Bayram sohbetlerinin vazgeçilmez cümlesidir “Nerede o eski bayramlar?” Genellikle sohbetin duraksadığı anlarda oluşan buruk sessizliği dağıtmak için kullanılır. O sessizlikte belki gurbette kalan bir evlat, belki göçüp gitmiş anne baba belki de başka bir üzücü düşünce geçer zihinlerden.  Böyle durumlarda oluşan kasvetli havayı dağıtmak ve bayramın neşesini yerine getirmek için ağızlardan düşüverir: “Nerede o eski bayramlar?”

                Sahi nerede o eski bayramlar. Eskiden bayramlar daha mı güzeldi? Ya da güzel insanlar göçüp gittiği için mi bayramlar yavan kaldı?

                Günümüzde bayramlar eski neşesini geride bırakarak adeta bir tatil fırsatı olarak değerlendirilmeye başlandı. Bankaların sunduğu cazip! Bayram kredileri ile oldukça kolay da bir hal aldı bu tatil işi. Yine de orta ve dar gelirli vatandaşlarımız için bayram şehrimizde geçecek gibi. Kent merkezinde bayram sabahları durağan olsa da kenar mahalle olarak adlandırılan yerleşim yerlerinde hala o eski bayramlar yaşatılmaya çalışılıyor.

                “Eski bayramlar” deyip duruyoruz. Peki, ama eski bayramların ne özelliği vardı?               Gelin beraber bir değerlendirme yapalım:

                Öncelikle günümüz teknolojisinin getirisi olarak artık dünyanın herhangi bir yeri ile istediğimiz anda iletişim kurabiliyoruz. Ancak camın arkasından kurduğumuz bu iletişimde yan komşumuz ile bahçeden bahçeye ya da pencereden pencereye kurduğumuz muhabbeti bulamıyoruz. Üstelik yüksek katlı apartmanlarda insanlar artık komşularını bile tanımıyor.

                Benim kuşağımdakiler iyi bilir eskiden kaba şekerler vardı. Evet, adı gibi kabaydı, büyüktü bu şekerler. Mahalleliden topladığımız şekerleri ceplerimize, torbalarımıza doldururduk.  Durumu iyi olanların evinde kâğıda sarılı şekerler olurdu. Genellikle de çocukların ilk ziyaret yerleri olurdu buralar.

                Bayramına göre ziyaretlerdeki ikramlar da çeşitlilik gösterirdi. Sarma, kavurma, baklava veya kabak tatlısı. Her gidilen kapıda yenirdi bu tatlılardan ve ikramlardan. Şimdiki gibi bir taneyi ağzınıza attığınızda mideniz oluşan yanma hissi o zamanlarda olmazdı. Çünkü herkes şekerin, yağın, malzemenin hasını kullanırdı. Şimdi olduğu gibi ucuz tatlandırıcılar kullanılmazdı. Velhasıl tatlı yenilir tatlı konuşulurdu.  Ayrıca kimsenin yediğini içtiğini umuma arz etmek! gibi bir kaygısı yoktu.

                Yine o zamanlar bütün mahalleli komşumuzdu. Çocuklar; kaçırılma, tecavüz edilme gibi günümüzün pislikçe şeylerinin kaygısını duymadan rahatça dolaşırdı sokaklarda.

                Bu kadar nostaljiden sonra günümüz bayramlarına da bir göz atalım:

                Bayramların vazgeçilmezi olan tatlılar başta olmak üzere şekerler, çikolatalar günümüzde çoğunluklar tatlandırıcılı şuruplardan yapılıyor. Yediğimizde midede bir yanma hissi oluşuyor. Sonra ikinci kapıdan itibaren yememeye başlıyoruz. Yavaş yavaş muhabbetlerin de tadı azalıyor.

                Bayramları bir cep telefonu mesajı ya da sosyal medya üzerinden kutluyoruz artık. Evet, uzakta olanlar için büyük kolaylık. Ama ya yanı başımızda bulunanlara ne demeli? Sokaklarda yalnızlık… Evler de yalnızlık…

                Bizler - maalesef ki -  geleneklerimizin ve dini vecibelerin temeli olan bayramları tatil zihniyeti çerçevesinde uzaktan kumanda ile kutluyoruz artık. Bayramlarda boy gösteren reklamlara bakıp içten içe üzülüyoruz. Ancak kalkıp komşumuzu ziyaret etmiyoruz. Edemiyoruz. Çünkü komşumuzu tanımıyoruz bile!

                Bizler zamanla bayramları da geleneklerimizi de tüketmişiz. Yeni nesillere bayramın neşesini, samimiyetini anlatamamışız. Bunun sorumlusu – kimse gücenmesin – bizleriz.

                Daha fazla söze gerek yok sanırım. Herkese güzel geçireceği bir bayram temenni ediyorum.

TÜKETİRKEN TÜKENMEYİN

[email protected]

                                                                                                                     Sülahi ÖZALP

                                                                                                Tükoder Eskişehir Şube Başkanı