İnsanlara zarar vermek için fiziksel şiddetten farklı yollar da vardır.
Bazen bir bakış, bir söz, bir hatta küçük bir jest bile bir insan için aşağılayıcı, kırıcı, yıkıcı olabilir.
Manevi tacizlerden korunmak için insanları yakından tanımakta fayda vardır.
Ülkeleri yıkmak için de silahlarla, bombalarla ya da zehirli gazlarla saldırmak tek yol değildir. O ülkenin, dilini, dinini, kültürünü yok ederek, insanların yaşam tarzını değiştirerek de bir ülkeye zarar verilebilir.
Beyinler ele geçirilmişse zaten yapılacak çok fazla bir şey kalmamıştır.
Yöneticilerin psikolojik savaş tekniklerini çok iyi bilmeleri, düşmanlarını çok iyi tanıyarak nereden vuracağını tahmin etmeleri ülkeler için vazgeçilmez hale gelmiştir.
Ülke yönetiminde görev alan kişilerin kendilerini yetiştirmeyi bilen, ehil kişilerden oluşması ve danışmanlarını da öyle kişilerden seçmeleri gerekir.

İnsanın beyni ve kalbi, başka bir deyişle mantığı ve vicdani birlikte çalışmazsa hayatta bazı şeyleri başaramaz ve mutsuz olur.
Bilim, din, ahlak, sanat, felsefe, eğitim gibi konulardaki çalışmalarda daha yolumuzun ne kadar uzun olduğunu görüyorum.
Bir ülke için özellikle eğitim sistemi çok önemlidir.
Eğitim sistemi yapboz oyunları gibi kullanılamaz.
Neredeyse her eğitim yılında yeni programlar, sınavlar, ya da değişiklikler yapılırsa sistemde bir tutarsızlık var demektir.
Ne sistemin, ne de sistemi oluşturan okulların, üniversitenin, dolayısıyla öğrencilerin ehil ve emin ellerde olduğunu söylemek oldukça zor.
Bu sisteme birileri dur demezse sonucuna hepimiz katlanmak zorunda kalırız.
Lisedeyken bir üniversitede yetenek sınavlarına gerçekten yeteneksiz ama torpilli öğrencilerin alındığını duymuştum.
Yönetici kişisel çıkarlarını düşünmez, düşünmemeli!
Ancak maalesef bugün önemli yerlerdeki insanlar kendi yakın çevrelerinden başkalarını düşünmemekteler.
Hatta onlardan da kötüsü, bazıları sadece kendi nefislerini hoş tutmakla meşguller.
İnsanların gözü para ve makam hırsıyla dönmüş.
Alnının teriyle dürüstçe çalışan, isinin hakkini veren yöneticilerimizi tenzih ederim.

Tarihi tekerrür ettiren şey ayni hataların hep yeniden yapılmasıdır.
Her insan insan olarak gelir dünyaya, ama herkes insan kalamaz.

Bakan, milletvekili, şirket yöneticisi, rektör ya da öğretim görevlisi… 
Hangi meslekten olursa olsun, insan önce kendi sorumluluğunu bilmeli.
Özellikle de makam sahibi insanlar, ülke ya da kurum yönetimlerinde liyakat sahibi, düzgün insanları seçerlerse sistemde bir düzelme şansı olabilir.
Çünkü sağlıklı ve düzgün insanlar kendi fikirlerini başkalarına zorla kabul ettirmeye çalışmazlar. 
Kendi siyasi, dini görüşlerini ya da ideolojisini on planda tutmayı bırakıp insana insan olarak bakan insanlar çoğalmadıkça korkarım sistem bu şekilde dönmeye devam edecek.
Makam sahibi olmak, yönetici olmak, bir yerlerde sorumlu olmak güzeldir ama insan olmak hepsinden de güzel ve önemlidir.
Zira insan olamayan hangi görevde olursa olsun, hakikatte değersizdir…