13 Ekim Ankara’nın başkent ilan edilişinin 96. Yılı. Bunun için Türkiye Lozan’dan sonra her isteklerini dikte etmeye alışmış emperyallerle ayrı bir savaş verdi.

Kovboy filmlerinden hatırlarsınız. Issız bir kasaba, bir kovboy atıyla rahvan adım kasabaya giriyor. Ortalıkta sert, ıslık çalan bir rüzgar ve onun kaldırdığı toz bulutu içinde çalıların yuvarlanarak bir yerden bir yere savrulduğu cadde. İşte Ankara 1920’lerde aşağı yukarı böyleydi.
O gün yani 13 Ekim 1923'de TBMM Ankarayı başkent ilan etti. Bu açıdan Cumhuriyet ve Cumhuriyetin başkenti gün farkıyla yaşıttırlar. Karar her yerde şok etkisi yarattı. Büyükelçiliklerin tümü İstanbul’daydı ve birisi çıkmış onlara "artık buraya geleceksiniz" diyordu..

Aslında bu doğal bir sonuçtu. Türkiye topraklarının büyük kısmı ve ezilmiş, dağılmış yoksulluk içindeki halkın büyük kısmı da Anadolu’daydı. Ve artık Anadolu , kendi büyük topraklarında milli mücadelenin de yürütüldüğü Ankara’yı başkent seçiyordu . Kanun tek cümlelikti ;
“Türkiye Cumhuriyeti’nin makkar-ı idaresi (başkenti) Ankara şehridir” Bu tarihin akışına uygun bir karardı.

İlk tepki kendi içimizden geldi . Hüseyin Cahit (Yalçın) Tanin gazetesinde ;
“Ankara’yı başkent seçmek için ileri sürülen sebepler hiçte makul ve mantıki değildir. “ dedikten sonra Türk devlet adamlarının dünyadan ve uygarlıktan kopmuş olacaklarını, Avrupa’dan uzaklaşacaklarını öne sürüyordu. “İlk korktuğumuz şey devlet adamlarımızın tamamıyla suni, adeta dünyadan Sedd-i Çin (Çin Seddi) ayrılmış bir muhit fikri ve ruhu dahilinde mahpus kalmaları ihtimalidir” diye yazıyordu.

Ankara’da yayımlanan Hakimiyeti Milli gazetesinden buna cevap geldi ;
“Hüseyin Cahit Bey’i temin ederiz ki Ankara’nın hükümet merkezi olmasını kabul etmenin en büyük etkeni bahsettiği Sedd-i Çin’i yıkmaktır. Anadolu’yu ve Anadolu ahalisini Seddi Çin ile bütün alemden ve medeni dünyanın bütün irfanından ayıran İstanbul Hükümetleri olmuştur ! . Netice meydanda ; Anadolu Türk’ü Altay dağlarından getirdiği sapan ve kağnısı Süleyman Şah zamanında taşıdığı kafası ile olduğu gibi kalmıştır””

Arkasından emperyaller ayağa kalktı. Bu ne demekti. ? Nerede ikamet edecekler nasıl yaşayacaklardı ? O günlerde Ankara’da sadece Afganistan ve Sovyet elçilikleri vardı. Hükümet yabancı elçilikler için ücretsiz arsa tahsisi yapmayı vadetmişti. Ancak bu onlara yetmedi. Başını İngiltere ve Dışişleri Bakanı Lord Curzon’un çektiği İngiltere, Fransa ve İtalya ittifakı Ankara’ya rest çekti. İngiltere ;
“Majesteleri Hükümeti antlaşmanın (Lozan) onaylanmasından sonra İstanbul’a bir büyük elçi göndermeye hazırdır. Türk Hükümeti İstanbul’da , İngiltere Büyükelçliği de Ankara’da bir temsilci bulundursun temasları öyle yapalım. Majesteleri Hükümeti her halukarda Ankara’ya bir büyükelçi göndermemeye kararlıdır. “ diyerek nota verdi.

İngiltere yüksek komiser vekili Henderson bunu kabul etmenin İngiltere için aşağılayıcı olduğunu , zaten Ankara’nın uzun süre başkent kalmayacağını iddia ediyordu. (Bir iki yıl içinde saltanatın geri geleceğini umuyor ) .


Ankara bütün bu olanlara uzun bir yazıyla Devletler Hukuku’nun böyle gerektirdiğini hatırlatarak sert cevap verdi ve cevabın sonunda “Bu kararın Türkiye için değiştirilmesine hiçbir neden ve olanak yoktur !” dedi..

Aradaki restleşme ve yazıları atlayalım. .Bu inatlaşma tam dört yıl, yani 1927’ye kadar sürdü. Sonunda Fransa ve İtalya, İngiltere’ye artık ittifak edemeyeceğini bildirdi. İngiliz Büyükelçisi Clerk telaşla şöyle bir rapor yazdı ;
“İstanbul’daki Türk Dışişleri delegeliği fiilen kaldırıldı … Ankara’da elçilik ve büyükelçilik binaları yapımında büyük ilerleme var. Almanya büyükelçiliği 1928 sonbaharında Ankara’ya yerleşmeyi planlıyor. Büyükelçilik için Ankara’da yapılması planlanan irili ufaklı yedi bina hızla yükseliyor. Polonya elçiliği binası yavaş yavaş tamamlanıyor, Fransız ve Amerikan Büyükelçilikleri bina için arsa arıyorlar. Bir çok elçilik de Ankara’da ev kiraladılar. Başkent’e taşınma eğilimi gittikçe artıyor”

Direniş cephesi çökmüştü. İngiltere 1929 yılında Kralın doğum yıldönümü resepsiyonunu Ankara’da düzenledi. Altı ay sonra Büyükelçi Clerk raporunda şunları söylüyordu;
“Ankara artık kesinlikle Türkiye’nin başkentidir. İkametgahların elektrik, su, yol, gaz gibi maddi şartları İstanbul’dan da iyidir. Ankara Türkiye’de görevli diplomatik misyonların temelli evidir”…

Zaten Atatürk’de 1923’de öyle söylemişti…
“Ankara başkenttir ve ebediyyen başkent kalacaktır !!”