Şiddet uygulamak acizliğin ve güçsüzlüğün işaretidir.
Acaba terörü besleyenler ne kadar aciz ve zavallı olduklarının farkındalar mı?
15 Temmuz darbe girişiminde de sivil halk üzerine ateş açan zavallılar, hükümeti devirmek için ne kadar yanlış bir yöntem kullandıklarını anladılar mı?
“Bu darbe girişiminde bulunanların mantalitesi ile geçenlerde Fransa ve Belçika’da patlama düzenleyenlerin, İstanbul havalimanını patlatanların mantalitesi aynı.” diye daha ilk saatlerde sosyal medyada paylaşmıştım.
Zaten birkaç saat sonra darbenin arkasında kimlerin olduğu hemen ortaya çıktı.


***
Bir sorunun nedenlerini araştırmadan çözüm önerileri ve çözüm aşamalarına geçmek mümkün değildir.
Günlerdir her yerde ülkemizdeki sorunlar araştırılıyor, tartışılıyor, konuşuluyor. Toplumların sağlıklı bir sosyal hayati olabilmesi için ideallere sahip olması gerekiyor.
Dil ve din toplumları toplum yapan en önemli özelliklerdir.
Eğer bir toplumda dil ve din konularda anlaşmazlıklar varsa sorunlar var demektir.
Yıllardır ülkemiz üzerinde oynanan oyunları görmemek için kör olmak gerekir.
Ayni dine sahip olan insanların gruplara ayrılmaları ve gruplar arası rekabetler, ötekileştirmeler...
Tıpkı daha önce de başörtüsü, Alevilik, Sünnilik, Kürtlük, Türklük, Sağcılık, Solculuk adı altında halkın içine atılan nifak tohumları atılarak oynanan oyunlar.
Bu günkü durum da aslında bundan farklı değil diye düşünüyorum.
Dış ve iç düşmanlar, yine aynı silahı kullanarak dinle ilgili olan cemaatleri kullanmaya kalktılar.
Ancak bu planın temeli yıllar önce atılmıştı zaten.
A planı tutmadı, B planı da tutmadı, yıllardır hazırlanan C planını devreye geçirdiler.
Zaten bazı ülkelerin darbe sırasındaki sosyal medya paylaşımları ile şu anki söyledikleri de hiç birbirini tutmuyor.
Peki bu planlar bitecek mi?
Elbette hayır!
Televizyon kanallarında yapılan tartışmalar da bana oldukça komik geliyor.
Cemaatler tehlike oluşturuyor mu? Oluşturmuyor mu?
Düşman için dinle, milletle, dille, kısaca bizim için çalışan grup ya da kişiler potansiyel saldırı aracıdır ve eğer iyi denetlenmezlerse ya da koruma altına alınmazlarsa tehlike oluşturur.
Psikolojik savaşlarda silahlar bellidir.
Siyasi seçimlerde güçlü adayların aileleriyle olan bağlarını zayıflatmaya çalışırlar.
Aile içi çatışmalar yaratarak adayın moralini bozup çalışmalarını engellemeye çalışırlar.
İnsanların özel hayatlarına çamur atarlar.
Toplumdan uzaklaştırmaya çalışırlar.
Devletlerin de önemli organlarının, sosyal gruplarının, siyasi partilerinin birbirleri ile olan bağlarını zayıflatarak birbirlerine düşman ederler.
Liderleri kötü, zalim, diktatör göstererek kendi toplumunda ve uluslararası itibarini yok etmeye çalışırlar.
Bu gün onca insani uyutarak cemaatlerin içine sızan düşman yarın başka bir şekilde devletin içine farklı yollardan yine sızmayı deneyecektir.
İnsanlar dürüst davranmadıkça tehlike her zaman her kurumda vardır.
“Parayla imanın kimde olduğu belli olmaz.” diye bir söz vardır.
Hiç kimsenin başkalarının niyetini ölçmek gibi özel bir yeteneği de olamaz.
Herkes kendine düşen görevi en iyi şekilde yerine getirmelidir.  
Din zaten ahlakla yakından ilgilidir.
Yüce Allah peygamberlerini insanlar ahlaklarını düzeltsinler, adil davransınlar diye göndermedi mi?
Devlet yöneticileri zaten ahlaklı, adil ve güzel insanlardan seçilirse o devleti kolay kolay kimse yıkamaz.


***
Adalet nedir? 
Diye sorarsak, hemen aklıma Prof. Dr. Nevzat Tarhan Hocamın su güzel sözü geliyor; “Adalet iyilik yapan kimseye iyilik yapmak, ama kötülük edene haksızlık etmemek demektir. Kötülüğe kötülükle karşılık vermek adalet değildir.”


Bana göre başımıza ne geliyorsa kendi hatalarımız yüzünden geliyor.
Ahlaklarımızı düzeltmedikçe acı çekmeye devam ederiz. 
Ne olursa olsun birlik olmak zorundayız.
Özür dilemenin alçaklık olmadığını, affetmenin de güzel bir erdem olduğunu kabul etmeliyiz.
Haklıya hakkını vermeliyiz.
Bir kere bu ülkede torpil, adam kayırma olayları bitmeli.
Emeğe saygı duymayı öğrenmedikçe, insana insan olarak bakmaya başlamadıkça, adam gibi adamlar olmaya çalışmadıkça başımızdan musibetler eksik olmaz.

Hz Mevlana Divan-i Kebir’de şöyle diyor;
Bir şeyden kaçacaksan yılandan, akrepten, arsandan, kaplandan kaçma da, bedenden kaynağını alan nefsani isteklerden, heveslerden kaç!
Çünkü başımıza gelen bütün belalar, çektiğimiz bütün zahmetler, meşakkatler boş ve olmayacak heveslerden meydana gelir. (c. III, 1491)
 
 
Birgül KAPAKLIKAYA
1 Eylül 2016
Brüksel