Biyokimya Uz. Dr. Servet Külahçıoğlu, aşıkken salınan biyokimyasal maddelerin aşkın oluşumunda ve devamında etkili olduğunu belirterek, dopamin düzeyi arttırılarak aşkın ömrünün uzatılabileceğini kaydetti.

Memorial Diyarbakır Hastanesi Biyokimya Bölümü’nden Uz. Dr. Servet Külahçıoğlu, 14 Şubat Sevgililer Günü nedeniyle aşkın kimyasal yönü ve hormonlara ilişkin açıklamalarda bulundu. Aşkın vücutta bir dizi biyokimyasal olayı harekete geçiren karmaşık bir duygu hali olduğunu belirten Külahçıoğlu, “Aşık iken salınan biyokimyasal maddeler aşkın oluşumunda ve devamında etkilidir. Aşk her daim çok sayıda bilimsel araştırmanın konusu olmuş ve aşk için çok sayıda bilim insanı çeşitli tanımlamalar yapmıştır. Freud aşkı yüceltilmiş cinsellik olarak tanımlamıştır. Amerikalı psikolog Doroty Tennov ise kadınca bir bakış açısı ile aşkı normal insanlarda bilişsel etkinliği devre dışı bırakan sevilen kişiye yönelik bedenin verdiği duyarlı tepki olarak tanımlamıştır ve bana göre beynin vücuda bir oyunu olan aşkın en güzel tanımı budur. Evrimsel bakış açısıyla ise aşk insanların başarılı üremelerini sağlayan bir uyum mekanizması olarak tanımlanmıştır. Helen Fisher ise aşkın oluşumunu cinsel dürtü oluşumuna, cinsel dürtü oluşumunu ise bir erkeklik hormonu olan testosterona bağlamıştır. Tüm bu tanımlamaların birleşimi aşkın aşırı ilgi, aşırı sorumluluk ve bağlanma hali olduğudur” dedi.

"DOPAMİN NE KADAR ÇOK ARTARSA KİŞİ O KADAR AĞIR AŞK BELİRTİLERİ GÖSTERİR"

Aşk ile hormonlar arasındaki ilişkiye de değinen Külahçıoğlu, “Peki hormon nedir, hangileri aşk sırasında artar ve bizim zavallı vücudumuza nasıl hükmeder? Hormonlar vücudumuzda haberleşmeyi düzenleyen kimyasal maddelerdir. Bu maddelerin salınımı beyinde bulunan hipotalamus-hipofiz sistemi ile kontrol edilir. Hormonlar vücudun dengesini, büyüyüp gelişmesini, üreme ile ilgili olayları, ruhsal durumumuzu düzenler. Dolayısı ile aşıkken bizi yöneten sistem beynimizde bulunan hipotalamo-hipofizer merkezdir. Aşık olmamıza ve aşkın sürdürülmesine ve sonrasında yerini sevgi ve bağlılığa bırakmasına, sadakat veya sadakatsizliğe salınan bu hormonlar etkilidir. Söz konusu hormonlar; dopamin, serotonin, oksitosin, melatonin, adrenalin, noradrenalin ,testosteron ve diğer cinsiyet hormonlarıdır. Dopamin, kendimizi iyi hissetmemizi, coşkulanmamızı sağlayan bir kimyasal maddedir. Dopamin ne kadar çok artarsa kişi o kadar ağır aşk belirtileri gösterir. Fazla salınan dopamin nedeniyle kişi daha hareketli, daha dağınık olur, konsantrasyonu bozulur. Dopamin düzeyi tutku ve sadakat ile de ilgilidir. Serotonin mutluluk hormonu olarak bilinir. Serotonin yükseldiğinde kişinin ruhsal durumu düzelir, enerjisi artar, keyifli olur. Bu etkilerinden ötürü depresyon ve başka diğer psikolojik hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlar serotonin düzeyini yükselterek etki gösterirler. Yani aşık olmak bizi depresyondan korur. Adrenalin ve noradrenalin aşkın en yoğun olduğu dönemde fazla salınır" diye konuştu.

AŞKIN YERİNİN ŞEFKATE BIRAKMASI

Ayakların yerden kesilmesi duygusunu bu hormonların yaşattığına dikkat çeken Külahçıoğlu, şunları kaydetti.

"Aşık olan kişide kalbin hızlı çarpmasına, ellerin terlemesine, kan basıncının yükselmesine, heyecanlı ruh haline sebep olurlar. Oksitosin ise şefkat hormonu olarak bilinir. Bu hormon kadın olmanın, anne olmanın temel maddesi gibidir. Kadının cinsellik sırasına zevk almasını, doğumun başlamasını, emzirme sırasında göğüslerden süt gelmesini bu hormon sağlar. Çocuk annesinin memesini emdikçe bu hormon artar ve anne ile bebeğin birbirine bağlanmasını sağlar, sevgiyi arttırır. Aşık olunca da oksitosin salınımı artar ve benzer etki ile aşık olunan kişiye karşı şefkatli ve bağlı olunmasını sağlar. Aşkın en parlak döneminde salınımı artan adrenalin ve dopamin zaman içerisinde azalır, normal düzeye iner ve yerini oksitosine yani sevgi ve şefkat duygusu oluşturucusuna bırakır. Aşkın ömrü ile ilgili varsayımlar bu durum ile açıklanabilir. Testosteron, östrojen, progestoron ise hormonlarıdır. Testosteron kadınlarda az erkeklerde ise çok miktarda bulunur. Her iki cinste de testosteron düzeyinin artması kişilerin karşı cinse yönelmelerine neden olur. Testosteron hormonunun yüksek olması erkek cinsi davranış modeline ve çok eşliliğe sebep olur. Melatonin yine aşık insanların kanında artmış olduğu gösterilen başka bir maddedir. Bu madde karanlık odada uyurken salınımı artan bir hormondur ve kişinin bağışıklık sistemini güçlendirerek kişiyi hastalıklara karşı korur. Zaten bu özelliği nedeniyle kanser, stres, uykusuzluk gibi hastalıkların tedavisi için kullanılmaktadır. Aşıkken daha az hastalanmamızın aşk acısı çekerken devamlı hasta olmamızın sebebi bu olsa gerek. Aşık olmamıza ve bunun devamına yol açan bu maddeler ile ilgili çalışmalar arttıkça dışarıdan bu maddeleri vererek kişinin aşık olmasını sağlayabilir miyiz ya da aşk acısı bu hormonların düzeyini azaltan ilaçlar ile önlenebilir mi soruları kafaları kurcalar olmuş ve yeni çalışmalara yön vermiştir. Özellikle psikiyatristler tarafından aşık olma hali kimi hastalıklara benzetilmiş ve tedavi edilip edilmeyeceği araştırılır olmuştur. Belki dopamin düzeyini arttırarak aşkın ömrünü uzatabilir ya da oksitosin vererek kişinin bağlılığını arttırabiliriz."

(İHA)
Editör: TE Bilişim