Bazen hiç bir şey yazası gelmez insanın.
Tıpkı iştahsızlık gibi bir duygudur bu.
Bazense yazdıkça yazarsınız, içinizden o kadar çok şey geçer ki.
Bütün olumsuzlukları, zulümleri, adaletsizlikleri teker teker yazasınız gelir. Ancak eliniz klavyeye bir gider, bir gelir...
Aklıma birden Hz. Mevlana’nın su sözleri geldi;
“Konuşsam dilim yanar, sussam kalbim
Önce duruyorum…
Sonra susuyorum…
İçimden çıkan lafların etrafı, yangın yerine çevireceğini düşününce kilit vuruyorum dilime..
Sonra Yan! diyorum içime! Sadece sen yan!
Ve Dayan! diyorum gönlüme!”
Eğer doğruları soyluyorsanız sevilmeyi beklemeyin! Diye yazmıştım dün facebookta. 
Gördüm ki, doğruları söyleyerek yalnız kaldığını hisseden o kadar çok takipçim varmış ki...
Herkes ayni şeylerden şikâyetçiyken bunca sorunların sorumlusu kim?
Doğrular...
Kimin doğrusu neye göre doğru?
Yarısına kadar suyla dolu olan bardağa boş diyenler mi haklı, yoksa dolu diyenler mi?
Simdi, bu aralar bir de başımıza “evet - hayır” yarışları çıktı...
Biz neden medeni insanlar gibi birbirimize hakaret etmeden siyasi görüşlerimizi paylaşamıyoruz ki?
İsteyen “evet” der, isteyen ise “hayır”.
İnsanların siyasi fikirlerine ya da inançlarına saygı duymak bu kadar zor mu?
Hiç kimseyi bizim gibi düşünmeye zorlamaya hakkimizin olmadığını kabul edelim.
İnsan olmak bu kadar zor olmamalıydı.
Okumadan her şeyi bilmek gibi bir yeteneğimiz olamaz.
Ne siyaset okuruz, ne psikoloji, ne sosyoloji, ne de tarih.
Ancak kime sorsanız her şeyin sorumlusu ya Amerika ya da Israil.
Bize bizden başka dost yok deriz...
İşte biz burada kaybediyoruz.
Aslında bize bizim kadar zarar veren bir topluluk da yok.
En büyük düşmanımız ise kendi cehaletimiz.
Bizde her şeyin sorumlusu zaten hep başkalarıdır.
Biz o kadar mükemmel bir toplumuz ki...
Bizde namus anlayışı bile bir başkadır.
Erkeklere her şey serbesttir, ancak kadın namusunu korumak zorundadır.
Sahi biz hangi ara kendi uydurduğumuz yalanlara inanır olduk?
Kadınlar ya da erkekler birbirlerinden üstün ya da aşağı yaratıklar değillerdir.
Birbirlerinden farklı oldukları için birbirlerini tamamlarlar.
Ah şu üstün olma duygularımız yok mu? 
Oysa ego kadın erkek herkeste var.
“Bütün psikolojik hastalıkların temelinde narsisizm yatar” der Erich Fromm.
Evet, ırkçılığın, ayrımcılıkların, savaşların, bütün sorunların altında da narsisizm yatar.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan Hocamız ise narsistler hakkında şöyle diyor;
“Narsist insanın kendini ayakta tutabilmesi için ötekilerin olması gerekir. İkinci sınıf insanların olması gerekir ki, kendisini özel ve birinci sınıf olarak görebilsin. Herkes birinci sınıf ve özel olursa narsist kendini iyi hissetmez. Kendisine özel ve önemli diyebilmesi için diğerlerini önemsiz yapması gerekir.”
Bazı başkanların, liderlerin, yöneticilerin yanlarına kendilerinden daha zeki insanları almama nedenleri de zaten bu sebeptendir.
Günümüzde travmalar, depresyonlar, psikolojik rahatsızlıklar o kadar arttı ki..
Etrafımızda o kadar çok narsist var ki...
Depresyonda da kişi kendisini değersiz ya da ise yaramaz hisseder.
Aslında hiç kimse kimseden üstün ya da aşağı değildir.
Her insanın yetenekleri de, kapasiteleri de farklıdır.
Önemli olan insanın içindeki cevheri keşfetmesidir.
Bizdeki en önemli sorunlardan birisi fazla okumayan bir toplum olduğumuz için sürü psikolojisiyle hareket etmeye daha meyilliyiz.
Her şeyden önce kadın erkek, dindar dinsiz ya da oncu buncu gibi ayrımcılıkları artık bırakıp kendimizi geliştirmenin yollarına bakmamız gerekiyor.
Kadın ya da erkek, önce doğru ile yanlışın, zalim ile mazlumun farkını görebilme yeteneğine sahip olmak için objektif bakabilmeyi öğrenmeli insan.

Adam gibi adam olmanın milleti ya da cinsiyeti yoktur. 
 
 
Birgül KAPAKLIKAYA
25-02-2017
Brüksel