Pazartesi günü yani 4 Kasım, anacığımın doğal kontrolleri için Yunus Emre Devlet Hastanesi’ne gittim.

Saat 09.00 hastanedeydik. 

Doktora girmek için sıramızı bekledik.

Doktorumuzun değiştirildiği yer ilginç bir yer.

Fizik tedavi salonuna yerleştirmişler doktorumuzu.

Kalpçi bizim doktor…

Salonu size tarif edeyim.

Dar ve uzun bir karidor.

4 tane doktor var ve fizik tedavi salonları.

Oturma yerleri ve doktorların odaları.

Bunların ikisinin arasında iki insan yan yana yürüyemez. İnsanlar neredeyse burun buruna..

Solunumla geçen hastalıkları ‘hastanede’  birbirimize davet ediyoruz.

Neyse doktorumuz annemizi kontrol ediyor ve kan tahlil kağıdını dolduruyor. Tahlil kağıdını alır almaz kan tahlili yerine gittik.

Kan alım merkezinin önü öylesine kalabalık ki… Öncelikle bir numara aldım ne olur ne olmaz..

Numarayı aldım, sonra  evrakımızı kayıt etmemiz  ve kan tüplerimizi almamız gerekiyor.

Öyle bir kuyruk var ki…

Doğal olarak kuyrukta ki bir vatandaşa sordum;

- Kuyruğun sonu nerede?

Eliyle işaret etti. İşaret ettiği yere geldim, ama birkaç sıra var. Tekrar sormak gereğini  hissettim.

Bu kez verilen işaret Kan Alım Merkezi’nin önündeki boşluğun  tam ortasıydı.

Ortaya gittim ve sonunda kuyruğun sonunu buldum.

Sıraya girdim.

Doğal olarak kuyruk sohbetleri olur…

Sohbete ‘kuyruk’tan başladım.

Hani hastanelerde kuyruk yok olmuştu.

Hükümet yetkilileri bunları defalarca söylediler…

Sohbet ederken de  kuyruğu çözmeye çalışıyordum;  böyle kuyruk görmemiştim.

Kuyrukla gördük, sırada bekledik. Uzun bir kuyruk oluşurdu, hatta bazen köşeyi dönen kuyruklar bile olurdu.

Bu lafı kuyruğun çok uzunluğundan veya kişi sayısından değil.

Bu farklı kuyruktu…

Kan alım merkezi önünde oluşturulan bu kuyruk çember Halide gidiyordu. Yani ben kuyruğun sonundan kayıt standına kadar üç çember çizdim.

Kuyruğun çember şeklini görünce aklıma bizim bir böreğimiz aklıma geldi. Kuyruktaki vatandaşlarla paylaştım.

“Ben macurum. Yufka ile yapılır. İçine patates ve kırmızı biber konulur. Böreğin yerleşmesi tepsinin ortasından başlanıp yuvarlaya yuvarlaya tepsinin tamamı doldurulur. Biz buna ‘sarıburma’ böreği deriz” dedim.

Kuyruktaki başka bir vatandaş söze hemen daldı.

“Bizde de ‘kol’ böreği denir”

Adama baktım, ‘kol böreği’ deyip bize şekil mi yapıyor diye…

Sadece ‘kol böreği’ diyordu…

Durup, dururken börek muhabbeti çıkmadı.

Çünkü hastaneye sabahın erken saatlerinde gelinmiş  ve kan tahlili yapılacaktı.

Herkesin karnı aç.

Gerçi benim kanım alınmayacaktı. Ama ben de aç gelmiştim.

Ben saat 10.00’da kan için aldığım numara 221 idi. Kalabalık giderek büyüyordu. Artık öyle bir hale geldi ki, yeni gelenler numara almak için aramızdan geçemez hale gelmişlerdi.

Diğer tarafta da kayıt işlemlerini yapanlar bu kez kan vermek için ellerindeki numaranın söylenmesini bekliyorlardı.

Yani kuyruktaydık.

Tabi bu kuyrukta da sohbete devam ettik.

Bazı kuyruklarda da vatandaşlar arası tartışmalar oluşmuş.

‘Kuyruğa aradan giremezsin. Kuyruğa gir”…

Bizim kuyrukta sohbet  yoğun.

Hani, kan tahlili kuyruğu olmasa inanın getir bir tepsi kol böreği hem ye hem sohbet et..

Özel hastanelerin fiyatlarının yüzde yüz yapıldığı konuşuldu. Doktora gelip kayıt yapıldıktan sonra maaşlardan kesilen paralar ve eczanelere verilen paralardan sözettik.

Ben ve birkaç vatandaş konuşuyor bir çok vatandaş da öyle bakıyor.

Galiba diyorum, vatandaş hastalıktan veya yorgunluktan böyle bakıyor diye düşünüyorum.

Çünkü artık kendimi ‘Tren’ olarak hissetmeye başladım.

Anamın kanını verdik, bu kez kuyruk ‘kol böreği’ şeklinden uzun bir kuyruğa dönüştürülmüş. O zaman kuyruğun ne kadar uzun olduğunu gördük.

Annemin kan alımını, kalp grafiğinin çekilmesini tamamladım. Şimdi sırada kan tahlillerinin çıkması.

Sonuçları bekliyorum ama sinirlerim de bitti.

İnsanlar kuyruklarda bekliyor. Merdivenlerde insan yığını akıp gidiyor.

Bahçeden Poliklinik kapısına kadar ‘Görme engelliler’ ile ilgili yapılan bir yol var. Ancak poliklinik kapısına gelen yolun sonundaki kapı kapalıydı. Ve kapının önüne de bir tabela gibi bir şey koymuşlar.

Görme engelli vatandaşımız kapalı kapıyı görecek ve yazıyı okuyacaktı herhalde.

Hasta hakları bürosunda kimse olmayınca dayanamadım ve hastane yönetimine gittim.

Kuyruktan sözettim. Yaşlı insanların bu kuyrukta bekleme şanslarının olmadığını…

Tabi ki hastane yöneticisi  gayet normal, bu sorunun kısa sürede çözüleceğini söyledi.

Bende; “Dedem de, babam da böyle kuyruklarda beklediler, öldüler ama sorun çözülmedi. Anam ölmeden bu sorun çözülür mü”

Görme engellilerin yolunun sonundaki kapının kapalı olduğundan.

4 doktorun bulunduğu  dar ve uzun Fizik tedavi salonu anlattım.

Anlattıkça rahatladım. Hükümetin ‘Sağlıkta Devrim’  dedikleri sağlık hizmetini söylediklerini hatırlatıkça sinirlendim. Anlattıkça rahatladım, düşündükçe sinirlendim.

Neyse efendim. Tahlil raporlarını alıp doktorumuza gösterdik, ilaç reçetelerimizi aldık.

Saat 09.00 da geldiğimiz hastaneye 14.41’de yani İkindi Ezan’ına müteakip hastaneden çıktık.

Sarıburma böreği, kol böreği, sağlık hizmeti derken her şey karıştı birden.

Yerim sizin….