İnsanların diğer canlılardan ayrı olarak onlarda hiç  olmayan en iğrenç becerisi (!) Nifak’dır..
Türk dil kurumunda karşılığı geçimsizlik, anlaşmazlık, ara bozuculuk olarak geçiyor.
Öyle ki mitolojide bile karşılığı var. Eris…Nifak tanrıçası. Neden tanrı değil de tanrıçadır onun tartışmasını yapamayacağım ama, Nifak nasıl tohumlanır, nasıl yeşertilir nasıl hasat edilir ? Tanrıça Eris’in sonunda hepimizin bildiği bir hikaye ile biten bir öyküsü bize bunu anlatıyor..…
 
Tanrıların dağı Olympos’ta bir düğün..Bütün tanrılar ve tanrıçalar davetli ama “o”yani Eris davet edilmemiş..
Eris buna çok içerler. Eline bir elma alır üzerine yazar “En güzele !!”
Elmayı Hera, Afrodit ve Athena'nın oturduğu ziyafet sofrasına atar.. Tanrıçaların tam ortasına..
Bu elmayı kaptırmak bir tanrıça için düşünülemez. Doğal olarak tanrıçaların her biri  "en güzele" yazan elmayı kendileri almak isteyince aralarında tartışma çıkar. Bu üç tanrıça Hera, Afrodit ve Athena’dır..
 
Hera; tanrılar tanrısı Zeus’un çok bilmiş karısı..
Afrodit ; Aşk ve güzellik tanrıçası
Athena ;  Zeka, sanat, strateji, ilham ve barış tanrıçası
 
Anlaşamayan  bu üç tanrıça sonun da Zeus’a giderler ve “Sen karar ver!!” derler..
Zeus zor durumdadır. Elmayı karısı Tanrıça Hera'ya verse diğer Tanrıçalar kıyameti koparacaklar başka bir tanrıçaya verse bu sefer de Hera 'nın gazabı var.. İşin içinden bir türlü çıkamamış..Sonunda Troya Kralı Priamos'un oğlu ölümlü Paris'i görevlendirmiş.
-Bu işi hallet !..
Rekabet yakışıklı Paris üzerinden devam eder ve tanrıçalar o’na vaatlerini sıralar..
Athena; savaşta yenilmezlik gücü vereceğini vaat eder..
Hera; Paris'i Asya'nın hakimi yapacağını.
Afrodit ise dünyanın en güzel kızını…
Athena ve Hera en güzel elbiselerini giyip en süslü mücevherlerini takmışlar, Afrodit ise “güzellik örtü istemez, güzellik zaten o’nun örtüsü” diyerek hiçbir şey yapmamış..
Ve Paris Afrodit’i seçmiş ve “en güzele” yazan elmayı ona vermiş..
 
Afrodit'in Paris'e vaat ettiği güzel kadın Sparta Kralı Menelaos'un güzel karısı Helen'dir.
Paris, Afrodit'in yardımıyla Sparta'ya(Bu günkü Yunanistan) gider ve Helen'i kaçırır. Prensi olduğu Truva (Bu günkü Çanakkale) şehrine geri döner. Menelaos Akha (Yunanistan krallığı) ordularını toplayarak Truva'ya savaş açar. Kardeşi Miken kralı Agamemnon komutasında Truva’ya yani  Çanakkale civarına çıkarlar..Böylece 10 yıl sürecek Truva savaşı başlamış olur.  Eris de Olympos'ta bir köşeden iki ulusun savaşçılarının on yıl süre ile birbirlerini kırmalarını keyifle seyreder.
“Truva” filmini seyredenler ya da Homeros’un İlyada destanını okuyanlar gerisini bilirler. “Truva Atı” kaleye girer ve sonuç Truva’nın yıkımıdır..
 
Şimdi bu bir hikaye, hayal ürünü ama batı dünyasının hayal gücünü bunlar oluşturuyor. Biliyormusunuz ? 1918 de Osmanlının çöküş anlaşması Mondros Mütarekesi Mondros Limanın’da Osmanlı Heyetinin davet edildiği bir gemi de imzalanır. Bugeminin adı “Agamemnon” dur..Batı , Truva’yı yeniden yıkmaya gelmiştir…Bu nifak tohumunu yeniden yeşerir. Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşından sonra bir sohbette “Akha’lılaları bu sefer yendik” dediği bilinir.
 
Nifak tanrıçası Eris o günden beri aramızdan hiç ayrılmadı. Hala elindeki elmalara bir şeyler yazarak aramıza atıyor ve bilindik dehşet verici kavgalarımızı keyifle seyrediyor.. Her elmanın üzerinde başka bir kavganın nedeni yazıyor. Bazen “petrol”, bazen “mezhep” , bazen “ırk” , bazen “başkanlık” bazen “din” bazen “sağ” bazen “sol” O hep aramızda..