Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve ESOGÜ Hastanesi Başhekim Yardımcısı Prof. Dr. Elif Doyuk Kartal, sıcak havalarla birlikte gelen gıda kaynaklı enfeksiyonlara dikkat çekerek kamuoyunu bilgilendirici bir açıklama yaptı.
Prof. Dr. Elif Doyuk Kartal, gıda kaynaklı enfeksiyonların ülkeden ülkeye, toplumsal yaşam biçimlerine ve ekonomik koşullara bağlı farklılıklar göstermekle birlikte, hem gelişmiş hem de az gelişmiş ülkelerde sıklıkla görüldüğünü belirtti. Bugün için besinlere bağlı 200’den fazla enfeksiyon tanımlandığını anlatan Prof. Dr. Elif Doyuk Kartal, “Bu enfeksiyonların çoğu bakterilere bağlı oluşmakta ancak, virüslere ve parazitlere bağlı enfeksiyonlar da ortaya çıkabilmektedir. Bunlar tek tek vakalar halinde veya salgın şeklinde karşımıza çıkabilir. Günümüzde gıda kaynaklarının belli merkezlerden sağlanması ülke çapında salgın riskini artırmaktadır. Gıda kaynaklarının küreselleşmesi ise dünyanın diğer bölgelerinden gıda kaynaklı patojenlere maruziyeti hızlandırmaktadır. Tanımlanmış patojenler gıda kaynaklı enfeksiyonların sadece yüzde 19’undan sorumlu bulunmuştur. Bu da henüz tanımlanmamış birçok gıda kökenli patojen olduğunu düşündürmektedir. Genel anlamda mikroorganizmalar, mikrobiyal toksinler ile bulaşık gıda ve suların tüketimi ile oluşan ve daha çok bulantı-kusma, ishal, karın ağrısı gibi mide barsak sistemi ile ilgili semptomlarla seyreden klinik tablolar olup, çok basit şekillerden yaşamı tehdit eden ciddi tablolara kadar çeşitlilik gösterebilmektedir” diye belirtti.
Rahatsızlığa, yaşlılar, kişisel hijyeni iyi olmayan kişiler, kalabalık yaşam, sürekli antiasit kullananlar, barsak hareketleri azalmış olanlar, antibiyotik kullananlar, bağışıklığı baskılanmış kişiler daha sık ve çabuk yakalandıklarını belirten ESOGÜ Dalı Öğretim Üyesi ve ESOGÜ Hastanesi Başhekim Yardımcısı Prof. Dr. Elif Doyuk Kartal, şunları anlattı;
WHO’NUN 5 ANAHTAR ÖNERİSİ
“Bu nedenle gereksiz antibiyotik ve antiasit kullanımından kaçınılmalıdır. Gıda ile bulaşan enfeksiyonlarda her zaman suçlanılmaya çalışılan ‘’bozuk olduğu düşünülen gıda’’ olmakla birlikte, çoğu zaman parmaklarımız etkeni kazanmada başlıca rolü oynar. Ayrıca bulaş kaynağı gıdaların tadı, kokusu, görünümü tamamiyle normal olabilir. Görünüşte anlaşılamayabilir. Bu nedenle gıda kaynaklı enfeksiyonlardan korunmada el temizliği başta olmak üzere güvenli gıda sağlanması konusunda bir dizi önlem gereklidir. Bu konuda Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 5 anahtar önerisine göre; Temizliğe önem verilmeli: Yemek yapma süreci ve sunumunda kullanılan malzemeler, yüzeyler ve ellerimiz temiz olmalıdır. Yemek yapmadan önce ve hazırlama süresince ellerimizi sık sık yıkayalım. Ayrıca yemek yemeden önce ellerimizi yıkayalım. Bu tür enfeksiyonlar sadece gıdalarla değil parmaklarla da bulaşır. Yemek hazırlığı sırasında kullanılan malzemelerden de gıdalara mikroorganizma bulaşı olabilir. Doğrama tahtası, bıçaklar gibi malzemeler çiğ etler ve sebzeler için arada yıkanmadan kullanılırsa bulaş riski artmaktadır. Pişmiş ve çiğ gıdalar ayrı tutulmalı: Çiğ gıdalarda mikroorganizma bulunabilmektedir. Bunlar ile temas eden yemek için hazır gıdalara bu mikroorganizma bulaşı olabilmektedir. Özellikle et, tavuk, balık yumurta çok iyi pişirilmeli. Doğru pişirerek yiyeceklerde bulunan mikroorganizmaların hepsini yok edebiliriz. 70 dereceye kadar pişirilen gıdalar güvenlidir. Pişmiş yemeğin tekrar ısınması sırasında da tamamen ısınmasına dikkat edilmelidir. Oda ısısında bulunan yiyeceklerde mikroorganizmalar hızla çoğalır. Bu yüzden 2 saatten fazla oda ısısında tutulmamalı. Donmuş gıdalar oda ısısında bekletilerek çözdürülmemeli. Çoğu mikroorganizma 5 derecenin altında çoğalamaz, bu yüzden buzdolabında saklanmalı. Pastörizasyon gibi mikrop arındırma işleminden geçmiş gıdalar tüketilmeli. Çiğ yenecek sebze ve meyveler temiz ve güvenli su ile iyice yıkanmalı. Son kullanma tarihi geçen gıdalar asla tüketilmemeli. Güvenli ve temiz gıda hazırlayan, sunan restoranlar tercih edilmelidir.”
Editör: TE Bilişim