“Türk Tipi Başkanlık” kavramı ile ülkeyi büyük bir maceraya sürükleyeceğini öne süren CHP İl Kadın Kolları Başkanı Figen Kahya,  en uygun sistemin Ulus Devlet olduğu 1923’ten günümüze yaşadığımız her tarihi kaosta ortaya çıktığını söyledi.
Yazılı bir açıklamada bulunan Kahya , Ülkede dayatılan anlayış yüzünden ülkenin bir Ortadoğu ülkesine dönüştüğünü öne sürerek, “Türkiye’nin yeni bir sisteme ve yeni bir siyasi modele değil kendi iç dinamikleri ile çağın koşullarını yakalayan Cumhuriyet sisteminin, 1980 ihtilal anayasasının darbe zihniyetinden kurtarılarak yeniden Mustafa Kemal Atatürk’ün hedefi doğrultusunda uygulanmasına ihtiyacı vardır. 1923 yılından itibaren Türkiye Cumhuriyeti parlamenter sistem ile yönetilen anayasal bir devlettir” dedi.
Parlamenter sistem siyasal partiler kanunun düzenlemesi ile demokratik bir işleyiş kazanabileceğini vurgulayan CHP İl Kadın Kolları Başkanı Figen Kahya yazılı açıklamasında şöyle dedi:
“Anadolu halkının bir ulus devlet sözleşmesi altında bütün farklılıklarını bir kenara bırakarak yıllardır sürdürdüğü yaşama biçimi darbelerle yok edilmeye çalışılmıştır.
Bugün AKP ve MHP uzun süre üzerinde müzakere ettikleri 21 maddelik teklif değerlendirildiği zaman bunun bir sistem değil, rejim değişikliği olduğu ve istenilen rejimin de üçüncü sınıf bir diktatörlük olduğu açıkça gözüküyor.
AKP ve MHP tarafından önerilen teklif ile parlamenter sistem ortadan kaldırılıyor. Yürütme organı tek başına Cumhurbaşkanı’na bağlanıyor. Yürütme organının yetkileri ve idarenin bütünü de Cumhurbaşkanı’nın keyfine bırakılıyor. Yasama organının Cumhurbaşkanı üzerindeki bütün denetim yetkisi kaldırıldığı gibi, yargı da yapılan düzenleme ile Cumhurbaşkanı tarafından belirleniyor. Böylelikle, bütün kuvvetlerin fiilen tek elde toplandığı diktatöryal bir rejim kuruluyor.Teklifle Cumhurbaşkanı’na parti üyesi olma hakkı tanınıyor. Kurtuluş Savaşı sonrası ülkenin kuruluş yapılanmasının sağlanması için geçen sürede yönetimin kurucu partide olmasını  ‘tek parti ve tek adam rejimi’ eleştirilerini sunanlar Cumhurbaşkanının bir partinin Genel Başkanı olabilmesini ve Genel Başkanlığın tüm yetkilerini kullanma hakkı kazanmasını talep ediyor. Bir başka ifadeyle teklifle Cumhurbaşkanına mensubu bulunduğu partinin bütün milletvekillerini yazma ve belirleme hakkı tanınıyor. Böylelikle yasama oranı bütünüyle Cumhurbaşkanı’nın ve yürütme organının kontrolüne alınıyor. Hukukun üstünlüğünün ayaklar altına aldığı bir dönemde bir adım daha atılarak HSYK’da üyelerin yarısının Cumhurbaşkanı, kalan yarısının da TBMM tarafından atanması öngörülüyor. Bu düzenleme ile Yargı tüm kademeleriyle Cumhurbaşkanı’na bağlanıyor.Yasama, yürütme ve yargı bütün kuvvetler doğrudan tek elde Cumhurbaşkanı’nda toplanıyor. Bu kadar bir diktatörlük ‘Türk Tipi Başkanlık’ olarak sevimli gösterilmeye çalışılıyor.
Devletler bir kişinin mülkü değildir. Devletler halkın ortak yaşam güvencesidir. Kuvvetler yani yasama, yürütme ve yargı tek elde toplanınca ortaya mutlak monarşiler veya diktatörlükler çıkar. Tarih bize gösteriyor ki denge ve denetlemenin olmadığı böyle rejimlerde insanların temel hak ve özgürlükleri kaybolur, adalet işlemez hale gelir.
Dünya tarihi İnsanlığın bu acı tecrübelerden aldığı derslerle dolu ülkeler var. Bizde Mustafa Kemal Atatürk’ün laik, demokratik, çağdaş, Cumhuriyeti hedefinden saptığımız noktada yönetim zaafları ve darbelerle yaşadığımız tecrübeleri şimdi bir sivil darbe ile yaşamak istemiyoruz. Bu noktada halkımıza ve siyasilerimize önemli ve tarihi bir görev düşüyor.”
 
 
Editör: TE Bilişim