Geçenlerde Cumhurbaşkanı ve Başbakanın katılımı ile bir “Milli Tarım Projesi” toplantısı yapıldı. Ciddi bir şeyler dinleyelim derken “çoban- gütme-güdülme” gibi bir durumlarla karşılaştık. Ben "Şura" gibi bir şey zannettim. Bütün sorunlar ortaya dökülecek, işin uzmanları çözüm önerileri sunacak ve sonuçta şura kararları açıklanıp bir ciddi tarım politikası oluşturulacak… Saflık işte..

 Zaten bilin ki bizde ne zaman ki bir şeyin başına “Milli” gelir, sonu hüsrandır. Salondakiler gerçekten çiftçi mi idi hayvancı mı idi bilemiyorum. Ama konudan epey uzak oldukları belli idi .
 Ülkemizin en hayati, en acil  iki konusu var.. Biri tarım, hayvancılık diğeri Milli Eğitim... İkisi de gelecek yüzyıllarımızın, çocuklarımızın, torunlarımızın kaderi ile yakından ilgili. Milli Eğitim bu toplantının konusu değil, zaten hiçbir toplantının konusu eğil... OECD ülkeleri  eğitim endeksinde 38 ülke arasında 35’inci olduk.. Geçelim. Tarım konuşacağız. Bekliyoruz. Neyse konuşmalar başladı…

Önce Başbakan konuştu: “Tarım arazilerimize bina yaptık heba ettik yazık” dedi.  Bundan böyle meralarımız, alçak terör elemanlarıyla değil çobanlarımızla, çiftçilerimizle ve ülkemizin hayvancılığı ile daha da şenlenecek. İhracatımız 18 milyar dolara yaklaştı" dedi…  Başka ? Başka şu kadar lira daha destek…

Sonra Cumhurbaşkanı çıktı: “Böyle tarım mı olur? Domates biber yüzünden enflasyon artar mı, biz sebze de üretiriz, meyve de, peynir de yaparız yoğurt da” dedi... Et niye ithal ediyoruz, ağrıma gidiyor bu kadar meralarımız var, hayvancılığı nasıl yapamayız? Girişinden sonra, konu  FETÖ, 15 Temmuz, sonra Avrupa Birliği”ne uzandı.  Oysa biz ne diyorduk?  Milli Tarım.. Yani beklediğim sonuç çıkmadığı gibi somut bir çözüm önerisi de çıkmadı. Peki tarımda neyi konuşacaktık?

Şeker pancarı ekim alanları 2000’de 408 bin Hektar iken 15 senede 272 bin hektara indi, şimdi tamamen yasaklanma yolunda..
46 milyon hektar mera (yani otlak) önce 21 milyon, sonra 14,6 milyon hektara indi, üstelik belediyelerin kullanımına verildi. Yani meralarımızı alçak terör örgütü değil kendimiz yedik… Tütün eken üretici sayısı 578 binden 66 bine indi..
1980’de nüfus 45 milyon hayvan sayısı 83 milyondu, şimdi nüfus 80 milyon, hayvan sayısı 53 milyon.. 5 milyon ton yem açığı var. Bu açık genetiği değiştirilmiş GDO’lu mısır ve soya ithalatı ile karşılanıyor ve bu etleri biz yiyoruz.
18 milyar dolar ihracatımız var, 18 milyar dolar da ithalatımız var.. Elde var sıfır... Ne soran oldu, ne merak eden, ne de konuşan..
Son 10 yılda baklagillerin hem ekim alanı, hem de üretim alanı daraldı. Mısır, Etiyopya, Bangladeş, Çin’den, kuru fasulye, Kanada’dan, nohut ve yeşil mercimek, ABD, Ukrayna ve Kanada’dan bezelye ithal ediyoruz.  (Rakamlar Ziraat Mühendisleri Odası)

Türkiye 2000’li yılların başında bile hâlâ kendine yeten birkaç ülkeden biri iken 15 yılda en önemli kalemlerde bile ithalat yapar hale nasıl geldi diye soran olmadı… “Bir depo mazotun yarısı sizden yarısı bizden”e  fit olup gittiler.. Tohum ve tohumluk işi ise hiç konuşulmadı. Artan nüfus, uzak gelecekte nasıl beslenir? soran çıkmadı.. Artan nüfus derken, Suriyeliler bir yılda 70 bin bebek doğurmuş.. Bu her on yılda bir milyona yakın sadece Suriyeli nüfus artışı demek…
Başbakan “Buğdayla koyun, gerisi oyun” dedi ..Veleddallin amin.., Milli Tarım Projesi böylece tamam oldu...