Söyleşi: Tuğba Koçal
Haber Kaynağı: Manşet Gazetesi 
Eğitim-Sen Şube Başkanı Faik Alkan ile sendikacılık ve öğretmenlik mesleği üzerine güzel bir söyleşi gerçekleştirdi.
 
Öncelikle bize kendinizi tanıtır mısınız?
Kırklareli doğumluyum. İlk ve orta eğitimi Kırklareli Babaeski Sinanlı Beldesinde, lise eğitimimi ise Edirne’ de tamamladım. 1991 yılında Anadolu Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih bölümünde üniversite hayatım başladı. 1995 yılında mezun olduktan sonra kısa bir süre Yozgat’ ta çalıştım.1997 yılında Anadolu Üniversitesi'nde yüksek lisans programını kazandım ve tayinim Çifteler İmam Hatip Lisesine çıktı. 2001 yılında Eskişehir merkeze geldim, halende Fatih Anadolu Lisesi'nde Tarih öğretmeni olarak çalışmaktayım. Evliyim, iki tane çocuğum var. Eskişehir Eğitim Sen Şubesi'nde daha önce iki dönem görev aldım. Bir dönem Eğitim Sen Genel Merkez Denetleme Kurulu üyeliğinde bulundum. Bu dönemde tekrar Eğitim Sen Şube yürütme kurulunda arkadaşlarla görev aldım. En büyük hobim kitap okumak ve en az haftada 3-4 gün spor yapmak. Yoğun gündem içerisinde fırsat buldukça da kırlarda gezmek.
 
Nasıl bir öğrencilik hayatı geçirdiniz, nasıl bir öğrenciydiniz?
Çok renkli ve hareketli öğrencilik yıllarım oldu. Lise öğrenimimim geçtiği Edirne tarihi dokusu ve atmosferi ile üzerimde etkisi olan bir kent oldu. Tarihe ilgi duymamda belki de bu durum etken oldu diyebilirim. Çok ders çalışan bir öğrenci hiçbir zaman olamadım. Yaşadığım her anın okul yıllarında tadını çıkardım diyebilirim. Bu nedenle öğrencilerime sık sık lise yıllarının ne kadar hayatlarında önemli olduğunu anlatırım. Tabii bizim  okuduğumuz yıllardaki Türkiye gerçekliği ile şimdiki ülke gerçekliğimiz aynı değil. Daha fazla sınavlarla ezilen bir gençlik var. Üniversite yıllarımda aslında lisenin devamı oldu. Geniş bir arkadaş çevresi bununla birlik entelektüel bir birikim yaratan topluluklar sayesinde Eskişehir  benim için vazgeçilmez oldu.
 
Öğretmen olmaya nasıl karar verdiniz? Üniversite yıllarınızdan ve öğretmenliğinizin ilk yıllarından söz eder misiniz?
Çok bilinçli değil sürecin getirdiği bir durumdu öğretmenliğe yönelmem. İyi ki olmuşum diyorum. Mesleğimde neredeyse 22 yılı bitiriyorum. Her gün yeni  şeyler öğreniyorum. Üniversite yıllarımda hiç unutmam İlk Çağ Hocamız vardı O' nun bir sözü belleğime kazındı ve öğretmen olmamda etken oldu. Hocam öğretmenleri çıplak Aristo’ya benzetiyordu. Gerçekten öğretmenler idealist insanlar. Öğrencilerimiz için bir çok fedakarlık yapan insanlarız. Yozgat hemen göreve başlayınca bunu gördüm. Öğrencisine ayakkabı alan, öğrencisi için para toplayıp fon yaratan, eğitim masraflarını karşılayan, mont alan vb  bir çok şeye tanık oldum.
 
Öğretmenlik mesleğinde sizi en çok etkileyen unutmadığınız bir anınızı anlatır mısınız?
Bir çok anımız var mesleğimizin güzelliğine dair. Ama beni en çok etkileyen Muş’ta öğretmenlik yaptığım ortaokulda dersine girdiğim Tuğba adlı öğrencimin yıllar sonra Eskişehir’ de  beni bulmasıdır.Tuğba’ nın üniversite eğitimi için Eskişehir’ i seçmesi benim o yıllardaki yönlendirmeme dayanması beni mutlu etmişti.
 
Sizce günümüzde öğretmenlere gereken önem veriliyor mu?
Son yıllarda öğretmenlik mesleği bilinçli olarak hedef haline getirildi ve yıpratıldı. Eğitim Bakanlarımızdan biri kalkıp ta öğretmenleri az iş yapmakla suçlamıştı hatırlarsanız. Siyasal iktidarların yönlendirmeleri ile ne yazık ki öğretmenlere karşı bir algı operasyonu oluşturuldu. Toplumsal algılamada bu yönde oldu ve öğretmenlerimiz  ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmış durumda.  Mesleğin eski saygınlığı kalmadı. Bizler hiçbir zaman emeğimizin karşılığını alamadık. Tamamen manevi hislere ve tatminliğe dayanan öğretmenlik mesleği özellikle son yıllarda hızla siyasallaştırılan bir alan haline dönüşmüştür.    
 
Eğitim sistemindeki en önemli sorunlar nelerdir?
Türkiye’de eğitim sistemi bir süredir ciddi anlamda alarm vermektedir. Ülkemizde eğitim ekonomiden de sorunlu haldedir şu sıralarda. Eğitimin sorunlarını  saymak bitiremeyiz. Okul öncesi eğitimden üniversal eğitime kadar eğitimin her kademesinde  binlerce sorunsal ile karşı karşıyayız. Eğitimin saç ayaklarını oluşturan öğrenciler, veliler ve okullardaki eğitim emekçileri  sorunlar içinde boğuşmaktayız. Ana başlılarıyla alacak olursa kısaca şunları söylemek mümkündür: İkili  öğretim, niteliksiz eğitim hizmeti, eğitimin özelleştirilmesi, kalabalık sınıflar, karma eğitim karşıtı uygulamalar, taşımalı eğitim, altyapısı bozuk okullar, öğrenciden katkı parası alınması, okullarda yaşanan şiddet, temel lise ve TEOG garabeti, PISA 2015 gibi uluslararası sınavlardaki başarısız sonuçlar, çocukların dini cemaat ve vakıfların yurtlarına yönlendirilmesi, öğretmenliğin sertifikaya bağlanması, öğretmenlerin mesleki gelişiminde yaşanan zorluklar, çocukların örgün eğitim sistemi dışına itilmesi, çocukların barınmak zorunda bırakıldıkları yerlerde taciz ve istismara uğraması, yurt yangınlarında yaşamını kaybetmesi, sözleşmeli öğretmenlik ve ataması yapılmayan öğretmenler gibi sorunlardaki çözümsüzlük en başta gelmektedir. Müfredat değişikliği neticesinde laik eğitim modelinden hızla uzaklaşması en temel sorun olarak gündeme oturmuştur.
Üniversitelerde yaşanan hızlı piyasalaştırma ve iş güvencesizleştirme, bilim emekçilerine karşı uygulanan sistematik baskılar, KHK’ lar ile öğrencilerinden ve bilimsel faaliyetlerden koparılan bilim insanlarının yaşadıkları. Gerçekten ülke tarihinin  derinleşen ve kronik hale gelen bir eğitim ortamı ile karşı karşıyayız.
 
Eskişehir özelinde yaşanan sorunlardan da söz eder misiniz?
Eskişehir’ de yukarıda saydığımız ve ülkede yaşanan sorunlardan bağımsız değildir. Eğitimindeki niteliksel bozulma ilimizde de yaşanmaktadır. En başta Eskişehir eğitim ortamı ve çalışma barışı bozulmuş durumdadır. Okullarda eskiden gördüğümüz o birlik ve beraberlik maalesef artık yok. Siyasal etikete ve sendikal tercihinize göre ötekileşmeye maruz kalındığı bir eğitim ortamı var Eskişehir’de. Bu durumun yansımasını da  başarı başta olmak üzere bir çok açıdan görmekteyiz. En son yaşadığımız proje okullarının oluşturulması ve öğretmen seçim yöntemi bile belli başına tartışmaya mahal bırakmayacak kadar açıktır. Bunun yanında az önce vurguladığım laik eğitimden uzaklaşma adına ilimizde gördüğümüz uygulamalar eğitimciler içerisinde kaygıları arttırmaktadır. Diğer yandan ilimizde eğitime velilerin harcadığı para bir çok ilden fazla. Hala okullarda velilerden para toplanmaya devam edilmektedir. Yeni okul binaları üretme konusunda ne kadar iddialı açıklamalar yapılsa da ilimiz yetersiz düzeydedir. Ayrıca yapılan yeni okul binalarında ne kütüphane, ne de laboratuarlar mevcut. Düşünebiliyor musunuz 21.yy dünyasında kütüphanesiz okullarımız var.
Burada üniversite eğitiminde de yaşanan sorunlardan söz etmem gerekiyor. Eskişehir bir üniversite şehri olmasına rağmen üniversitelerimiz maalesef şehrin gündeminden uzaklar. Yönetsel anlamda şirket gibi ele alınan üniversitelerimiz kentin dokusundan kopuklar. Akademi bilindiği gibi bilim üreten yerlerdir. Bilimin olması içinde özgürlük şarttır. Oysa ki şehrimizin üniversiteleri katı kurallar koyanlar tarafından yönetilmektedir. Çalışanlar açısından da sendikal ayrımcılık üniversite de karşımıza çıkmaktadır.
 
Sendikacılığa ne zaman ve nasıl başladınız? Sizce sendikanın en temel hedefi nedir?
Ben hemen öğretmen olur olmaz sendikal faaliyetlerle tanıştım. Tabii ki Eğitim Sen ile “memurlar sendika kuramaz" denilen dönemde bu onurlu mücadeleye ilk adımlarımı attım. O yıllarda zordu  ama bir o kadar da güzeldi. Dayanışma kültürüne dayanan yıllardı.
Sendikalar  emek örgütleridir. Birincil amaçları  öncelikle işverene (burada memur sendikaları için devleti kastediyorum) karşı çalışanların özlük, ekonomik ve sosyal haklarını korumak aynı zamanda demokrasinin ülkede ilerlemesine katkı sunmak olmalıdır. Emek ve demokrasi mücadelesi birbirinden ayrılmaz iki olgudur. Bu bağlamda sendikalara belli başlı tarihsel görevler düşmektedir. Tabii ki burada devreye sendika-siyaset ilişkisi girmektedir. Emekçilerin siyaseti yerine  günlük kaba aynı bir siyasi parti gibi tarz geliştirmek sendikaların görevi değildir. Biz EĞİTİM SEN olarak kurulduğumuz ilk günden itibaren temel evrensel ilkeler çerçevesinde bütün eğitim  ve bilim emekçilerinin sesi  olmaya gayret ettik. Ezilen, dışlanan ve ötekileştirilen kesimlerin de duyulmasına, görünür olmasına çalıştık. Her zaman çok renkli yapımızı korumaya özen gösterdik. Türkiye toplumunun o mozaik yapısını bünyemizde demokratik merkeziyetçilikle özdeşleştirerek bu günlere geldik.  
 
Sendika başkanlığına yeni gelmiş bir isim olarak bu görevdeki hedefiniz nedir? Nasıl bir sendika başkanı olmayı hedefliyorsunuz?
Bizim sendikal kültürümüze ve tüzüğümüze göre Eğitim Sen başkanları temsili bir görev üstlenirler. Yürütme Kurulunda bizler eşitler arasında eşitiz. Eğitim Sen’ in sendikal mücadele tarihinin sonucunda yerleşen bu kültürde hep beraber üretme anlayışına dayanır. Demokratik normları özümseyen sendikamızda her üye bir başkandır aslında. Sendikamızın bu bağlamda en temel hedefi insanların mutlu olduğu bir ülke tablosunda nitelikli eğitim ortamının sağlanmasıdır. Eğitim ve bilim emekçilerinin yüzyıldan beri sürdürdüğü mücadelesinin ürünü olan sendikamızda başkan olmak benim için hayatımın en önemli onurdur.
 
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Ülke olarak zor zamanlar yaşıyoruz. Bu günlerin en kısa bitmesini aydınlık bir ülkede yaşadığımız tartışmalarının olmamasını diliyorum . Bütün eğitim ve bilim emekçilerinin  gelecek kaygısının ortadan kalkmasını ve  yüzü gülen, mutlu bir nesillin yetişmesini istiyorum. Bu coğrafya yeterince acılar ve yok oluşlar gördü. Artık bunun son bulmasını demokratik normları yüksek bir ülkede öğretmenlik yapmak istiyorum. Zaman ayırdığınız içinde sizlere  ayrıca teşekkür etmek istiyorum.
 
 
Editör: TE Bilişim