Bugün 2 Eylül

Abone Ol

Benim çocukluğumda radyo, televizyon yoktu. Geceleri komşularla toplanıp büyükler anılarını anlatırdı. Kimi zaman yaşadıkları güzel günleri, kimi günlerde de Yunan işgalinde yaşadıklarını anlatırlardı. Hatta masal anaları vardı doğaçlama masallar anlatırdı. Liseye gideni varsa o evde de roman okunurdu.

Komşulardaki bu toplanmalarda dinlediklerimiz; babası, eşi, sözlüsü cephede kalmış kadınlardı. Birkaç tane gazi ve esir düşmüş adam da vardı. Yerlerde oturur, kimi an ağlayarak anlatan bu kadınları onları dinlerdik. İşgal günlerinde çok acılar yaşamışlar, zülüm görmüşlerdi. Yunan askerlerinin sokak aralarında silahlı dolaşmalarından korkmalarından, en küçük direnişte öldürülenleri, şehrin yakılışını, işbirlikçileri anlatırlardı. Biz çocukların en dikkatini çeken Akarbaşı camisinin minaresine teyyarenin çarpması gibi konulardı.

Benim ailemde, 10 yaşındaki babamın yaşadığı idi. Daracık Odunpazarı sokaklarında çocuklar aralarında savaşcılık oynamaktadırlar. Babam irice bir taş parçasını atarken köşeden çıkan bir Yunan askerinin başına gelir ve asker yere düşer. Babamı hemen Seyitgazi tarafında bir köye kaçırırlar. Yunanlılar çocuğu bulamayınca anasını bulurlar ve öldürürler. Yunan ordusu çekilince babamı getirirler ama annesi yoktur. İki küçük kardeşi ile komşuların korumasında büyürler.

Eskişehir’de Yunan işgalinden izler kolay kolay silinmedi. Hamamyolunda ayakkabınız yalın ayak, bağrı açık saçları dağınık bir kadın koşar, arada bir durup “Kadir” diye bağırırdı. Oğlu gözünün önünde süngü ile öldürülmüş bir anaydı o kadın. Bütün Eskişehir tanırdı Odunpazarılı o kadını…

Nazım Hikmet’in Kuvayı Milliye Destanında anlattığı Kambur Kerim’in Yunan askerlerinin silahlarını çalmaya gidişini ben daha Nazım’ın adını bile duymamışken, çocukken babamdan dinlemiştim. Bize, bir işi beceremediğimizde “biz sizin kadarken mola vermiş, uyuyan Yunan askerlerinin tüfeklerini alır, getirildik” derdi.

Bunlar inanışı gibi değil bugün için Dumlupınar Şehitliğinde 8 yaşında, 12 yaşında yatanlar var çoluk çocuk, kadın, yaşlı demeden savunmuş insanımız yaşadığı topraklarda zülüm yaşamış evleri yakılmış, yıkılmış…

Eskişehir’de 2 Eylül’ü ve öncesinde Yunan işgalini o günlerin çocukları olan Halkevleri döneminin edebiyatçılarını okumak gerekiyor. Birinde şöyle anlatıyor: “ Yer yer karanlığın biriktiği yerler kızıllaşıyor, derinleşiyor. Bu derinliklerde uzun bir sükut, sonra bir hain kahkaha, daha sonra imdat isteyen kadın ve masum çocukların seslerine karışan silah sesleri” diyor.

21 Temmuz 1921 gününden yani Eskişehir işgal edilmeden altı ay önce Birinci İnönü Savaşında ordumuzda 417 subay 8500 er ve 6 bin tüfek, 28 topumuz var Yunan ordusunda ise 472 subay 15816 er ve12500 tüfek, 72 top var. İki ay sonra İkinci İnönü Savaşında ordumuzda 15 bin tüfek, 50 top. Yunan Ordusunda 40 bin tüfek, 144 top. Bunu ne kadar bizden güçlüler olursa olsun ülkesine sahip çıkan bir ülkenin iradesini ve insanını anlatmak istedim. Gizli hesapları, hayalleri olanlar bunu bilmeliler…

Ne diyor Büyük Komutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk: “Eskişehir’i ve Eskişehirlileri çok iyi tanırım. Millî Mücadele yıllarında büyük vatanseverlik ve üstün bir cesaretle mücadelemizin daima yanında olmuş, bu mücadeleye çok geniş yardımlarda bulunmuşlardır. Askeri hareket icabı olarak ordumuz Eskişehir ve Eskişehir Halkı’na bir fedakârlık yüklemek mecburiyetinde idi. Bu bütün millet için fedakarane bir hareket idi ve bu şehir halkı ona göğüs gerdi. Tebrik ederim. Gördüğüme göre halk aydın ve faaldir. Toprak verimlidir. Az zamanda zayiatı telafi ve fedakârlıklarıyla iftihar edecektir.”

2 Eylül Eskişehir’in Kurtuluşunu kutluyorum…