Daha ayağımızı boyayan siyah tire çorap giyerken ne olduysa oldu, birden bire naylon çorap gördük. O yıllarda pazarları Orman fidanlığı’nda yazın sıcağından kaçıp “piçniç” yapardık, yayan yapıldak. Bazen kamyoncu dostun mahalleye armağanı; fidanlığa tur…
“Yazlık” asla bilinen bir kelime değildi ki, yalnızca İstanbul’da birileri adalarda geçirirdi yazları.
İmkânlarını kullanırdı Rumlar, Yahudiler ve cebi dolu olanlar.
Bizim kentin de iyileri vardı; Kütahya Ilıcası, Sakarı Ilıcası ve Maliç’in Yarıkça’sında bir oda kiralamak o tuzu kuruların yaz sefasıydı ki, yine on beş ile yirmi beş gün sürerdi. Lüksümüz buydu ve başta dediğim gibi naylon çoraba geçişimizi baz alarak denize doğru uzanmasını dile getireceğim;
1960’ı aşarken ilk yıllar Batı’ya, denize kavuştuk.
“Erdek” keşfedildi. Toplumun bazı kesimleri, birkaç kurumun kurduğu kamp sendromuna kapılıp çadır veya pansiyona takıldılar…
Evin önüne araba çekenler, bir yere gitme ihtiyacı dışında ağaçlık yerlere, su başlarına, göllere gitmekte gecikmedi. Her geçen dönem – ki, bu dönemler için süre hep değişti- insanları biraz daha uzağı keşfe itti, biraz daha uzun tatile teşvik etti. “Al sana yazlık modası”…
Görgüsüzlük olmasın diye ağırdan alanların da yazlığı oldu, onlar da arabalandılar.
Erdek olmazsa Kumla… Kumla’da zeytinliklerle deniz arasında kalan kumsalı Bursalılarla paylaştı Eskişehirliler… Önceleri akrabadan birinin yazlık sorununun çözmüş olması yeterliydi. Dost ve akraba ile arkadaş grubu o yazlıklara kısa süreli ziyaretçileri oldular, sonraları onlar da yazlıklandılar.
Okulların kapandığında da yazlıklara akın başlıyordu. Zaman, kenti güneşten kararmış kişiler dolduruyordu.
Plajda yanmış olmak gerekiyordu…
İşte bu geçen yarım yüzyıllık sürede ne kadar kumsalımız varsa hemen berilerini siteler, yalılar, yazlıklar kapladı. Verimli arazisini, arsa yaptı insanların hırsı…
Gözü dönmüştü “naylon”un…
Yayılmalara, kasaba ve köyler de katıldı ve çivisi çıktı memleketin… Yooo, çivisini çıkardı naylon… Doğayı kirletme konusu onun işiydi bence.
Yazlık yatırımını, yazlıkların tefriş edilmesini, araba sevdasını, zaman israfın ve boşa harcamaları hiç düşünmeyen toplum daha sonra bir atılım daha gerçekleştirdi ki, bu atılımla yazlığını daha başka bir yazlıkla değişti.
Bodrum’a, Datça’ya ve daha lükse… Arabalar da sıfırlandı evlerde, yazlıklarda…
Yine ekonomi ve yine gereksizlik geride kalmıştı.
Bu arada birileri yazlık yerine turizm şirketleri ile ihtiyacını giderirken bazıları da özel araç yerine toplu taşımaya takılıp artları kullandılar… Böylece eğer tatil yapacaklarsa her keresinde başka yörede gidilen yerde hazır mutfakla işi akıl ile götürdüler…
Bunu bana Çelebi gösterdi.
O araba edinmedi, yazlık da almadı…
Hatta kışların elverişli aylarında elverişli yerlere gitti. Yaptığı tasarrufu değerlendirip, tasarrufun getirisiyle gezdi tozdu…
Şimdi benim arabam yok, yazlığım da. Keyfim istediğimde, istediğim yere giderek eksikliğimi tamamlıyorum…
İşte Marmaris’e giden abone arkadaşım elektrik, su, telefon ve evinin eksiği ile ilgilenip oflayıp, puflarken benim gezimin programı gez, gör; ye, iç…
Parasını şirket ödesin ve senden taksitle alsın. 17/ 07/…Kitabımdan, seneler öncesi yazmışım, bi gözatın!…