Haber Kaynağı: Manşet Gazetesi
Pınar Turhanoğlu Gücüyener

35’inci yılını kutlayan Küpeliler A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Küpeli’nin evine Eskişehir Manşet Gazetesi olarak konuk olduk…
Eskişehir’in en büyük firmalarından birinin kurucusu olması bir yana Hasan Küpeli’yi “Hikayesi olan” biri olması sebebi ile seçtik. Küpeli’nin başarısının izini sürdüğümüz söyleşimiz ise, hem duygusal, hem de bol kahkahalı oldu. Samimiyetle söyleşimize katkıda bulunan Küpeli ile; “Babam yaşasaydı her şey farklı olurdu” dediğiniz oldu mu sorusuna da, “Gömü mü buldunuz” sorusuna da cevap bulduk… İnanmanın, çok çalışmanın önemini bir kez daha anladık…
Herkesin sahip olmadığı şeylere sahip olarak doğan insanların başarıları, şanslı insanların başarıları değil etkileyici bulduğumuz. Olmazı olur yapan insanların başarıları… Bu nedenle sizin hikayenizi duymak istedik. Nereden başladığınızı, nasıl bugünlere geldiğinizi…
Kader… Ortaokul son sınıfta astsubay olmak için sınava girdim. Tüm yazılı sınavları geçtim. Bir takım beden hareketleri yaptırdılar. Sonra bana kazanamadın dediler. Çok üzüldüm. Böylece liseye devam ettim. Köyden geldiğimiz için pek bir şey bilmiyoruz. Çifteler Arslanlı Köyü doğumluyum. Liseyi de Çifteler’de okudum. Çağ, bilim ve fen çağı dedik. Üniversitede fen bilimlerine ağırlık verelim dedik. Eskişehir eğitim enstitüsü fizik, kimya, biyoloji bölümünü kazandım, kaydoldum. 4 yılda bitirdim. Üniversite’de birinci sınıfta iken evlendim. Çamlıca’da oturan bir arkadaş, bizim hanım basma fabrikasında çalışıyor. Bu arkadaş Yusuf bey de basma fabrikasında…“Ben çimento getireceğim satacağım. Sen de nakliyesini yapar mısın?” dedi. Tamam dedim. Sen fabrika’da çalışıyorsun ama nasıl yapacaksın bu işi dediğimde, bulacağım bir ortak dedi. Ben talip oldum. O çimento getirdi, ben satışa baktım. Torba başına 5 TL kalıyor, 2.5-2.5 paylaşıyoruz Yusuf beyle. Hammaliye ye 2.5 TL veriyoruz. Onu da biz yapalım dedik, küçük kardeşim Nadir ile. Çimento poşetlerini de sırtlayınca 2.5 TL’de hammaliyeden kazandık. Bazen araç ile yakın mesafe yerlere götürüyorduk çimentoyu. Üç beş kuruş da o zaman alıyorduk. İlk ticaretimiz budur. Çalışmaya 12 yaşında bahçede yetiştirdiğimiz sebzeyi pazarda satarak başladım. Bu nedenle 47 yıllık esnafım derim. Ticarette 35 yılımız bu yıl. 28 yıldır da sanayiciyim.
NEYİ FARKLI YAPTILAR?
- Peki siz neyi farklı yaptınız? Çimento satışına başlayan birçok insan var.
En çok biz çalıştık. Herkes buradan alıp satarken, ben Türkiye’nin dört bir yanından aldım. Fabrika satıyordu günde 700 ton, biz satıyorduk 1250 ton.
- Bir alanda boşluk görüldü mü o alana rağbet artıyor. Sizde böyle olmadı mı? Pek çok kişi çimento satışına yönelmedi mi?
Biz dürüst çalıştık. Nakit çalıştık. Bizim kadar başarılı olamadılar. İki kardeştik. Ben gidip şehir dışından çimento buldum getirdim. Mal sevk ettim. Nadir bey de burada malın dağıtımını yaptı. İkimiz de çok çalıştık. Bir de başkalarının yapamadığını yaptık. Başkalarının cesaret etmediği şeyleri. Turgut Özal iktidara geldiğinde, o zaman böyle çekler popüler değil, banka senet kırıyor. Çimento fabrikası tüm satış yapanları topladı. Dedi ki bize senet verin, karşılığında mal alın biz bu senetleri kullanalım, bankaya teslim edelim dediler. Diğerleri dedi ki biz size güvenemeyiz vermeyiz. Biz de dedik ki siz ne kadar istiyorsanız biz veririz senet, karşılığında da çimentomuzu alırız dedik. Çimentoyu 405 TL’den alıp 435 TL’ye satıyoruz o zaman. Nakliye, hammaliye dahil. Bize buradan 10 TL net kar kalıyor. Biz senet verdik. Malın hepsini biz aldık. Mal stokumuza girdi. 25 Mart’tı zannedersem seçim oldu. Bir hafta geçti geçmedi seçimden sonra çimento 705 TL oldu. Böyle olunca bir anda büyük para kazandık. Kazandığımızı da hemen harcayalım, çar çur edelim demedik. Çifteler’de bir yer bulduk. Bir yılı aşkın süre işlemleri sürdü. Orada bir benzin istasyonu açtık. Bu arada da çimento fabrikasına bayii olduk. Eskiden bayiden alıp satardık. Direk satmaya başlayınca kazancımız da arttı. Benzinlikten sonra 1988 yılında Afyon Bolvadin’de bir tuğla fabrikası kiraladık. İlk fabrikamız bizim, orasıdır. Orada iki yıl çalıştık. Fakat çok ciddi zarar ettik. Sebebi de şudur: Senin işini bilmen yetmiyor. Karşındaki rakiplerin de işi bilecek. Maliyet muhasebesini bilmezse seni de zarara uğratır kendi de zarara uğrar. Biz de bir söz vardır. “Kulağından tutar dağı dolandırırım” der. Karşıdaki de “Tamam da sen de benimle beraber dolanırsın” demiş, o hesap oldu. Orada zarar ettik. Çimento işine ağırlık verdik. Fakat benzin istasyonumuz da çalışıyordu.
KRİZDE BİR TEK İŞÇİ ÇIKARMADIK
Fark ettik ki Eskişehir Çimento Fabrikası ile çalışıyoruz ama bıraktığı kâr yeterli değil. Farklı yerlerden daha çok çimento getirelim dedik. Bu sefer fabrika ile rekabet eder duruma geldik. Yıl 1999’a geldiğinde artık hazır beton yapalım dedik. Hazır beton fabrikamızın yerini aldık. O gün milyar vardı. 84 milyara aldık. 2004 yılında Simav’daki Sunta Fabrikası’nı devraldık. 2005 yılında Nissan Bölge Bayiliği’ni aldık. 2006 yılında Eskişehir Suntasan’ı aldık. 2009 krizi geldi ardından. 2009 krizinde herkes işçi çıkarttı, biz bir tek işçi çıkartmadık. İşçilerimiz de bizimle beraber kader birliği etti. Gelip bize dediler ki; üretim yapıyoruz ama alan yok. Şu an maaşımızı alıyoruz rahatız ama bu böyle gitmeyebilir. Bizim ücretlerimizi yüzde 10 düşürün. Rakiplerimizin önüne geçelim. İşyerimiz sıkıntı yaşamasın. Biz de işimize devam edelim dediler. İşçilerin o sözü üzerine bir dönem işyerlerimiz zarar etti ama bir tek işçi çıkartmadan yolumuza devam ettik.
ÖDEMELERİMİZ BİR GÜN AKSAMAZ
28 yıllık sanayiciyim dedim. 28 yıldır, daha bir tek gün, bir işçimizin ücretini ertesi gün ödemedik. 47 yıllık esnaflığım var dedim. Bu 47 yıl boyunca kimse bize alacağını almaya iki kez gelmek zorunda kalmadı. Başkalarının yapmadıklarını yaptık. İşimizi de yeni teknolojiler kullanarak bu yönde geliştirdik. Beton ile ilgili dünya çapında uzmanlarla çalıştık. Bilime ve tecrübeye önem verdiğinizde bu yatırım size misli ile dönüyor. Herkesin parasını vaktinde ödeyin. Malınızı en kaliteli biçimde çıkartıp sunun. Başarılı olmamanız söz konusu değil. Bakın düzgün ödeme yaptığınızda neler oluyor. Bizim 110 TL’ye aldığımız talaşı, başka firmalar 180 TL’ye alsa da insanlar bizimle çalışmak istiyor. Yüzde 30 fark var düşünün. Fakat biz aldığımız hammaddenin ücretini gecikmeksizin öderiz. Sonuç ne oluyor. Herkesin 10 liraya mal ettiğini biz 8 liraya mal ediyoruz. Bu sefer başkalarının 11 liraya sattığını biz 10.90’a satıyoruz. Hem de daha çok kar ederek. Daha fazla kâr etmek büyümeyi de beraberinde getiriyor. Biz ne öğrendi isek deneme yanılma yöntemi ile öğrendik. Malınız gerçekten kaliteli ise düşmanınız bile gelir sizden alır. Kendi almaz belki başkasına para verir aldırır fakat yine sizin malınızı alır.
“CEBİMDE 20 LİRA VARDI, 4 KİLO FINDIK ALDIM…”
Bir noktada tamam bu bize yeter, çalışıyoruz da kazanıyoruz da kazandığımı da harcayayım demediniz mi? İşinizi sürekli büyütme azmi nereden geliyor?
- Çalışmaktan başka ne yapacağız ki… Biz ömrü hayatımızda ne Nadir bey ne ben bir damla içki içmedik. Sigara dahil hiçbir kötü alışkanlığımız yok. Evden işe, işten eve. Bir de eşin dostun düğünü olursa oraya gideriz. Son beş yıla kadar iki kardeş pazar tatillerimizde bile çalışırdık Nadir bey ile. Çalışmayı seven bir insanım. Amacımız çalışmak, istihdam yaratmak, şehrimize, ülkemize faydalı olmak. Hiçbir zaman lüks tüketim arzumuz olmadı. Kazanmak kadar, harcamayı  bilmek de bizi bugüne getirdi. Eşimin desteği de büyüktür.
Kaç yaşında evlendiniz?
- Ben 20 yaşında, üniversite birinci sınıfta iken evlendim. 39 yıllık mutlu bir evliliğim, 4 çocuğum var. Üçü mimar. Yetmedi iki damat da mimar bir evde beş mimar. Bir torunum var. Herkes çok ileri düzeyde olmasa da İngilizce bilmek zorunda bizim ailemizde. Dünyada bu ihtiyaç. Biz bunu ailemizde, şirketimizde de uyguluyoruz. Böyle olunca herhangi bir makaleyi okumak araştırma yapmak için de bir başkasına gerek kalmıyor.
Üniversite 1’inci sınıfta evlendim dediniz. O zamanlar geçiminizi nasıl sağlıyordunuz?
Ben daha lisede iken Oğlakçı’da Shell vardı, orada garsonluk yapıyordum. Okul kapandı mı oraya giderdim. 20 lira yevmiye alıyordum. 100-150 lira bahşiş topluyordum akşama kadar. Garsonlukta da iyi hizmet etmeyi bilirim. Orada çalışırken 20 bin lira para biriktirdim eski para ile. 1974-1975 yılı idi. 20 bin peşin üzeri taksitle bir araç aldım. Babam hayatta olmadığı için annem bana kefil oldu. Afyon plakalı bir ticari araçtı, bunu çalıştırdım, üniversitede okumaya başladığımda. Fakat ticari plakam geri alındı. Bir gün hiç eve ekmek getiremeyecek vaziyete düştüm. Taşbaşı’na gittim, cebimde zaten yekün 20 TL para vardı. 4 kilo fındık aldım. Bunları yarımşar kiloluk paketlere koydum. Taksi duraklarında sattım. 8-10 kilo fındığı götürüyordum, duraklarda satıyordum. Geri gelip yine alıp yine satıyordum. O günleri öyle kurtarmıştım. 1979 yılında ise; elimdeki aracı satıp, Skoda kamyonet aldım. Nakliyecilik yapmaya başladım. Hem de okuyorum. 1980’de de mezun oldum. Okurken de ticareti ve çalışmayı bırakmadım. Geceleri taksi şoförlüğü yapardım.
GÖMÜ BULDU MU?
Peki bu katlanarak giden ticaret, yetenek miydi yoksa mecburiyet mi?
- Başladığımda mecburiyetti. Fakat insanın işini önce Allah rast getirecek. Biz hiçbir zaman filanca batsın diye düşünmedik. Şuna inanıyoruz: “Düşmanına ölüm dileyesiye bedenine sağlık dile.”  Dünyada varlığı paylaşırsınız. Yokluğun hiçbir şeyini paylaşamazsınız. Siz yardıma ihtiyacı olana bakarsanız Allah da sizi koruyup gözetiyor. Önce Allah yardım edecek insana.
Hayatınızın herhangi bir döneminde gömü buldunuz mu?
-(En çok burada gülüyoruz) Öyle diyorlarmış değil mi? Ben her gün gömü buluyorum. Gün ağarırken kimse işe başlamadan işinin başında olacaksın. Herkes işini terk ederken sen işini terk etmeyeceksin. En son sen işinin başından ayrılacaksın. Sabah çok erken gelen müşteri mutlaka alıcıdır, sorucu değil. Mutlaka satarsın. Sabah erken gelen müşteri iyidir. Bir de herkes dükkânı kapatıp gitmiştir. Sen kalırsın. O anda gelenler de alıcıdır. Ona da satarsın. Esas gömü; işini takip etmektir. Bir düşünün gömü bulsanız ne olur. Bazen öyle şeyler duyuyorum ki… Bir teneke altın bulmuşum. Bir teneke altın bulsan ne olur. 1 milyon lira etsin, bizim şirket araçlarının depolarını dahi doldurmaya yetmeyecek bir meblağ. Gömü ile falan olmaz bu işler. Çok çalışacaksınız. Eğer iyi ticaret yapıyorsanız, dürüst çalışıyorsanız ancak o zaman kazanırsınız.
GÖMÜ BUDUR: “ÇALIŞMAK”
Biz gençtik. İki kardeş, erkenden açardık dükkanımızı. Birimiz sulardı, birimiz süpürürdü dükkanın önünü. Temizlikten çok, açık olduğumuzu görsünler, gelip alışveriş yapsınlar isterdik. Gömü budur: çalışmak… Hazıra dağ dayanmaz. Mutlaka çok çalışacaksınız. Kesinlikle ileriyi görmek, plan yapmak zorundasınız. İşe ilk başladığımız zaman sermaye sıkıntısı çekiyorduk. Şu an şirketimizin ödenmiş sermayesi 30 milyon lira. Daha parayı elimizde görmedik. Mutlaka bir yatırım buluyoruz. Bir yatırımı planladığında orada kalamazsın. Ondan sonra ne yapacaksın? Bizim hanım bana kızıyor, gece ikiye kadar internetin başındasın diye. Gece bile boş oturmuyorum. Ya Çin’den makine bakıyorum, ya yurtdışındaki fabrikaların çalışma özelliklerini buluyorum. Zaman kıymetli değer. Zamanımı verimli geçiririm.
HAKSIZLIK YAPARAK BİR YERE VARILMAZ
Güven de çok önemli. Bizim satın almacılarımız bir yere gittiler mi, herkes bekler bizden alsınlar diye. Simav’da fabrika için alışveriş yaptıklarımız bilirler ki, ödemeleri eksiksiz yapılacak. Ayın beşinde çarşı, pazara çıkar bizim çalışanımız da o gün muhakkak maaşını almıştır. Bir gün dahi gecikmez. Bazen görüyoruz. Adam işçinin parasını ödemiyor. Bir hafta geciktiriyor. Onu repoya koyuyor, kazandım zannediyor. İşçinin evde çoluğu çocuğu yok mu? İşçinin hanı hamamı mı var. Haksızlık yaparak, hak yiyerek bir yere varılmaz. Sadece dürüst olmak, piyasada rakiplerinizden yüzde on, yüzde yirmi ucuza hammadde bulmanız demektir. Hammaddeyi uygun fiyata alırsanız zaten bir sıfır önde başlıyorsunuz…
KAYYUM: “BİZİM HANIM”
- İşlerinizde herhangi bir sıkıntı var mı? İflas erteleme aldığınız konuşuluyor.
(Yine kahkahalar…) 47 yıllık esnafım demiştim. 35 yıllık tüccarım. 28 yıllık da sanayiciyim. Bizim işimizi bir tek Allah ertelemesin. Başka da hiçbir şey olmaz. Çok şükür hiçbir sıkıntımız yok. İşimizin başındayız. Böyle bir şey söz konusu bile değil. Çekememezliğin bu boyutlara geleceğini, insanı böyle şeyler söylemeye iteceğini düşünemezdim. Siz bir tesis açtığınızda bir başkasının sizin kaliteniz ile rekabet etmesi mümkün olmayacaksa, sizin işinizi geciktirebilir miyim diye uğraşıyor. Şu an çok büyük bir yatırımımız var. Bu onun ayak seslerinden başka bir şey değil. Eskişehir’de AA+ kredi notu olan az sayıda firmadan biriyiz.
- Size kayyum atanmış?
Evet, 39 yıl oldu. (Kahkahalar…). Kayyum 39 yıldır başımda, bizim hanım… Hiçbir iş olmasa ya bana bahçedeki ağaçları budatır, ya hanımın havuzunu temizlerim. İlk işe başladığımızda defterleri hanım tutardı.
BABAM HAYATTA OLSAYDI…
- Son soru… Babam hayatta olsa idi farklı olurdu diye düşündünüz mü hiç?
O apayrı bir duygu. Ayrı zor. Baban hayatta olsa, istediği kadar uzakta olsun, arkandadır… Ben çocuktum, birisi beni dövdü. Dedim ki babam hayatta olsaydı bu adam bana böyle saldıramazdı. Gerçi sonra gittim ben de pazar yerinde onu dövdüm. Bırakmadım. Ama arkasız olmak çok zor… Baban olsun istersen hiç görme. Hele de köyde, baban varsa kimse sana çatmaz. Kimse sana bağırmaz.
Bu duyguyu anlatmaya kelimeler yetmez. Nadir bey, kardeşim. Bunu dediğinde de 40 yaşındaydı. Dedi ki: “Şimdi biri dese ki tüm malını vereceksin, gidip babanın kucağında oturacaksın dese, hem vallahi hem billahi gözümü kırpmadan veririm…” Bu çok büyük bir boşluk. Dolmuyor…

 
 
Editör: TE Bilişim