Soma Maden Faciası TMMOB Raporu Eylül 2014 tarihinde yayınlandı. Rapora ulaşmak isteyenler,http://www.tmmob.org.tr/yayin/soma-maden-faciasi-raporu kısa yol adresini kullanabilirler.

 

Bu rapor Soma’da 13 Mayıs 2014 tarihinde yaşanan ve 301 maden emekçisinin ölümüne yol açan faciaya ilişkin tespitleri, madencilik sektöründeki sorunları ve çözüm önerilerini içermektedir.

 

Genel ve aslında temel olan ekonomi politik tespitlere, sonuçlara varmada kilit olan teknik ve yönetsel bir kaç detayı dikkatinize sunmak istiyorum.

 

RÖDÖVANS NEDİR?

Rödövans sözleşmesinde ruhsat sahibi madenci işletme iznini rödövansçıya devretmekte bunun karşılığında rödövansçıdan, rödövans bedeli denen pay almaktadır. Başka bir anlatımla rödövans maden ruhsat karının hak sahibi tarafından başkalarına süreli tahsisinde ton başına elde edilen hasılat (kira) geliri olarak tanımlanmaktadır.

13 Mayıs günü meydana gelen facianın yaşandığı saha 2006 yılında hizmet alım sözleşmesi ile önce Park Teknik Şirketi’ne verilmiştir. Park Teknik, bu ocakta yılda ancak 1.5 milyon ton maksimum üretim yapılabileceğini, bu üretimin gerçekleştirilebilmesi için de toplamda 800 işçi istihdamının mümkün olabileceğini Türkiye Kömür İşletmeleri’ne (TKİ) rapor etmiştir. Üretim sırasında kömürün yanıcı olması ve güvenli işletme maliyetinin yüksek olması nedeniyle Park Teknik rödovans ön ödemesini yakarak, durumu Türkiye Kömür İşletmeleri’ne rapor etmiş ve sahadan çekilmiştir. Aynı saha 2009 yılında Soma Kömürleri A.Ş.’ye devir yapılmıştır. Havza içinde sınırları belirlenen yaklaşık 18 milyon ton rezervli bir alanda çalışma yapması öngörülen Soma Kömür A.Ş.’nin en az 1.5 milyon ton/yıl üretim yaparak 10 yılda belirlenen alandaki kömürü üretmesi planlanmıştır. Daha sonra makinalı ayak sistemiyle Soma Holding kömür üretimini 5 milyon ton/yıla çıkarmış ve ocak içindeki işçi sayısını üç vardiya için yaklaşık 2400 kişiye çıkartmıştır. Gerekli emniyet yatırımları yapılmaksızın eski havalandırma ve galeri alt yapısıyla sırf kâr amacı güdülerek çok yüksek üretim seviyesine çıkılmış ve madencilerin hayati emniyet tedbirleri tamamen ihmal edilmiştir.

Soma havzasında, yeni çalışılan bölgelerde derinliğin artmasına bağlı olarak metan içeriğinin artacağı, kömür damarının grizulu ve yangına elverişli karakterde olması nedeniyle, yeterli araştırmalar yapılıp, uygun çözümler geliştirilmeden üretim yapılmasının bir faciaya yol açabileceği tespiti daha önceden, açık bir şekilde yapılmıştır: “Ülkemizdeki en önemli linyit havzası olan Soma’da yeni çalışma bölgelerinde, derinliğin artmasına bağlı olarak kömürün yüksek miktarlarda metan içeriğine sahip olduğu belirlenmiştir. Burada hata yapılması asla kabul edilemez. Gerekli olan tüm araştırmalar yapılmadan ve metan drenajı gerçekleştirilmeden burada kesinlikle üretime başlanmamalıdır. Kömür damarının kalın olması ve havzada günümüze kadar metansız ortamlarda çalışılması nedeniyle tecrübe eksikliği nedenleriyle metan drenajı yapılmadan üretim yapılması yeni bir faciaya sebep olabilir.

Bu tespit TMMOB’nin 2010 yılında yayınladığı Madencilikte Yaşanan İş Kazaları raporunda yukarıda alındığı gibi açıkça belirtilmiştir.

Ocağın ihalesini ilk alan firmanın sahayı devretme nedeni de, buradaki kömür damarının metan içermesi ve yangına elverişli olmasıdır. Dolayısıyla, bu firma, işletmeyle ilgili risk değerlendirmesi yapılmadan ve buna ilişkin gerekli önlemler alınmadan maden işletmeciliği yapılmasının son derece riskli olacağını öngörmüştür.

Raporda facianın oluşmasına neden olan kusurlar 9 ana başlık altında tüm detayları ile verilmiştir. Bunlardan bir tanesi kömürün kendiliğinden yanması meselesidir.

Kömür yüzeyleri havayla temas eder etmez oksidasyon olayı başlamaktadır. Ocakta, normal koşullar altında, dışa verilen ısı alınmakta ve oksidasyon, yavaş bir biçimde ve bir kızışma tehlikesi doğurmaksızın sürmektedir. Ancak, bazı durumlarda dışa verilen ısı, ortamdan ayrılamamakta ve sıcaklık giderek artmaktadır. Sıcaklık arttıkça ortamda yeterli oksijen varsa oksidasyon hızı da artmakta ve buna bağlı olarak kömürün sıcaklığı yükselmektedir. Kömürün tutuşma sıcaklığına (kritik sıcaklık) ulaşıldığında ise, yanma olayı baş göstermektedir.

Kendiliğinden yanma meselesinin önüne geçebilmek için ocak içinde kritik olarak belirlenen noktalara yeterli sayıda sensör yerleştirilmesi ve bu sensörlerle düzenli olarak ölçülen gaz miktarlarının izlenmesi, tehlike sınırının üzerine çıkması durumunda önlem alınması veya ocağın kapatılması gerekmektedir.

Oysa bilirkişi ön inceleme raporundan elde edilen mevcut gaz izleme kayıtları arasında CO2, CH4 ve O2 ölçüm değerleri bulunmadığından bu gazlarla ilgili bir irdeleme yapılamamıştır.

İşte bu noktada durup herkesin düşünmesi gerekir. Bilirkişi raporunda bu ölçümlerin olmayışı, çalışma güvenliği açısından başlı başına bir suç teşkil etmektedir.

Rapor aşağıdaki tespitle devam ediyor:

Bununla beraber, kendiliğinden yanmanın en açık belirtisi olan CO sensör verileri incelendiğinde aşağıdaki bilgilere ulaşılmıştır: Ölçülen yüksek CO değerleri; ocak içerisinde yangınla ilgili yaygın bir sorunun olduğunu, ancak geçici tedbirlerle bu sorunun çözülmeye çalışıldığını ve bu çalışma şeklinin de rutinleşip olağanlaştığını açık bir şekilde göstermektedir.

Tanık ifadelerinden de anlaşıldığı üzere, facia öncesinde bir çok kez kendinden yanma sonucu oluşan küçük çaplı yangınlar bu tespitleri doğrulamaktadır.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın, Soma Faciası ile ilgili olarak TMMOB’nin inceleme yapma ve rapor hazırlama talebini geri çevirmesindeki sebep ile bugün TMMOB’nin ve bağlı odalarının ortadan kaldırılmak istenmesindeki sebep aynıdır.

TMMOB bakanlığın izin vermemesine karşın, kendi imkanlarıyla bu raporu hazırlamış, halk adına, mesleki etik adına bu raporu tüm kamuoyu ile paylaşmıştır.

TMMOB’nin ülkemiz için ne kadar kritik bir meslek örgütü olduğunu ve toplumun neden bu kuruma sahip çıkması gerektiğini anlamamıza yardımcı olacak bir rapordur.