Keşişin biri günün birinde  araştırma yapmak için bir köye gider. İlk önce köyün mezarlığını görmek ister. Mezarlığa gider. Mezar taşlarının üzerinde farklı ve birbiriyle bağlantısı olmayan çeşitli rakamlar görür, şaşırır. Ne kadar düşünse de gördüğü rakamların esrarını bir türlü çözemez.

Sonunda anlayamadığı o rakamların sırrını, köyün en bilge kişisine sormaya karar verir.

Ve bilge kişiyi bulup sorar.

''Mezarların üzerinde yazan bu rakamların anlamı nedir üstadım, bir türlü bulamadım. Bu rakamların gösterdiği sayılar ay mıdır, yıl mıdır, yoksa saat midir? ''

Bilge kişi kendisine sorulan bu soruları gülümseyerek dinler ve sessizce yanıtlar.

''Bizler burada bir bebek dünyaya geldiğinde ilk işimiz onun beline bir ip bağlamak olur. Sonra da her içten kahkahasında o ipe bir düğüm atarız. Burada biri öldüğünde  ise belindeki o düğümleri sayar ve o sayıyı da mezar taşına yazarız.''

Bilge kişi keşişe uzun uzun bakar. Anlattıklarından keşişin hiç bir şey anlamadığını fark edince devam eder.

''Böylece belinde ip olan kişinin, öldüğü zaman hayatını ne kadar anlayarak yaşamış olduğunu ölçeriz.''

***

Elbette bu paylaştığım uçlarda bir hikaye.

Gülebilmek ya da içten bir kahkaha tanrının bir lütfu olsa gerek.  Çoğu insan bunu beceremez. ''Bir insanın ruhu ne kadar derinse o kadar güzel güler '' derdi, rahmetli dedem. Her ne kadar hayatı anlayabilmenin ön koşulu  sevmek olsa da içten gelen bir kahkaha da en az onun kadar önemli.

Gülmek, evrende bulunan tüm pozitif enerjinin bütün hücrelerinize dolarak sizi tekrar tekrar canlandırması. Başınıza gelen olumsuzluklara kahkahalarla gülebilmek ise hayatın o zorlu formalitelerinden uzaklaşıp gözlerinizden hayat fışkıran biri haline gelmeniz demek. Şöyle bir baktığınızda candan, küçücük bir tebessümün bile yaşamın o yoğun temposunda iyi gelemeyeceği hemen hemen hiç bir şey yok gibi. Her ne olursa olsun gülümseyebilmesi kişinin iç huzurunu, hatta hayatını kana kana yaşadığını gösterir.

Enteresandır, insanoğlu bir çok şeyin taklidini yapar da içten bir gülüşün taklidini  yapamaz. Her şeyin sahtesi olur da gülümsemenin olmaz.

Ziya Gökalp,

 ''Ben hasta ruhları ve sinirli insanları daima, yüzlerinin gülümser olup olmamasıyla tanırım. Sinirli insanların yüzleri gülmez. Gülümsemek, ruhun sağlamlığı kadar  saadetin de müjdecisidir'' diyerek, gülümsemenin kişinin karakter tahlilindeki önemine vurgu yapar.

Karşılaştığınız sıradan bir gülüş bile o insanın iç yüzünü anlamanızı sağlar.
Güzel gülen biri kötü bir insan olabilir mi?

Kısaca gülümsemek, kahkahalar atabilmek  insanoğlunun en güzel eylemlerinden biri. İçten bir gülüş hayatınızı pozitif bir hale getirmeniz, dünyaya pozitif bakabilmeniz için ne kadar da önemli.

Küçük bir tebessüm neşeniz, mutluluğunuz için çok şey demek olsa da gülümsemekten gülümsemeye farklar olduğunu da bilmek gerek.

Yılışık yılışık gülen birinin savundukları zekice olsa bile, sınırlı bir zekaya sahip olduğunu düşünmez misiniz? Sıradan, olur olmaz şeylere gülen bir insanın ruhunun da basitliklerle dolu olduğu anlaşılmaz mı?

Siz siz olun, gülmeyi, gülümsemeyi ihmal etmeyin. Yaşamı kendinize gülmeyi unutturacak kadar da ciddiye almayın.

Gülün efendim, kahkahalar atın!

İnsan dediğin her şeye gülüp geçmeyi başardığında hayatı anlayıp yaşamaya başlar. Belki de insanı insan yapan eylemlerin başında gelir gülmek...

Charlie Chaplin demiş ki,

''Hayatta en boş geçirdiğimiz günümüz gülmediğimiz gündür.''

Naçizane tavsiyem; özellikle pandemi altında geçen bu son zamanlarınızda gülümsemeyi bolca becerin efendim.

Sevgiyle, kahkahalarla kalın...