Haber Kaynağı: Manşet Gazetesi
Söyleşi: Şaban Bağcı 
AK Parti Eskişehir Milletvekili, Sanayi,Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkan Vekili, Ekonomi İşleri Başkan Yardımcısı Harun Karacan’la Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüştük.
15 Temmuz’da ‘darbecilerin’ meclisin bombalandığı alanı gezdiren Karacan duygularını gizleyemedi. Gözleri doldu, kurşunlanan, bombaların yıktığı yerleri, ikiye bölünen ağacı gösterirken.
Hem konuştuk hem de sorularımızı ilettik Eskişehir Milletvekili Harun Karacan’a…
1-Şu an Meclisin bombalandığı alandayız. İlk gördüğünüzde ne hissettiniz?
Öncelikle şunu söylemeliyim ki sıcağı sıcağına tanık olduğum o görüntüler benim yaşamım boyunca hiç unutamayacağım, gözümün önünden hiçbir zaman gitmeyecek görüntüler.
Uçakların yağdırdığı bombaların yol açtığı o enkazı görünce bir anda kendimi, hani tarihte yaşanmış Nazilerin şehirleri yakıp yıktığı saldırılar ile ilgili yapılmış filmler vardır ya, işte o film sahnelerinden birinin içinde zannettim.
Gözlerime inanamadım tabii.
Yüreğim burkuldu adeta.
Milletvekili olarak hemen her gün geçtiğimiz meclis binasının bir bölümü yerle bir olmuştu. Tam bir dehşet tablosu duruyordu orta yerde.
Gördüklerim karşısında yaşamış olduğum travma sonucu kendi kendime sürekli "Atatürk'ün kurduğu ve Milli İradenin tek mekanı olan Gazi Meclis' böyle korkunç bir saldırı nasıl yapılır ki?"diye soruyor ama bir türlü cevap bulamıyordum.
Bu nasıl bir kindi?
Bu ülkenin Askeri nasıl olur da bu ülkeyi canı pahasına koruması gerekirken ülkesinin meclisini bombalayabilirdi?
Bu ülkenin askeri nasıl olur da bu ülkenin silahını kendi halkına ve kendi halkının meclisine doğrultup, ateşleyebilirdi?
Türkiye birçok darbe görmüştü ama ilk defa bir meclise saldırı olmuştu.
Bu ne kabullenilecek ne de hazmedilecek bir durumdu.
O yüzden, manzarayı ilk gördüğümde neler hissettiğimi anlatmam için kelimeler kifayetsiz kalıyor. Başbakanımızın orda olma ihtimalini göz önünde bulundurarak özellikle mecliste bulunan odasına 5-6 metre uzaklıktaki mesafeye nokta atışı yapılması da olayın vahametini bir kat daha arttırıyordu.
Sonuç olarak, meclis binamızın o görüntüsü, benim ve ülkesini seven, demokrasiye bağlı hiç bir Türk vatandaşının görmek istemediği korkunç görüntülerdi...
Keşke hiç yaşanmasaydı ve bu güzel ülkenin güzel halkı da, bu terör örgütünün kalkıştığı hainliğe şahit olunmasaydı.
2-15 Temmuz darbe girişimi sırasında neredeydiniz?
15 Temmuz akşamı Eskişehir’de bir programdaydık. Darbe kalkışmasından on beş dakika sonra Genel Merkezin talimatı üzerine İl Başkanlığımıza gittik. İl başkanı ve ilçe başkanlarımızla beraber anında olaya müdahil olduk. Yunus Emre caddesindeki parti binamızın önüne üyelerimizi ve halkımızı topladık. Süreci dikkatli bir şekilde takip ettik. Teşkilatımızla beraber bu kalkışmaya, Eskişehir”deki bir olası eylem için hazırlıklı olduk. Bir Kaos ortamı vardı. Bu ortamın yönetilmesi için, zaman kavramı adeta işlemiyordu. Belirsizlikler içerisinde her türlü önlemi almak için çok uğraş verildi o gece. Bir yandan halkı toplamaya çalışıyoruz, diğer yandan kriz masasını yönetmeye çalışıyoruz. Çok stresli, sıkıntılı bir geceydi. Zaman adeta geçmek bilmedi. Allah bir daha bu ülkeye böyle bir gece yaşatmasın.
3-İlk duyduğunuzda ne hissettiniz?
Öncelikle şunu söyleyeyim. 12 Eylül askeri darbesinde ben 14 yaşındaydım. Dolayısıyla darbe ile ilgili hafızamda bir dağarcık yok. İnanamadık duyduklarımıza. Böyle bir zamanda, böyle bir darbe’nin yapılabileceğini tahmin bile etmemiştik. Türkiye tarihinde darbelerin tarih sayfalarına gömüldüğünü ve kapandığını düşünüyorduk. Ama maalesef ki bunlar bu tür hazırlıkları yapıp ülkemize darbe girişiminde bulunmak için alt yapıyı çok önceden hazırlıyorlarmış.
Zordu, seçilmiş bir insan olarak, bir milletvekili olarak hakikaten zor bir süreçti.
Tüm halkımızın olduğu gibi bende bir şok içerisindeydim. Bu ülkeye yapılabilecek en vahşi, en barbar saldırılardan biriydi. Halk sokağa dökülüyordu, tankların önüne yatıyordu, silahlara ve bombalara rağmen geri adım atmıyordu. Mermiler sıkılıyordu ama halk mermilerin üzerine yürüyordu. Bu tablolar ürkütücüydü. Korku, endişe ve panik hepimizi alıkoymuştu.
4- Eskişehir'de o gece neler yaşadınız?
Çok fazla şeyler yaşandı, korkunç bir geceydi. O gün kriz masası kurulmuştu ve Valimizin başkanlığında yürütülüyordu.
Öncelikle muhalif hava kuvvetleri komutanlığının olduğu bir il olarak biz bir taraftan teşkilatımızla beraber çalışmaları yürütürken bir taraftan da kriz merkezinde konulara müdahil olduk. Çünkü olası bir durumda Eskişehir hava üssü darbeciler tarafından kullanılabilir, iş daha farklı boyutlara gelebilirdi. Bu yüzden Eskişehir’in önemi hem geçiş güzergahı olması hem de muharip hava füze komutanlığının olması sebebiyle orayı da takip etmemiz gerekiyordu, çünkü Eskişehir F4’lerin bulunduğu ve pist olarak kullanılabilecek çok kritik bir yerdi.Ankara en yakın il olarak kullanılabilecek bir hava meydanıydı.
Tabi Eskişehir’den de bu terör örgütüne katılan generaller subaylar muhakkak oldu, onlar da göz altına alındı ve gerekli işlemleri yapıldı.
Eskişehir’deki askeri hareketlilik yönünden diğer illere göre fazla hareketlilik yoktu. Askerlerin şehre inmesi, şehirlerde belediyeleri ve valilikleri ele geçirmesi ile ilgili herhangi bir hareket olmadı. Ama biz bunla ilgili hem valimiz hem diğer teşkilatlarımız sabaha kadar bunları takip ettik, ciddi önlemler aldık. Her an tetikteydik. Emniyetin önünün çevrilmesi, Valilik önünün çevrilmesi herhangi bir olası girişime karşı orayı ele geçirme teşebbüsünde bulunmamaları için her türlü önlemleri aldık. Sabahın ilk saatlerine kadar da bunlar çok kritik bir şekilde devam etti.
5-Demokrasi nöbetlerini anlatır mısınız?
Tarihe kara harflerle yazılan 15 Temmuz gecesinde başkomutanımız ve Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, sokaklara çıkın, meydanları doldurun dedi. Hep beraber o karanlık gecede can havli ile hepimiz meydanlara çıktık. Türkiye inanılması güç bir gece yaşadı.
Darbe teşebbüsü akşamından sonra, önce Yunus Emre caddesindeki teşkilat binamızın önünde daha sonraki günlerde ise Eskişehir vilayet meydanında, hemşerilerimizle beraber sabahlara kadar demokrasi nöbetlerindeydik. Meydanlarımız dolup taştı. 7’den 70’e herkes oradaydı. Kurtuluş savaşını andıran ve herkesin birbiri ile kenetlendiği demokrasi nöbetlerine şahit olduk hep beraber. Bunlar Türkiye’nin özlediği manzaralardı.
Demokrasi nöbetlerinde özellikle beni en çok etkileyen katılımcılardan biri, bir basın mensubu arkadaşımızın daha kırkını o gün dolduran kundaktaki bebeğiydi. Ailesi ile beraber o yavruyu gördüğümde, bir kez daha bu milletin ne kadar korkusuz ve cesur olduğunu gördüm.
Bir diğeri ise, yeni evli çiftin nikah masasından kalkıp,demokrasi nöbetinin tutulduğu meydana gelmeleriydi.
Engelli vatandaşlarımız, 80 yaşında, 90 yaşındaki insanlar orada sabahlara kadar nöbet tuttu. Aileler kucağında uyuklamış çocukları ile meydanları doldurdu.
Bir yanda bu güzel manzaralar, duygulandıran tablolar varken bir diğer yandan da birileri önce beklediler sonra gece yarısı koltuklarından sosyal medya aracığıyla paylaşımda bulunup, darbe teşebbüsünü kınadılar. Şimdi tabiî ki uzlaşma kültürü diyoruz, bunların altını vurguluyoruz, tabii ki bu uzlaşma kültürü önemli, ama burada birilerinin hakkını vermek lazım.
Diğer insanlar orda 27 gün boyunca Milli irade için, demokrasi için, vatanı için nöbet tuttu. Birileri sıcak koltuğunda, sıcak yatağında otururken o gece neler olacak diye bekledi. On binlerce insan 27 gün boyunca , yağmur demedi, çamur demedi, güneş demedi gece gündüz orda durdu. Kimse kusura bakmasın, uzlaşma kültürü var diye de herkesi aynı kefeye koyacak değiliz. Marifet iltifata tabidir.
Bu milletin vekili olarak, demokrasi nöbetlerine katılan ve emeği geçenlere şükranlarımı sunuyorum.
Aziz şehitlerimize rahmet yakınlarına da sabırlar diliyorum. O şehit aileleri unutmasın ki onlar gerçek birer kahraman yetiştirdi. Onlar birer Fatih, birer Kanuni, birer Selim, birer Bayezid, birer Atatürk, büyüttü, Bir kahraman Halisdemir’i bu vatan uğruna şehit etti.
Ruhları şad olsun.
Bir dönem Çobanın oyu bizim oyumuzla eşit mi olacak demişlerdi, Oysaki şehit Ömer Halisdemir çobanlık yaparak kazanmıştı sınavı.
Bu çobana Kurban Olsunlar.
Ömrümüz boyunca çalışsak, didinsek, uğraşsak birinin dahi hakkını ödeyemeyiz.
6-Sizce demokrasi nedir?
Şüphesiz birden çok tarifi var demokrasinin.
Örneğin en basit tarifi, "Halkın kendi kendisini yönetmesi" dir.
Demokrasi tarifi yapılırken "Bir insanın, başka bir insanın yaşam alanını kısıtlamaması" örneği de verilir. -"Çoğunluğun, azınlığın da haklarına sahip çıkması" da demokrasinin bir diğer tarifi olarak söylenir.
Hatta… -"Kimseye ayrıcalık tanınmadığı, herkesin kanunlar karşısında eşit olduğu bir yönetim biçimi" olarak da tanımlanır demokrasi.
Aslına bakacak olursanız, demokrasinin yapılan bütün tarifleri, eşitlik ilkesini işaret eder.
Zaten önemli olan da, demokrasinin kağıt üzerinde kalmış tanımından çok, demokrasinin hayata geçip geçmediği meselesidir.
Kararlar ne kadar güzel ve yerinde olursa olsun, uygulanmadıktan sonra hiçbir işe yaramaz.
Sonuç olarak:
Tanımlarından hareketle ister bir yönetim şekli olarak görülsün, isterse bir yaşam biçimi olarak kabul edilsin neticede demokrasi; hak ve hukuka dayalı adaletli ve özgür bir toplum düzeni, insanların ve toplumların huzur ve güveni için ortaya çıkarılmış güzel bir sistemdir.
Temel hedefi; adalet, özgürlük ve hukukun üstünlüğü gibi insan(lık)ın her zaman muhtaç olduğu temel değerleri toplumlarda hâkim kılmak için de vardır.
7-Bundan sonra nasıl bir Türkiye olacağını düşünüyorsunuz?
Bundan sonra Yeni Bir Türkiye olacak. Özellikle darbe kalkışmasından sonra Türkiye’de çoğu şeylerin değişeceğine ben yürekten inanıyorum. Öncelikle darbe kalkışmasından sonraki süreçte tamamen literatürümüzden kalkması ile ilgili devletimiz tarafından çok büyük adımlar atılıyor.
Özellikle güçlerin ayrılması ve tek elde toplanmaması ile ilgili hükümetimiz gerekli çalışmaları yapıyor. Bence bundan sonraki süreçte, her şeyi en ince ayrıntısına kadar incelememiz, düşünmemiz, değerlendirmemiz lazım. İlerdeki süreçte tekrar böyle bir teşebbüs umuyoruz ki yaşanmaz, ama yinede olmaz diye bir şey yoktur. Biz her türlü önlemi ve tedbiri olmalıyız. Türkiye 15 Temmuzda şunu gördü: Halkın gücünü kimsenin yenemeyeceğini, her şeyin üstünde olduğunu. Halkın demokrasiye nasıl sahiplendiğini, milli iradeye ne kadar duyarlı olduğunu ve halkın gücünün tankın gücünden daha fazla olduğunu gördü.
Bir tankın önüne bir vatandaşımız kendini atabiliyorsa, bu iman gücünden geliyor, o yüzden ben bundan sonra Yeni bir Türkiye olacağını, özellikle siyasetin de bir uzlaşma kültürü içinde geçeceğine yürekten inanıyorum.
 
 
Editör: TE Bilişim