Albert Osterhaus; Bu ismi bir yerde aklınızda tutun. Kimliği ; Hollanda, Rotterdam Üniversitesinde profesör. Lakabı Mr.Flu yani Bay grip

Dr. Margaret Chan ; Bu ismi de bir yerde saklayın. Kimliği ; 2009-2107 arası Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Başkanı

16 Ağustos 2009 yılında meşhur “Science” (Bilim) dergisinde Albert Osterhaus hakkında bir yazı çıkar. Yazıda bu meşhur profesörün kendi çıkarları için tüm dünyayı, bu arada bizim Sağlık Bakanlığını da, kandırdığı yazıyordu.. Hollanda Parlementosu bu kişi hakkında derhal dava açtı..

Sahtekarlık neydi? Mr. Grip, yani Osterhaus  ortak çalıştığı ilaç firmalarını ve kendini zengin edebilmek adına ,“Domuz Gribi” nedeniyle dünyanın büyük bir tehlike içinde olduğunu ve mutlak aşılanmak gerekliği konusunda önce Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) deki işbirlikçilerini ve onlar vasıtası ile de üye ülkeleri buna inandırarak milyarlarca dolarlık aşı pazarı yaratır. Bundan Türkiye de nasibini alır ve 45 milyon dozluk (300 milyon Euroluk) aşı siparişi verir. Böylece milyarlarca dolarlık doğru dürüst araştırılmamış aşı milyonlarca kişi üzerinde denenmeye başlar.

Türkiye’de Domuz Gribinden 415 kişi öldü. Tüm dünyada 8 bin kişi öldü. Domuz gribi salgını palavra çıktı. Sağlık Bakanlığı Glaxo Smith Kline (İngiliz ) ve Sanofi Pasteur (Fransız)  isimli aşı üreticilerine bir dozu 5,4 Euro’dan 43 milyon doz aşı sipariş etti.. . Gelgelelim Domuz gribinden ölenlerin sayısı çok düşük kaldı. (Bu noktada İngiliz Glaxo Smith Kline (GSK) adını bir yere not ediniz. ) Sağlık Bakanlığı ne yapacağını şaşırdı. 33 Milyon doz siparişi iptal etti. Kalan 10 Milyon doz aşı Türkiye’ye getirildi. 3 Milyon 500 bin doz aşı kullanıldı kalanına bedava verecek ülke bile bulunamadı.

Albert Osterhaus’un marifetleri domuz gribi ile sınırlı değildi. Son 20 senedir dünyadaki bütün virüse bağlı olaylarda Osterhaus’un büyük etkileri vardı. O’nun Dünya Sağlık Örgütü başkanı Dr. Margaret Chan ile tanışıklığı, SARS gribinden ölümler sırasında başlar ve SARS paniğinin baş aktörü olur. Bunu Kuş gribi (H5N1) takip eder. Bu gribinde baş aktörü Osterhaus’tur ve ilk defa kuş gribinin kuşlardan insana geçtiğini iddia eder..

Senelerdir pandemi yakalama arzusu ile yanıp tutuşan Osterhaus nihayet emeline ulaşır. Bu arada DSÖ direktörü Margaret Chan, 11 Haziran 2009 da H1N1 pandemisi deklarasyonu yapar. Osterhaus kuş gribinin insandan insana geçerek çok büyük pandemiye sebep olacağını iddia eder. Bir taraftan da sözde araştırmalara başlar ve ikinci bir kehanette bulunur. Buna göre Avrupadaki kuşların %30 unun H5N1 taşıyıcısı olacağını ve virusun evcil tavuk ve horozlara, bundan da insanlara geçeceğini idia eder. Kuş gribi dediğimiz bu virüs hastalığı için bir taraftan basını, diğer taraftan politikacıları ikna ederek yakın dostu Hollanda Sağlık Bakanının da desteği ile 2003 de Türkiye dahil  milyonlarca tavuğun, boşu boşuna, telef edilmesine sebep olur…

Mayıs 2006 da Dünya Sağlık Örgütü Hayvan Sağlığı (OIE) kongresinde Osterhaus ve arkadaşları kuş gribi için yaptıklarını söyledikleri araştırma sonuçlarını açıklamaya zorlandı. Sonuçlar şok etkisi yaratır. Osterhaus’un biriktirdiği ve H5N1 virüsü taşıdığını iddia ettiği 100.000 kuş boku örneği temiz çıkar, tek bir H5N1 virüsü bulunamaz!!!   

Daha sonra durum Dünya Sağlık Örgütü  içinde tartışılmaya başlanır ve DSÖ Uzmanlar Danışma Grubunu toplar. Bu kurumun adı SAGE’dir. (Advisory Group of Experts ) SAGE nin en önemli ve kilit üyesiyse Mr. Aşı  Osterhaus’dur. Osterhaus yanlız Dünya Sağlık Örgütü içinde değil, tüm dünyada panik yaratacak “acil pandemi”nin de yaratıcısıdır. Mr. Grip ayni zamanda özel “Avrupa Bilimsel İnflüenza Çalışma Grubu” başkanıdır. Kimdir bu grubun üyeleri  ? Baxter Vaccines  (ABD) Crucell (ABD), Novartis (İsviçre) Hofmann-La Roche (İsviçre) Medimmune (ABD), Sanofi Pasteur (Fransız), MSD (ABD), Glaxo Smith Kline (İngiliz), Solvay Pharmaceuticals (Belçika), ve Sanofi Pasteur (Fransa) firmalarının sözde grip virüsü ile savaş kuruluşu, özde ise dünyayı paniğe vererek bu firmaların aşı ve ilaçlarının pazarlamasına yardım eden bir kuruluştur. Nitekim Sanofi ve GSK, Covid-19'a karşı aşı geliştirmek için ortaklık anlaşmasını geçtiğimiz günlerde imzaladılar. (Bu firmaların tamamı Türkiye’de faaliyet gösteriyor) .

Bu hikaye çok daha uzun. Aşı buldum,  demek yetmiyor. Birilerine bu pastadan büyük bir dilim vermezseniz Dünya Sağlık Örgütü ve batı bilimsel camiasından onay alamazsınız. Bunlar aşıyı üretene yatırım yapıp pazarlama tekelini alırlar. Politikacıları işin içine sokarlar.Sonra da daha kliniği bile belli olmamış şeyleri aşı diye dünyaya yuttururlar, 5.4 Euro’dan 43 Milyon dozu bize satarlar. 10 milyon dozunu çöpe atarız.

Aslında Türkiye bu konuda 1928 de en önemli adımı atmıştı.

Atatürk ileride  Sağlık Bakanı olacak Dr. Refik Saydam’a bir AR-GE Laboratuvarı kurma direktifi verdi. 27 Mayıs 1928’de adı REFİK SAYDAM HIFZISSIHA ENSTİTÜSÜ bilim araştırma geliştirme laboratuvarı kuruldu. Zaman içinde bu enstitü büyük başarılara imza attı ve bilinen salgın hastalıkların kökünü kazıdı.  Bu muhteşem gelişmeyi sağlayanlar, yıkılan bir imparatorluktan sonra  tüm salgın hastalıkların dehşetini yaşamış, nüfusun ve ordusunun çoğunu bu hastalıklardan kaybetmiş  bir neslin çocuklarıydı. Örneğin Mustafa Kemal dahil Sıtma hastası olmayan ordu mensubu çok azdı. Salgın hastalıkların nelere mal olduğunu bizzat yaşayarak acı bir şekilde öğrenmişlerdi. . Aşağıdaki  kronolojik liste Refik Saydam Hıfzıssıha Enstitüsünün başardıklarının bir kısmıdır ;

1931 yılında, ağız yoluyla uygulanan BCG Aşısı(Verem Aşısı)  üretimine başlanıldı.

1933 yılında, Simple Metodu ile Kuduz Aşısı üretimi ele alındı.

1934 yılında, Çiçek Aşısı üretimi ülke ihtiyacını karşılayacak düzeye getirildi..

1937 yılında, Kuduz Serumu üretilmeye başlandı.

1942 yılında, Ttifus Aşısı ve Akrep Serumu üretimine başlandı.

1950 yılında, İnfluenza(Grip Virüsü ) Laboratuvarı, Dünya Sağlık Örgütü tarafından Uluslararası Bölgesel İnfluenza Merkezi olarak tanındı ve İnfluenza aşısı üretimine başlandı.

1956 yılında, Tetanoz Aşısı daha modern metotlarla üretilmeye başlandı..

1973 yılında Pestisit (böcek öldürücü)  Laboratuvarı açılarak tarım ürünleri  ve insanlara hastalık taşıyan  zararlılar için ruhsat ve piyasa kontrolleri ile etkenlik ve kalıntı kontrolleri yapılmaya başlandı.

1983 yılında, Kuru BCG (Verem) aşısı üretimine başlandı.

1988 yılında, Zehir Danışma Merkezi 24 saat hizmet verir hale getirildi.

1991 yılında, kurum tarafından gerçekleştirilmek üzere “Üretilen aşı ve serumların kalitesinin arttırılması ve üretilemeyen aşılarla birlikte ihraç potansiyelinde üretimi projesi” hazırlanıp, ilk defa Devlet Planlama Teşkilatı yatırım programına girdi.

Girmesine girdi ama bu dönemden sonra Enstitü’nün kendisini geliştirme fırsatı verilmedi. Yatırım yapılmadı. Sonuç belliydi. 1995 yılında Hıfzıssıha’nın aşı kısmı kapatıldı. 2 Kasım 2011’de bir kanunla kurumsal olarak kapatıldı.

Hemen sonrasında Ankara’da bir aşı fabrikası kuruldu. Kim kurdu dersiniz ? Yazımın girişinde bir kenara not edin dediğim GSK (Glaxo  Smith Kline (İngiliz )

İşte Pharma Mafia dediğimiz şey budur. Türkçesi İlaç Mafyası. Aşı’da bu faaliyetin içindedir. Bu firmaların insanlık üzerinde oynadığı oyunlar aşıyla sınırlı değildir. Pazarları 1 Trilyon 200 Milyon dolardır desem herhalde artık konuşmama gerek kalmaz..

Bakalım daha neler göreceğiz…