NOT: Alfred Rüstem: Oturanlardan sol başdaki

Ankara’da bir sofra.  Mustafa Kemal ve arkadaşları aylardır ilk defa doğru dürüst bir yemek yemeye hazırlanıyorlar. Mazhar Müfit Kansu’nun anılarından o sofraya gidelim ;

“Pirzola yenildikten sonra sofrada Paşa’nın karşısında oturan Rüstem Alfred Bey bir sigara yaktı. Mustafa Kemal Paşa:

-Acele etme Rüstem Bey, pirzoladan başka daha neler var? Bugün fevkalade dedi.

Rüstem Bey:

-‘Sizden müsaade almaksızın sigara içmeyi muvafık-ı adab ve muaşeret (terbiye ve görgüye uygun) görmeyerek bu ihtarda bulunuyorsunuz, halbuki yemek arasında sigara içilmesine siz ne vakitten beridir müsaade ettiniz ve hep içilmekte iken, bugün neden ayrıca müsaade almaya lüzum görüyorsunuz?’ diyerek birden sertleşti.

Paşa ;

– Canım, yemek sırasında sigara içilmesini, ancak iştihamızın kapanarak, az yemek yememiz için usul edinmeyi kabul etmiştik. Bugün ise etten başka helvamız da var, onun için sigara ile iştiha kapanmaması için, sigara içmekte acele etmeyiniz dedim.. Cevabıyla şakada bulundu.

Rüstem Bey, bu cevapla iktifa etmeyerek hiddetle sofradan kalktı gitti. Rüstem Bey her nedense bu gün o terbiyeli tavır ve hareketini ve sükûn ve sükûnetini kaybetmişti.”

Mazhar Bey yemekten sonra Rüstem Bey’in odasına çıkar ve aralarında şu konuşma geçer:

Rüstem Bey:

– Monşer, işin şaka ciheti yoktur. Paşanın on-onbeş kişilik bir sofrada beni, adabı muaşeretten bihaber farzıyla tahkiri (hakareti)  tahammül edilecek bir hal değildir. Sizin namusunuza bırakıyorum. Aramızda başka hiçbir arkadaş bilmemek şartıyla paşayı düelloya davet etmek ve bu suretle haysiyetimi muhafaza etmek mecburiyetindeyim. Sizi vekil tayin ediyorum. Paşaya ulaştırınız.

Ben, hayretle Rüstem Bey’in yüzüne baktım:

– Düello mu?

– Evet.

– Paşayı öldürmek mi istiyorsunuz ?

– Hayır, bilakis ben ona zarar vermeyeceğim, ben öleceğim veya yaralanacağım. Bu suretle haysiyetim muhafaza edilmiş olacak.

Bunun üzerine yarım saat kadar münakaşa ettik. Rüstem Bey’i kandırmak mümkün olmadı. Ben, derhal paşanın odasına gittim, akıl ve mantığın kabul etmediği, Rüstem Bey’in bu çocukça ve çılgın teklifini şaka ve alay tarzında bir ifade ile paşaya anlattım, her ikimiz birer kahkaha salıverdik.

Mustafa Kemal Paşa:

– Ne oldu bu adama, çıldırdı mı?

Ben:

-Aklından biraz zoru var galiba, bugün ne olmuş bilmem.

Mustafa Kemal Paşa:

-Demek ben de şahitleri  tayin edeyim, öyle mi?

– Sade o kadar değil, silah intihabı (seçimi) da size ait İmiş, bunu da seçiniz. Rüstem Bey’e tebliğ edeceğim.

– Acaba hangi silahı tercih etsek?

– Bence modern bir silah olsun.

– Yani ne demek?

– Süpürge sopası demek.

Uzun kahkahalarla bu görüşmeye nihayet verdik. Odama geldim, Rüstem Bey bekliyordu.

– Seçtiği silah nedir?

– Modern bir silah, şimdiye kadar düelloda hiç kullanılmamış bir silah.

– Neymiş o?

– Süpürge sopası… !!

Nihayet Mazhar Müfit Bey, Alfred Rüstem Bey’e son olarak şunları söyler.

– Rüstem Bey, evvela sizi tahkir eden yok. Saniyen, bu hareketiniz duyulursa arkadaşlar arasında kazandığınız mevki ve hürmeti kaybedersiniz. Salisen, böyle Avrupai  hareketler, sizi biz milliciler arasında fena bir mevkie düşürür ve hatta aramızdan geldiğiniz yere, yani İstanbul’a dönmenizi icap ettirir.”

Bu tartışmadan sonra da Rüstem Bey yine de ikna olmaz, bir-iki gün sofraya da gelmez. Bir süre sonra Ankara milletvekili seçilir ama hep küskündür, istifa eder ve İstanbul üzerinden Avrupa’ya gider. Avrupa’da ömrünün sonuna kadar hep Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı savunan yazılar yazar, ama bir daha Türkiye’ye de dönmez. Böyle bir enteresan tiptir Rüstem Alfred Bey…

Kahramanımız AlfredBilinsky,  Baba, Polonyalı anne, İngiliz kökenli bir Türk diplomat, siyaset adamı, gazeteci, yazar.. Sonra kendi isteği ile Müslümanlığı seçerek ‘'Ahmed Rüstem’ adını almış. 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı'na fahri yüzbaşı rütbesiyle katılıp, savaş sonrasında Osmanlı Devleti tarafından Yunan Muharebe Madalyası ile ödüllendirildi. 1912 de Washington Büyükelçisi oldu. Büyükelçiliği sırasında Osmanlı İmparatorluğu'nda Ermeni Kırımı yaşandığı yolunda ABD basınında yürütülmekte olan propaganda kampanyasına karşı tepki olarak diplomatik kuralları bir yana bıraktı ve 8 Eylül 1914 tarihli Evening Star Gazetesine protesto amaçlı sert bir demeç verdi. Bu demeçte batının ve Amerika’nın tarihteki bütün rezaletlerini yazdı. ABD’nin Filipinlilere uyguladığı “su işkencesini” anlattı.. Türkiye'de bunların yaşanmadığı belirtti. Amerika ve Başkan Wilson buna o kadar öfkelendi ki onu “personanongrata” yani istenmeyen adam ilan ettiler ve Rüstem Bey Türkiye’ye döndü.

4 Eylül 1919’da Sivas Kongresine katıldı, (Not: Sivas Kongresi günlerinde çekilen fotoğrafta, Alfred Rüstem oturanlardan en solda)  Mustafa Kemal’le birlikte Ankara’ya döndü. Milletvekili seçildi. Nemrut Mustafa Divanı olarak anılan İstanbul'da kurulmuş askeri mahkeme tarafından 11 Mayıs 1920'de idamına karar verilen, aralarında Mustafa Kemal'in de bulunduğu 7 kişiden birisi idi. Ahmet Rüstem Bey bütün bunlara rağmen çok hassas, alıngan ve heyecanlı bir mizaca sahipti. Bu anıyı anlatan Mazhar Müfit (Kansu)’e göre morfinmandı.

Mustafa Kemal’le birlikte Sivas’tan Ankara’ya geldiklerinde Heyet-i Temsiliye’nin beş kuruş parası yoktur. Ankara Müftüsü Rıfat Efendi (Börekçi), Ankaralılardan topladığı bir parayı getirir, heyetin iaşe işlerine bakan Mazhar Müfit’e teslim eder. Mazhar Müfit de, günlerden beri çorba ve bulgur pilavından başka şey yememiş olan heyete pirzola ve helva yaptırır.

İşte bu anekdot o sofrada yaşanmıştır. Rüstem Bey, bu alınganlıkları yüzünden Mustafa Kemal’in yakın çevresinden koptu ve Avrupa’ya gitti. 1935 yılında Viyana’da vefat etti.

.