya da aile sorunları olabilirdi.
Belki de ilk defa bu kadar sarhoş olmuştu.  
Ya da hafta sonu bir partide arkadaşları zorla içirmiştir. 
Sebep ne olursa olsun adamın gecenin bir yarısı insanları uyandırmaya, korkutmaya hakkı yoktu. 
***
Lisede, kişiliğimin oturmasında önemli rolü olan hocalarımdan birinin, tarih hocamın sözü aklıma geldi hemen; “Sizin özgürlüğünüzün başladığı çizgide bir başkasının özgürlüğü bitebilir.” 
İşte buna dikkat etmek gerekiyordu. 
Bir şeyi yapmadan önce sebep ve sonuçlarını iyi düşünmek gerek. 
SAYGI...
İnsanlar başkalarına saygı duymayı öğrenmedikçe insanlık acı çekmeye devam edecek!
Merhamet etmeyi öğrenmedikçe, yüreklerimizi yumuşatmadıkça, maddiyat ve zevk pesinde koştukça insanca yaşamaya da öğrenemeyeceğiz. 
Hiç kimsenin bir başkasının inancına, yasam tarzına, siyasi görüşüne, diline ya da kültürüne laf etmeye hakki olmadığı gibi kimsenin kimseyi rahatsız etmeye, ya da kendi zevki için başkalarının rahatını kaçırmaya da hakki yok...
***
Uykum iyice kaçtı, uyuyamadım. 
Düşüncelere daldım... 
Gözümün önünden bir film şeridi geçti adeta.
İnsanlığın hikayesi... 
Daha bir kaç gün önce Brüksel’de bir genç kanalda ölü bulunmuştu. 
Ortadoğu’daki savaşlar geldi aklıma.
Batının Ortadoğu’ya müdahalesi. 
Ülkemiz üzerinde oynanan siyasi oyunlar.
Osmanlıca tartışmaları. 
Kara propagandalar.
Cehalet.
Aç kalan, açıkta kalan insanlar.
Küçücük yaşta çalışmak zorunda kalan çocuklar. 
Dayak yiyen, üzerine bir sürü kuma gelen kadınlar. 
Dedikodular, iftiralar, yalanlar...
İçki, kumar, esrar...
Organ mafyaları.
Sahte ilişkiler, sahte sevgiler...
Zamanını boşu boşuna geçiren insanlar.
Gece yarısı aklıma gelmeyen kalmadı. 
***
On yıl öncesiyle bu gün bile ayni değil artık. 
On yıl ve daha sonrası nelerin olabileceğini düşünmek bile istemiyorum. 
Onca çabalara rağmen hala cehaletle savaşıyoruz.  
Dünyanın bir tarafı materyalizm kurbanı, diğer taraf ise hala ortaçağı yaşıyor. 
Eğitim seviyesinin düşük olduğu ülkelerdeki insanlar daha çok acı çekiyor. 
Su an insanlık bir sınavdan geçiyor. 
Sınavın zor olduğu yerlerde acılar da büyük oluyor.
Sabır gerekiyor, inanç gerekiyor, çok çalışmak gerekiyor.
Olaylara objektif açılardan bakabilmeyi öğrenmek gerekiyor. 
Önyargısızca, insan sevgisiyle...
O halde gece gündüz çalışmaya ihtiyacımız var. 
Sadece kendimiz ya da ailemiz için değil. 
Sadece ülkemiz için de değil. 
Suriye için, Irak için, Filistin için... 
Ortadoğu için, mazlumlar için, tüm insanlık için. 
Birgul KAPAKLIKAYA
21-12-2014
Brüksel