Bu haftaki köşe yazım için bilgisayar ekranının karşısına geçtiğimde oğlum Emre buruk bir ses tonuyla yanıma gelerek “Baba Hatay’da yangın iki gündür söndürülemiyor. Birçok noktada yangınlar varmış. Evler boşaltılıyor…”  diye cümleler kurunca oturduğum masadan kalkıp televizyonun karşısına geçtim.

Birçok haber kanalı ekranlarında “son dakika” gelişmesi olarak duyuruyorlardı yangın felaketini.

Gözlerime inanamadım. Alevler kalabalık caddelerin hemen yanı başındaydı. Gökyüzü dumanlarla kaplı ve günün rengi kırmızıya dönmüştü!

Küçük çocuklarını kucağına almış bağrışan anne ve babaların feryatları…

Yangın görüntülerini izlerken “Temmuz ve Ağustos sıcağında çıkmayan yangın Ekim ayında nasıl olur?” diye düşündüm bir anda!

Görüntülere ve haberlerin içeriğine biraz daha ayrıntılı bakınca “planlı bir sabotaj” olduğu tüm çıplaklığıyla belliydi.

Bu bir doğal felaket değil bir terör eylemiydi. Çünkü diğer türlü birçok ayrı noktada ve aynı anda yangın çıkma ihtimali bu mevsimde takdir edersiniz ki çok zayıftır.

Özellikle yangının merkezi olan Belen ilçesi, caddelerin dışından görebildiğim kadarıyla dağlık bir alan. Yerleşim yerleri ağaçlarla iç içe geçmiş, evler bağlı bahçeli vaziyetteydi.

Dağların zirvelerinde rüzgârı da arkasına alan alevler önüne çıkan her şeyi yakıp yıkıyordu.

Buna benzer yangın 2019 yılının Aralık ayında Karadeniz bölgesinde olmuştu. Trabzon'da başlayan ve Giresun, Ordu, Rize ve Artvin'e yayılan onlarca noktada çıkan ve evlerin hasar gördüğü orman yangınlarını PKK üstlenmişti.

Kütahya’nın Gediz ve Muğla’nın Marmaris ilçelerinde de binlerce hektar ormanı kül eden yangınları yine bu hainler yapmıştı.

Şimdi de Hatay’da çıktı karşımıza.  Trabzon ve Maraş’tan da yangın haberleri geliyor. İnşallah kısa zamanda söndürülür!

Yangınlara karşı etkili müdahale yapılamıyorsa yeterli ekip ve donanım yoksa yöneticilerin buna acilen çözüm bulması gerekiyor. Gerekli tedbirleri almak lazımdır. Belli ki zaman zaman bu tür sabotajlarla karşılaşacağız.

Ülkemizde makam araçlarına ayrılan yıllık bütçeler yangın söndürme araçlarına ayrılmıyorsa vay halimize…

Yıllardır ülkemizde vatanın bölünmezliği için kara toprağa verdiğimiz şehitlerimizin acısını kalbimize gömdüğümüz bir ortamda düne kadar otobüs durağında bomba patlatan, alışveriş merkezinde canlı canlı insanları yakan bu terör örgütü, ormanları mı yakmaz!

Şimdi ağacı, hayvanı yakmalarına mı şaşırdık? Elbette hayır.

Ekranlarda evleri alevler arasında kalan vatandaşlarımızı gözyaşları içinde; malını mülkünü, bağını, bahçesini alevlere teslim ederken görünce bizim de içimiz yandı.

Anlamadığım, yıllardır bu ülkenin ekmeğini yiyip suyunu içen milletin ödediği vergilerle milletvekili maaşı alanların hala PKK terör örgütü ile aralarına mesafe koymayıp onları desteklemeleri ki bu da en az yangın kadar içimizi yakıyor.

Ama gelin görün ki bu noktada bir adım bile atıl(a)mıyor.

Bu yangın bir kez daha gösterdi ki başta doğal müttefik (!) olarak gördüğümüz ve tırlar dolusu silahları teslim eden Amerika, İsrail, Fransa ve Ermenistan'ın maşası olmuş şerefsizler durmak bilmiyor.


Türkiye Cumhuriyeti devleti bu maşalara gerekli dersi verecek kadar güçlü ve kararlı bir devlettir. Elbette bu anlamda devletimiz her türlü tedbiri alarak bu şerefsizlere göz açtırmayacak yeni önlemler alacaktır.

Hatay, özellikle yabancı istihbaratın öteden beri etkin olmaya çalıştığı bir yer. Devletimiz de bunun farkında ama demek ki önlemlerin biraz daha sıkılaşması gerekiyor.

Dünya üzerinde vatana ihanetin yeterli cezasının verilmediği ender ülkelerden biriyiz belki de…

Yaktığınız ateşler cehenneminiz olsun bre hainler…

O hainleri ortaya çıkarıp daha sonra helikopterle o yangının ortasına atmadıktan sonra kızgınlığımız/öfkemiz geçmeyecek belli ki…

Canımızı yakanların canını yakmadıkça… İdam etmeyip hapishanelerde besledikçe bu it sürüleri karşımıza çok çıkacağa benziyorlar.

Hataylı hemşerilerimize geçmiş olsun.