Boris Johnson gibi bir gündemimiz oldu. Hatta “Osmanlı torunu” diye el etek öpmeye hevesli olanlar çıktı.. Konu biraz trajik.

Büyük dedesi  Ali Kemal, Damat Ferit hükümetinin  maarif ve dahiliye nazırı , aynı zamanda yazar, gazeteci.

On numara liberal, Hürriyet ve İtilafçı ...

O da Mustafa Kemal’i  “darbeci”,“vesayetçi”,  “hain” olarak görüyordu. İkdam ve  Peyam-ı Sabah gazetesinde yazılar yazardı.  Adı Ermeni yanlısı yazılar nedeniyle “Artin Kemal’e” çıkmıştı. Mustafa Kemal’e ;

“Berduş”,  “Medeniyet dünyasını aleyhimize çevirmek için, Anadolu’da havsalaya sığmaz delilikler, cinayetler işliyor” ,  “Bu millici mahluklar kadar, başları ezilmek ister yılanlar hayal edilemez, düşmanlar onlardan bin kere iyidir” diyordu

Sonu çok trajik oldu. Şansı da yaver gitmedi.. Tarihin en gaddar paşalarından biri olan Nurettin Paşa’nın eline düştü. Zaferden sonra yazılarında ağız değiştirse de kader onu bir berber dükkanında traş olurken İstanbul’daki Milli Teşkilat’ın  eline düşürdü. Yakalandı. Yargılanmak üzere Ankara’ya götürülecekti. Bir römorkla İzmit’e getirdiler. Ankara’ya giden trene bindirilmek için İzmit İstasyonu’na getirildi. Nurettin Paşa onu orada bekliyordu. Huzuruna çıkardılar. Nurettin Paşa tepeden tırnağa şöyle bir süzdü, yüzüne dikkatlice baktı ve sordu  ;

-Adın ne ?

-Ali Kemal..

-Hangi din ve mezheptensin?

-Müslüman.

-Müslüman mısın?

-Müslümanım...

-Artin Kemal denilen vatan haini sen misin?

-Hayır, tanımam..

Bunun üzerine Nurettin Paşa şu sözleri söylemiş:

- Onu maatteessüf bütün kâinat ve bütün İslâm âlemi tanır. Sız esasen vatan ve milleti kurtarmak isteyenlere karşı yaptığınız hıyanetlerden dolayı ihanet ile mahkumsunuz.  Gıyaben verilen bu hüküm vicahen tetkik edilecektir. Kanun icabı olarak tekrar mahkemeden geçeceksiniz. O mahkemenin vereceği hükme tâbi olacaksınız. Lâzım gelen hükmü mahkeme verecektir.»  dedikten sonra  Merkez Komutan vekiline  “götürün” anlamında bir baş hareketi yapar. Bu hareketin ne anlama geldiğini tarih yazmıyor ancak daha evvel verilmiş bir emrin uygulanması için yapıldığı konusunda herkes hemfikir.

Ali Kemal süngülü askerlerin arasında dışarı çıktığında onu kalabalık bir halk kitlesi bekliyordu ve hazırlıklıydılar. Askerler seyretti . Ali Kemal  linç edildi . Parçalanmış cesedi  bir ağaca asıldı.. Hatta Sakallı Nurettin Paşa cesedini o sırada  Lozan Konferansı için trenle İstanbul’a gitmekte olan İsmet İnönü görsün diye  demiryolu kenarında bir yere astırdı. İnönü bu manzarayı görünce yüzü allak bullak oldu, kafasını çevirdi ve Nurettin Paşa’ya olmadık küfürleri etti.. Ceset apar topar kaldırıldı.  Falih Rıfkı Atatürk’ün bu olaydan tiksinti duyduğunu yazar. Zaten  Nurettin Paşa için Nutuk’ta hiç de iyi şeyler söylememiştir.

Ali Kemal’in ailesi İsviçre’ye göçtü...İki  oğlu vardı.  Zeki ve Osman . Zeki orada siyasal okudu. Kuneralp soyadını aldı. Okul bitince kendince bir karar aldı. Türkiye’ye  dönüp Dışişleri Bakanlığı sınavına girmek.. Aile büyükleri itiraz etti, “seni yaşatmazlar” diye dil döktüler, nafile... Bindi trene geldi.. İngilizce, Almanca, Fransızca bilen, donanımlı bir gençti. .. Kimse “sınava giremezsin” demedi.. Dışişleri bakanlığının memuriyet sınavına girdi ve kazandı. Dosyasını C.Başkanı İsmet İnönü’nün önüne koydular. Dosyanın üstünde kırmızı kalemle kocaman bir çizgi bir de yazı vardı.

“Menfi” ..“Menfi” nin hemen altında da  “İşe alınması muvafık değildir” notu..İnönü dosyayı uzun uzadıya okudu, sonra kalemini çıkardı ve “menfi” nin üstüne koca bir çarpı koyup “müspet” , “Muvafık değildir” e de “Muvafakat ediyorum” yazdı. Şunları söyledi ;

-Devlete kin yakışmaz, biz bu Cumhuriyeti kanla kurduk ama, insanla büyüteceğiz .. Dosyayı uzatırken de, ekledi, “Ben bunu Gazi’den öğrendim!”

Belki de Ali Kemal’e yapılan insafsız ve vahşi muamelenin de derinde bir yerde etkisi de vardır. 

Zeki Kuneralp, Prag ve NATO Türkiye daimi temsilciliklerinde görev yaptı. Paris, Bern, Londra ve Madrid Büyükelçisi oldu. Dışişleri Bakanlığı Müsteşarlığı yaptı. Babası Ali Kemal İkdam’da İttihatçılara karşı Ermeni yanlısı yazılar yazardı ama Zeki Kuneralp Madrid’de Asala’nın saldırısına uğradı, makam otomobiline ateş açıldı, kendisi otomobilde değildi, eşi Necla Kuneralp , bacanağı emekli büyükelçi Beşir Balcıoğlu ve İspanyol makam şoförü Antonio Torres katledildi. 1979’da şerefle yaptığı görevinden emekli oldu.

Zeki Kuneralp’ın oğlu Selim Kuneralp  Stockholm ve Seul Büyükelçimiz oldu, AB Daimi Temsilcimiz ve, Dünya Ticaret Örgütü Daimi Temsilcimiz oldu… 2006 da Siyaset Planlama Genel Müdürlüğü ve 2007 de ekonomik işlerden sorumlu müsteşar yardımcılığı sonra AB Daimi Temsilciliği, Enerji Şartı Genel Sekreter Yardımcısı. Dışişleri Bakanlığı Müşaviri oldu , DTÖ (Dünya Ticaret Örgütü) nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği yaptı. 2014'te Dış Politika Danışma Kurulu üyesi oldu. 2015 yılında Dışişleri Bakanlığındaki görevlerinden emekliye ayrıldı.

Ali Kemal’in oğlu Zeki Kuneralp kendi kimliğini muhafaza ederken, diğer oğlu   Osman Bey İngiltere’ye yerleşti çocuklarını tamamen İngiliz kültürüne göre yetiştirdi. Boris Johnson, Osman Bey’in oğlu Stanley Johson’un ilk çocuğudur, yani Osman Bey’in torunudur.. Böylece onun Osmanlı değil ama Osman’ın torunu olduğu doğru. 
Boris  bize  hiç benzemiyor. Yine dedesi gibi başımıza iş açacak korkarım..

İşte Ali Kemal’in öbür tarafı olan oğlu ve torununun hikayesi böyle.. Baba vatana ihanetle suçlanırken , oğlu Zeki  Cumhuriyet’in onurlu bir bürokratı oldu.. Ama diğer oğlu Osman kimliğini koruyamadı. Boris Johnson’a uzanan bir soy kütüğü oldu.

Şurası bir gerçek ki tarihi kendi zaman ve şartları ile değerlendirmek gerekiyor. Kişisel kanım Ali Kemal Ankara’ya gidebilseydi asılmayacaktı. Nasıl ki hanedan mensupları ihanetle suçlanıp asılmadılarsa, sadece sınır dışı edildilerse, belki Ali Kemal’de bir hapis cezası alacaktı. Çünkü devrim liberal aydınlara dokunmadı. 
Ta ki İzmir suikastına kadar…