Yıllarca yoksulluk ve ölüm çizgisinden gidip geldik.
İnsanca yaşayabileceğimiz bir ücret için emek mücadelesi verilirken, diğer tarafta da dil, din, ırk, mezhep ayrımı yapmadan ‘kardeşçe’ birlikte yaşamanın temelini atmaya çalışıyorduk.
Emperyalizm ve işbirlikçileri, faşizm barıştan, halkların kardeşliğinden, gerçek anlamda demokrasiden hep korktular. Önlerindeki en büyük engeldi …
Korktuklarının başına gelsin diye 10 Ekim’de ülkemize ‘barış’ı getirmek için Ankara’ya gittik. Heyecanla yollara düştük ülkenin her köşesinden. Otobüsler, trenler, özel araçlarla ile insanlar “akın var akın, güneşe zaptı yakın” anlayışı ile yolda halaylar çekildi.
Molalarda gelecek güzel günler anlatıldı. Otobüsümüz gara yaklaştığında hemen üst geçidin üzerinde haber geldi.
İnsanlar otobüslerden inerken herkes koşarcasına olayın olduğu yere gidiyordu. Karşıdan ele yüzü kan hatta bedenlerinde bilyeler olan insanlar geliyordu.  Olay yerine yaklaştıkca ‘barışı getirmek’ için gelen insanlarımızın, yoldaşlarımızın, anne, baba, kardeşimiz, çocuklarımızın beden parçalarını görmeye başladık.
İnsanların koşuşturmaları ‘can pazarı’ değil, ‘can kurtarma’ ve geldiği arkadaşını bulma telaşı, korkusu ve bulamama acısıydı…
5 dakika ile ölüm bize teyit geçmişti…        
Barışı getirmek için ölüme koşanları hiçbir zaman unutmayacağız. Unutturmayacağız da…
Eskişehir ekibinden ‘kaybımız’ var mı telaşı içinde Korkmaz’ımızın acısına gömüldük.  Kimisi gözyaşlarını içine kimi ise haykıra haykıra isyan eden eden ağladı. Yaralılarından arasında Emek Partisi’nin eski il başkanlarından ve kamu emekçilerinin sendikalarının kuruluşundan bu yana önderlik yapan İbrahim Akgün’ün olduğunu öğrendik.
Ne olduğunu bilmiyorduk ama tek dileğimiz; “Sende bırakıp gitme…”
Ayağından yaralı olduğunu ve durumunun iyi olduğunu  öğrenince herkese söyledik.
Yüreklere su serptik…
Barışı götürmek için ölümden dönenler; bedenlerinin bir bölümünü yitirenler aynı inançla mücadelelerini sürdürüyorlar…
10 Ekim’de yitirdiğimiz bu güzel insanları ve Korkmaz Tedik’in hatırlatmak için DİSK, KESK, TMMOB  ve TABİP ODASI’nın 4 Kasım'da düzenlenen toplantıda İbrahim Akgün’ün gönderdiği yazının bir bölümü sizinle paylaşmak istiyorum.
O anları bir kez daha yaşamak ve sorumluluklarımızın o günden daha çok arttığını anlamak için…
“Hepimizde ağır ve acı bir iz bıraktı yaşananlar. ‘Birinci patlama öncesi.. yoldaşlarımla selamlaşma ve de sevgili kardeşim, Su Ürünleri Mühendisi meslektaşım, yoldaşım Korkmaz TEDİK ile 3 m mesafeden selamlaşma, kucaklaşama için geliyorum abi seslenişi….Birinci patlama… Havada bir toz bulutu. Ses bombası olmalı diye kendimi avutmaya çalışıyorum. İkincisi de geliyor. Ortalık kan gölü, Kanlı Pazar’a kanlı Ekim ekleniyor.’ Üçüncü bir patlamadan korktuk, yerde yatarken gelen telefonda abim Çifteler’den arıyordu üçünü canlı bomba varmış derhal uzaklaş diye…Yerde yatıyordum..Yapacak hiçbir şey yoktu…Kendimi etkisiz eleman gibi hissettim.
Sonuç; onlarca yaralımızın yanında 102 canımızı kaybettik ve benim için en acı olanda
Korkmaz kardeşimden, yoldaşımdan bir daha kucaklaşmamak üzere ayrılmak. Evet, acımız büyük, ama sorumluluklarımızda bir o kadar büyüdü.”