Uzun yıllardır ticaret ile ilgilenmiş, ülke çapında sağlık birimlerinin yapıtaşlarından biri olan AK Parti Eskişehir Milletvekilli Aday Adayı Dr. Mustafa Bolkan, “Kim bu şehir için tuğlanın üstüne tuğla koyduysa o benim başımın üstündedir” diyor.

 Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

1973 doğumluyum. Lisans eğitimimi, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde tamamladım. Aynı zamanda İşletme bölümü 3. Sınıf öğrencisiyim. Yüksek Lisansımı, Türk Hava Kurumu Üniversitesi'nde İşletme dalında yaptım. Mezun olduktan sonra, 2000 yılında Eskişehir’de iş hayatına atıldım. Hâlihazırda şirketimiz bünyesinde bulunan beş şubemizle, Eskişehir’imize istihdam sağlamakta ve hizmet etmekteyim. Evli ve 3 çocuk babasıyım. Eskişehir 112 Komuta Kontrol Merkezinin kuruluşunda bulundum. Ankara 112 Komuta Kontrol Merkezi kurucusuyum. Sağlık Bakanlığı İletişim Merkezi (SABİM 184) projesinin koordinatörü ve kurucusuyum. Ulusal Medikal Kurtarma Ekibi′nin (UMKE ) proje koordinasyonu ve kuruluşunu gerçekleştirdim. Kriz İzleme ve Değerlendirme Merkezleri′ni (KİDEM)Türkiye genelinde uygulanması ve hayata geçirilmesini yönettim. Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) çalışmalarında bulundum. Suriye′li sığınmacıların tüm sağlık hizmetleri acil koordinasyonun ve sağlık alt yapısının tamamını ve Türkiye Cumhuriyeti şanına yakışır bir şekilde AFAD ile işbirliği içinde Sağlık Bakanlığı adına reorganizasyonunu yaptım.

 Milletvekilli olma düşüncesi nasıl doğdu? Siyasete neden AK Parti çatısında girdiniz? AK Parti size, siz AK Parti’ye neler katacaksınız?

AK Parti’ye benim ne katabileceğim sorusunu cevaplayabilmek için, Türkiye’nin mevcut olarak geldiği siyasi noktayı irdelemek lazım. 1991 yılında üniversiteye başladığımızdan itibaren başlayan bir süreç var. Bu süreçte Türkiye çok önemli badireler atlattı. Hem siyasi olarak hem sosyal olarak hem de ekonomik olarak. 1991 yılında biz üniversiteye başladığımızda Meşelik Kampüsü’nün kanalizasyon suyunun açıktan aktığı, 13 katlı binasının Süleyman Demirel zamanında temeli atılmış ama 20 yıldır tamamlanamamış bir binası, valiliğin önünde bir karış çamurun olduğu bir şehirdi burası. Dolayısıyla o günlerdeki bizim memleket sevdamız, bizi Eskişehir’deki bütün sosyal projelerde, sivil toplum kuruluşlarında çalışmaya itti. Siyaset kelimesi biraz eksik kalıyor, Eskişehir bütün sosyal dokusunda biz vardık. Bunu yakinen çok iyi bilenler var. Bu süreç 1993 yılına geldi. Benim uğursuz yıl dediğim 1993 yılına. Rahmetli Turgut Özal’ın vefat ettiği, Eşref Bitlis’in şehit edildiği, Madımak olaylarının çıktığı 1993 yılı. O 1993 yılı 1994 yılını getirdi; çok ağır bir ekonomik kriz. Eksik bir gümrük anlaşması ile ülkenin ekonomisinin çok farklı yönlere çekildiği bir yıl oldu. Bu da ekonomik kargaşa, sosyal dalgalanma 1996’da seçimlerle Refahyol Hükümeti’ni getirdi. Refahyol Hükümeti’nde ülke çok ciddi bir kalkınmaya, ekonomik parametrelerini düzeltme yönüne gitti.  Bunlar bütün objektif değerlerle, yurt dışındaki bütün kredi değerlendirmeleriyle ortaya konulan parametreler. Ancak çok acı bir şey oldu. Eski Türkiye olarak tabir ettiğimiz, bu hükümetin devam etmesini engelledi.

Bu ülke 12 yıl önce sadece 3-5 milyon dolarlık yurtdışı desteği destek verirken bugün 4-5 milyar dolar gibi çok büyük rakamları dünyadaki mazlum insanlara aktarabiliyor. Sudan Hükümeti ile Türk Hükümetinin ortak çalışması olan Sudan Nyala Devlet Hastanesi’nin bütün kuruluş çalışmalarında bulundum. Oradaki insanların gözlerindeki mutluluk hiçbir bedelle değişilmeyecek kadar kıymetlidir. Onun dışında İran’daki Bam depreminde, Pakistan’daki sel felaketinde, Haiti’deki depremde birebir çalıştım. Oralardaki insanların Türkiye’ye, Türk insanına bakışını saygısını gördüm. Afganistan’daki Amerikan askerlerinin konvoyuna Türk bayrağı çekerek bir yerden bir yere seyahat ettiğini gördüm. Dolayısıyla ülkemizin lider ülke olması, dünyada ekonomisindeki ilk 10 içinde olması, toplumsal kalkınmanın istenilen seviyeye ulaşması için bizim de burada temel parametre olan liyakat, cesaret ve sadakat diye tanımlanan parametrelerle biz de bu topluma, ülkemize Eskişehir’e katkı sağlayabileceğime inanıyorum. Bu tür bir kalkınmayı ikinci bir defa Türkiye’ye yaşatan AK Parti’dir. Bu nedenle mütevellittir ki seçimlere doğru bildiğim, davasını yürüttüğüm AK Parti çatısı altında giriyorum.

 Bizim inancımız gereği insanlar Allah-u Teâlâ’nın huzuruna çıktığında beş şeyin hesabını vermeden ayrılamayacak; Ömrünü nerede harcadın, gençliğini nerede harcadın, parayı nerede kazandın, parayı nerede harcadın ve ilminle amel edip etmediğin…

Elhamdülillah bizim ömrümüz; insana, fakire, yoksula, kimsesize, Eskişehir’e hizmet ve yardım ile geçti. 18 yıllık ticaret hayatımızda helal kazancımız dışında başka kazancımız da olmadı. Harcadığımız yeri de Eskişehir çok iyi bilir. Reşadiye Camii Yaptırma ve Yaşatma Derneği’nde ihtiyaç sahiplerine sırtımızda kömür taşımışlığımız bile var çok şükür.

Bu bağlamda son sorumuz kaldı; ilmiyle amel edip etmeme sorusu. 15 yıldır devletin her türlü kademesinde çok yoğun çalışmalarımız oldu. Bu sorunun ihyası için de biz de milletvekilli olup, yürütme organında katkı sağlamayı düşündük.

Ben Eskişehir’de büyüdüm, okudum, evlendim, iş kurdum, başarıya ulaştım. Eskişehir benim hayatımın tamamında vardı. Şimdi artık vefa sırası bize gelmiş durumdadır. Gerek Eskişehir’e gerek milletimize gerek de ülkemize vefa borcumuzu ödemek üzere bu göreve talip oldum.

 Bildiğimiz kadarıyla doktorsunuz, sağlık konusunda nelerin desteklenmesi gerektiğini düşünüyorsunuz?

Sağlık alanı çok önemlidir. Neden diye sorarsanız, devlet denen organizma vatandaşının iki temel kaidesi üzerinde durur. Bunlar adalet ve güvenliğin karşılığında gelirinin bir kısmını verdiğin organizasyona devlet denir. Bunun yanında 1500’lü yıllardan itibaren bu döngüye bizim coğrafyamızda Selçuklu’da başlayan ve Osmanlı’da gelişen sağlık da eklenmiştir. Avrupa’da 1700’lü yıllarda başlayan sağlığın devlet eliyle desteklenmesi ve takip edilmesi bizde 200 yıl daha önce başlamış. Bu çok üst düzey biz hizmet modelidir ve artık dünyada devlet felsefesi anlamında sağlık, devlet içinde bir unsur haline gelmiştir. Yani devleti devlet yapan iki unsurun yanına sağlık da eklenmiştir. Türkiye bu manada çok geri kaldı. Türkiye uzun yıllar SSK, devlet hastanesi ayrımında vatandaşına çok büyük sıkıntılar yaşattı. O zamanlar Türkiye’de 65 tane SSK hastanesi ve 400 tane devlet hastanesi vardı. 2002 yılında 65 tane SSK hastanesinden yaklaşım 37 milyon kişi faydalanıyordu. Geri kalan 30 milyon kişi de 400 tane hastaneden faydalanıyordu. O zamanlar insanlar SSK hastanesinden sevk almak için günlerce uğraşırdı. Biz bu iki başlılığı 2005 yılında kaldırdık. Hastaneler tek bir çatı altına girdi. Böylece kamu kaynakları daha verimli kullanılır hale geldi.

Bunun haricinde 2002 yılında 2,1 olan ortalama her vatandaşın hastaneye başvuru oranı, bugün için 10’lara çıkmıştır. Yani her bir vatandaşımız yılda ortalama olarak 10 defa hastaneye gidebiliyor. Bu oran Avrupa’da 8 civarındaydı. Bugün geldiğimiz noktada, tıbbi cihaz ve donanım açısından hiçbir sorunumuz yok. Fiziki sorun yaşadığımız bölüm yoğun bakım ünitelerimiz… Mekân problemimiz de kampüs hastanelerle 2-3 yıl içinde çözülmüş olacak.

 Bu dönemde çalışmalarınız ne yönde seyredecek?

Bu dönemdeki çalışmalarımız her zamanki gibi hızlı ve yoğun bir şekilde sürüyor. Uzun yıllardır Eskişehir’de bulunmamız, ticaretle uğraşmamız Eskişehir’in ilçeleriyle birlikte birlikteliğimizi oldukça iyi geliştirmiş durumda. Ben Seyitgazi’nin, Sivrihisar’ın, Mahmudiye’nin, Mihalgazi’nin semt pazarında sırtıma çuvalı alıp terlik satmış bir insanım. Sivrihisar jandarma karakolunun elektrik tesisatını döşemişliğimiz var. Dolayısıyla hem okuduk hem çalıştık.  Bu süreçte kazandığımız dostluklar, sosyal çevremiz oluştu. Seçim çalışmalarında da gittiğimizde bir bakıyoruz ki aynı dili konuşuyoruz, aynı yöne bakıyoruz, aynı duyguları paylaşıyoruz. Aynı duyguları taşıdığımız için de derdimiz ortaktır. İnsanımızın gelişmesi, maddi manevi tam bir mutluluk haline ulaşması için birlikte hareket etmeyi, ortak akılla birlikte hareket etmeyi anlatıyoruz.

Seçim çalışması bizim için bir propaganda ya da gelin benim peşime bakın ben sizi nereye götüreceğimden ziyade birlikte ne yapabiliriz, nasıl üretebiliriz, nasıl geliştirebiliriz konularında fikir alışverişi yapıyoruz. Sağ olsun o kadim dostlar ve Eskişehir’in o kadim kültürü bizi bağrına bastı. Bunun daha da geliştirileceğine inanıyorum. Ben aday adaylığımı ilan ederken de söyledim, kim bu şehir için tuğlanın üstüne tuğla koyduysa o benim başımın üstündedir.

Editör: TE Bilişim