2018 yılının ilkbahar ayları… 

Samsun’un Atakum ilçesi.

İzgören Akademi tarafından planlanan Eğitimcinin Eğitimi…

Dolu dolu 5 hafta sonu.

Yüreğim, kelebeğin kanatları misali pır pır…

Eğitim programına katılmaya birlikte karar verdiğimiz canım Şule ve her biri birbirinden değerli arkadaşlarım Ayşe, Şirinnaz, Aynur, Melek, Didem,  Hafize, Dilara, Mustafa, Serkan…

Eğitimdekilerin hepsi 25 üstü. Ne kadar üstü? Zorlamayın beni,  söylemem vallahi! Mutlaka belirtmem gereken husus şu ki; hepimiz çok çalışkanız, doğru bilgiye açığız ve yanan ormandaki serçeleriz.

Ayrıca acıların çocuğu var bir de!

Az sonra…

Albert Einstein’a göre; “Öğrenmeyi bıraktığınızda ölmeye başlarsınız”. Katılırsınız katılmazsınız ben bilmem, lakin bence doğruluk payı yüksek!   

Avrupa Birliği; 1990’lı yıllardan sonra “Hayat Boyu Öğrenme” konusuna çok önem vermiştir. Ülkemizde 2000’li yılların başlarında anlaşılmış ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından aynı ad ile Genel Müdürlük kurulmuştur. Umarım; Corona döneminde;  zamanlarının çoğunu kapalı kapılar ardında geçiren, pencerelerini sadece “temiz hava girsin” diye açıp-kapatabilen, engelli, kronik hastalığı olup, salgından dolayı, mecbur kalmadıkça hastaneye gidemeyen kişilere ve özellikle 65 yaş üzerindeki vatandaşlarımıza yönelik çalışmalar da yapılıyordur. Böylelikle; “hayat boyu öğren”,  me’siz, sürdürülebiliyordur!   Dedikten sonra; bizim derslere döneyim. Ödevler, sunumlar, oyunlar, kayıtlar… Sınav bile olduk! Bir tane de değil, sürü sürü…

“Hayatımız sınav Selma, ne diyorsun sen” diyebilirsiniz. Doğru. Ne var ki; “ya bu deveyi güdeceğiz, ya da bu diyardan gideceğiz”. Ancak; kahve fallarında bazen çıkar ya. Üç, beş vakte kadar diye. Takdir ilahi, vakti var daha gitmenin…

Her hafta sonu, konularının uzmanı farklı eğitimciler ile interaktif geçen derslerden birinin arasında,    çember şeklinde bir buçuk metre kadar aralıklarla tekli sandalyelerde oturan bizlere, tombala torbasından çeker gibi, “hadi ödevinizi çekin” denildi. Şaşırdık tabii. Az önceki paragrafta takdir İlahi’den sonra, derse geçişin ani olduğu gibi!

Kimisine Kemal Sunal, kimisine Banu Alkan…  Benim şansıma da Küçük Emrah! Fakat kimin kimi çektiğini hiç birimiz birbirimize söylemeyeceğiz, öğretmenimiz dâhil bilmeyecek.  Ertesi derse kadar hazırlanacağız rollerimize. “Ünlüler geçidi” adını verdiğim programda, kimi buldurmaya çalışacak isek, hiç konuşmadan yapmamız tek kural!  Sadece beden dilimizi kullanacağız.    Ancak süre sınırlı, vay halimize…

Gün de geldi, sıra da:  Acıların çocuğu, Küçük Emrah!

Çemberin ortasındayım. Başımı yana eğdim, boynum bükük,  omuzlarım çökük, gözlerim mahzun bakışlı, kaşlarımı bir yandan düşürmeye çalışıyorum,  kollarım ve bacaklarımda derman kalmamış, yaşadığım hayatın yükünü kaldıramıyorum dercesine isyan etmeksizin yapayalnız, biçare…

“Küçük Emrah” cevabını söylemeleri 30 saniyeyi bulmadı inanın.

Ben mi çok iyi idim, yoksa grup mu? Belki de;  yaşanmışlıklarımız bu hale getirdi hepimizi…   

İletişimde; değişmeler göstermekle birlikte, genellikle   % 7 söz, % 38 ses ve % 55 beden dilinin etkili olduğu yazılır, çizilir. Bununla birlikte;  bu üç unsur birbirini onaylamaz ise, beyin önce gördüğüne inanmaya meyillidir.

13. yüzyılda yaşamış Mevlana Celâleddin-i Rumi ne de güzel söylemiş: “Gerek yok her sözü laf ile beyana. Bir bakış bin söz eder, bakıştan anlayana”.  

Geçen haftalarda;  basın, yayın organlarında gündem olan “acı reçete” ifadesini duyduğumda, “ACILARIN ÇOCUĞU” hikâyemi hatırladım ve sizlerle paylaşmak istedim. Reçete hastalara yazılır ve masterchef’ten öğrendiğime göre bir de yemek reçeteleri varmış.  Ülkemiz ve halkımız adına en doğru adımların atılacağını, doğru reçetelerin yazılmasını umut ediyorum.   

Değerli Okurlarım; yazımın ilk paragrafında eğitim grubumuzu tasvir ederken, “yanan ormandaki serçeleriz” demiştim. Hikâyeye göre, serçeden başka hiçbir hayvan yangına müdahale etmiyor ve onu küçük görüyorlar. Lakin serçenin cevap ibretlik!   “Benim elimden gelen bu”. Ormanı, diğer hayvanları ve serçeyi düşünün… Ne olduğunuza, kim olduğunuza, ne için yaşadığınıza karar verin.

Yananı görür Allah.  Görür İnşallah.

Çaresi yoktur, Maazallah!

Bir de, acı demişken aklıma   “Acı Reçete” isimli 2013 yılı ABD yapımı, yönetmenliğini Steven Soderbergh’in yaptığı film geldi. Oyuncular da iyi. Jude Law, Rooney Mara, Catherine Zeta Jones ve Channing Tatum. Psikolojik gerilim tarzı sevenlere öneririm.

Sağlıkla kalın…