22.10.2022 tarihinde saat 14.00de başlayan Doç. Dr. Serhan Yücel Kolaylaştırıcılığında; Recep Taşel, Hüseyin Özcan, Levent Baştürk katılımlarıyla demokrasi için demokrat yurttaş gerek adlı söyleşi programı yapıldı.

Bilecik Şeyh Edepali Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr.  Serhan Yücel, çok partili hayatın tarihine, tarihsel süreç zarfında antidemokratik uygulamalara, darbe süreçlerine, CHP, DP VE Saadet Partisinin kuruluş süreçlerine değinerek söyleşi başlangıcını gerçekleştirdi. Türkiye’ de partili kuruluşun yazılı olarak 1983 yılında başlayabildiğini vurgulayarak Türkiye’ nin dış ülkelerle demokrasi karşılaştırmasını yaparak öncelikle bir ülkede demokrasi kültürünün olması gerektiğin, demokrasinin bir yönetim biçimden çok insanların bir yaşam tarzı olması gerektiğine dikkat çekti.

1947 yılında Demokrat Partinin 4 gün 4 gece süren Genel Kurulundaki demokratik süreçlerden bahsederek bu Genel Kurul’ da antidemokratik uygulamaların önüne geçilmesini amaçlayan tartışma süreçlerine, bu tartışmalar içerisinde en önemlisi devlet başkanının aynı zamanda bir siyasi partinin başkanı olmaması gerektiği yönündeki önerinin kabulü ile bunun artık Türkiye Cumhuriyeti’nde uygulamaya geçtiğini ifade etti.

Türkiye’ de siyasi partiler arasındaki çatışmalardan yola çıkarak, Türkiye’de demokrasinin muhalefet parti ideolojisi ile özdeşleşmiş hale geldiğini, yine muhalefet olarak doğan Ak Parti’ nin de demokrasi ideali belirten çalışmalarla seçilip bugün gelinen noktada antidemokratik süreçlerin bizatihi süjesi haline gelmiş olduğunu, buna tepki olarak da farklı ideoloji ve görüşlere sahip olmakla birlikte 6 lı masa olarak siyasi partilerin antidemokrasi karşısında birleştiğini ifade ederek, demokrasi yönündeki temennilerini dile getirdi. Tek adam rejimlerinin önüne geçilebilmesini yine tek adamla değil, birliktelik ile demokratik usullerle gerçekleşebileceğini vurguladı.

Demokrasinin sadece yazılı kurallar koyarak ulaşılabilecek bir ideal olmadığını ifade etti. Yalnızca; Müesses nizam, karizmatik lider, kimlik siyaseti unsurları ile demokratik yönetimlerin mümkün olamayacağını, demokratik eğilimlerin karşısındaki engellerin gücünün demokrasi yönünden sakıncalarını, yanlı bir basının vatandaşların vereceği kararlar üzerindeki etkilerinin ne denli kötüye kullanılabileceğine, güvenlik kaygısı yaratarak demokrasinin tecellisinin önüne geçilebileceğine, ülkenin bekası tabirini kullanarak antidemokratik siyaset yapılmasının olumsuz etkilerine, değindi.

Demokrasinin altında olması gereken başlıca unsurların akıl ve bilim olduğuna; hak, hukuk, hukukun üstünlüğü ve adalet olmadan demokrasinin korunup gözetilemeyeceğine, çoğulculuğun-azınlıkta kalanın gözetilmesinin zaruri olduğuna, demokrasilerde hesap verilebilirliğin olmazsa olmaz unsurlardan olduğuna, bunların mevcudiyeti ile kurumsallaşma sağlanabildiği takdirde demokratik yönetimlerin mümkün kılınabileceğine dikkat çekerek, demokrasinin bir yaşam biçimi ve hayata bakış açısı olduğunu, bunları kazanmadan demokratik bir yönetim ve devlet yapısının oluşamayacağını vurguladı.

CHP İl Başkanı Recep Taşel konuşmalarında; “1919 yılında yapılan Sivas Kongresinin CHP açısından 1. Kurultay teşkil ettiğini, mandacılığın reddedilip tam bağımsızlığın burada kabul edildiğini” ifade etti. hak temelli bir yönetim için demokrasinin tecelli etmiş olması gerektiğini, CHP Genel Başkanının Adalet yazılı pankartla yaptığı yürüyüşün demokrasiye bir çağrı niteliğinde olduğunu, bugün 6 lı masa olarak tanımlanana millet masasının esasen bir ihtiyaçtan doğduğunu, demokrasinin zaman zamana darbelerle kesintiye uğradığını, insanları hapishanelere atan, demokrasiyi geriye götüren bir sistem olduğunu, sistemin zaafiyet ve sıkıntılarının bulunduğunu, bu sıkıntılı sistemin kaostan beslendiğini ve artık demokrasinin güçlendirilerek, çoğulculuk sağlanarak, yasama yürütme yargı ayrılığının sağlanarak, bağımsız ve tarafsız medyanın oluşturularak ancak demokratik bir yönetim oluşabileceğini vurguladı.

 Böyle olunmadığı takdirde dış güçlere bağımlı bir Türkiye’ ye mahkum olunduğunu, demokrasinin bu önemi sebebiyle Atatürk’ ün ekonomide bağımsızlık için ETİBANK, SÜMERBANK ve pek çok farklı sektörde fabrikalar kurarak üretime bunca değer verdiğini ifade etmiştir. Şu an yalnızca sandık üzerinden yürüyen demokrasinin bile vesayet rejimi sebebiyle İstanbul Yerel Seçimlerinde sorunlarla karşılaşıldığını ve bu şekilde devam edecek bir rejimin sakıncalarını ifade etti. Referandumda da bu sıkıntıların esasen tecelli etmiş olsa da şu an itibariyle Atı Alanın Ne Yazık Ki Üsküdar’ ı geçmiş olduğunu ifade etti. Şu an ise muhalefet partilerinin bir araya gelerek uzlaşı sağlandığında ve demokrasi için antidemokratik uygulamalara mücadele edilebildiğinin mümkün olabildiğinin görüldüğüne dikkat çekti. Bu çalışmalar sonunda başarılacağından şüphesinin olmadığını ifade etti. Millet masasında bir sıkıntı olmadığı halde olumsuz propaganda ve söylemlerle buna da zarar verilmeye çalışıldığından bahsederek, demokrasinin zarar görmemesi adına ciddi çalışmalar yürütmek gerektiğine değindi. CHP olarak toplumun tüm kesimleri ile bir araya gelindiğini, karşılıklı görüş alışverişleri yapıldığını, bu sorunları masaya yatırıp çözüm projeleri getirilmeye çalışıldığından bahsetti.

AKP iktidarının ekonomik sıkıntılar içerisinde iktidar olabildiğinin ve bu dönemde demokratik söylemleri vurguladığı için iktidar olabildiğini, ancak bugün gelinen noktada tüm söz ve söylemlerinin aksine Türkiye’ nin geriye götürüldüğünden bahsetti. “Ey Amerika, Ey Avrupa” söylemleri ile dış politikanın da büyük bir cendereye sokulduğunu, mülteci sorununun ayyuka çıktığının ve bununla bir mücadele bulunmadığını eleştirdi. Bütün bunların çözümünün illa ki demokrasi ile mümkün olabilecek olduğunu düşünmekle baraber Nüfus Sistemine yapılan müdahalelerle sandıkta kullanılacak oylara da müdahale edilmeye çalışıldığını ifade etti. Kurumların yeniden yapılanmaya ihtiyaç olduğunu düşündüklerini, CHP olarak yeni bir kurumsallaşma çabası içinde olunduğunu, zira şu an tek adamın onayı ve muvafakati olmadan orman yangınlarına dahi müdahale edilemediğini, bakanların dahi bu tek adam rejiminde işlevsiz kılındığını, bu kötü ortamın da ancak liyakatlı yeni kadrolara ve kurumsallaşmaya ihtiyaç duyulduğunun öneminden bahsederek, “son kurultayda “Yeni Türkiye’ De Neler Olmalıdır” ın tartışıldığını ve şu an bunun izlerinin de göründüğünü, dengeli bir denetleme sisteminin olması gerektiğini, üretim odaklı teknolojiden yararlanan tarım ve hayvancılıkta kendine yeten güçlü bir Türkiye için üretim odaklı bir çalışma yürütülmesi gerektiğini, bu kapsamda Türkiye’nin yeni bir açılıma ihtiyaç duyulduğunu ifade etti.

Kolaylaştırıcı Serhan Yücel “Uzlaşı kültürünün ve kurumsallaşmanın önemine” dikkat çekerek teşekkürlerini sundu.

Söz Demokrat Partı İl Başkanı Hüseyin Özcan’ a bırakıldı. Hüseyin Özcan sözlerinde; “AHPADİ’ ye teşekkürlerini ileterek; demokrasinin AHRAR Partisinin kuruluşundan başlayıp devam ettiği bir süreç olduğunu, kendilerini Hürriyetçi Demokratlar olarak tanımladıklarını, demokrasinin Türkiye’ de zaman zaman büyük darbeler alındığını ve ne zaman Türkiye kalkınmaya çabalasa bu darbeleri aldığını, Türkiye’ de demokrasinin bir ekmek, aşı, yaşama hakkımız olduğunu, demokrasi olmadan ekonominin de olmayacağını, 1980 de 10 lu yaşlarda bir devlet memur çocuğu iken her sabah saat 6.30 da ayakkabı boyacılığı için evden çıktığını, bir gün yine evden çıktığında bir polisin kendisinin durdurup darbe oldu haberin yok mu” dediğini söyleyip bir polis arabasının kendini tekrar eve bıraktığını, o yaşında ihtilalden anlamadığını ancak ayakkabı boya sandığının polis arabasında kalması yüzünden ihtilalin ne olduğundan anlamasa da onu böyle mağdur ettiğini bir hikayesiyle paylaştı. Akabinde darbe süreçlerinin demokrasiye vurduğu ketleri ele aldı. Fermuar sistemi, genel merkez kotası uygulamalarının da demokrasinin önüne geçtiğini, yapılması gerekenin ön seçimden geçtiğini ifade etti. demokrasi için öncelikle korkmamamız gerektiğini, istiklal marşının da bu şekilde başladığını, hukuka adalate inanan insanların korkacak hiçbir şeyinin olmadığını, ancak şu an üstünlerin hukuku olduğunu, 20 yıldır hukukun üstünlüğünün yaşanmadığını, mevcut iktidarin ülkenin fabrika ayarlarıyla oynadığını, dış işleri politikalarının günlük olarak belirlendiğini, böyle bir politika yürütülemeyeceğini, bakara makara diyen bir adamın bu ülkede büyük elçi olarak atanabildiğini, haksızlıklarda yolsuzluklarda bu şekilde kurtulmaya çalıştıklarını, Eskişehir de bir kebapçının fahsi konsolos olduğunu, sorduğundan 50.000 dolar veren herkesin olabildiği cevabını aldığını, CB nin şu an direkt atayabildiği 4900 kişi olduğunu, liyakatin tecrübenin asla olmadığını, ancak AKP iktidari için liyakatin biat kültüründen geçtiğini, bu sebeplerle ülkemizin geleceği gerçek demokrasiye ihtiyacı olup önemil olanın korkmamaktan geçtiğini ifade etti. 6 lı masa yani millet masasının öyle bir adam çıkartması gerektiğini, o adamın amasız fakatsız lakinsiz desteklenmesi gerektiğini, 7-8 ay sonra yapılacak seçimde egolarımızdan sıyrılmamız gerektiğini, aksi halde yarınlarda bugün burada olduğu gibi demokrasiyi dahi konuşamaz hale gelebileceğimizi, bu nedenle mutlaka masanın çıkardığı adayın desteklenmesi gerektiğini vurguladı. “Derdimiz, güzel Taükiyemiz vatanımız olmalıdır.” Dedi. Türk topraklarına Türk bayrağından başka bayrak astırdılar, onlarca insanın madende ölümüne sebep verdiler.”  Ses çıkarana da Silivri soğuk” dediler. Çanakkale de soğuktu, savaş zorluydu, ancak ecdadımız başardı,  bugün de yapacağımız sadece korkmamak, cesur durmak, dik durmak,  bu millet sevdasına sahip çıkmaktır.” Dedi.

Kolaylaştırıcı; konuşmaya yorum niteliğinde; devletin ele geçirilecek bir müessese olarak görülmemesi gerektiğini ifade etti.

Söz alan SP İl Başkan Yardımcısı Levent Baştürk organizasyonun düzenlenmesine teşekkürlerini ileterek konuşmaya başladı. Son 20 yılın özetinin yapıldığını belirterek; seçimin demokrasinin olmazsa olmaz olduğunu fakat yapılan seçimin hangi şartlarda adil olacağının da kriterleri bulunduğunu, 2015 yılından beri de bunun sağlanamadığını vurguladı. Sırf seçimle iş başına gelmenin demokrasiyi sağlanamayacağını, demokrasi diyebilmek için seçimin yanı sıra her partinin eşit şartlarda yaşadığı bir seçim ve hak ve özgürlüklerin tecelli edebileceği bir üstün hukuk sisteminin mevcut olması gerektiğini belirtti. Şu anki yönetimin esasen otoriter bir yönetim olduğunu belirtti. Önümüzdeki seçimin ön seçim olmayacağını, çünkü bu seçimin her halükarda meşrulaştırma aracı olduğunu, fakat eğer 2021 te iktidar değişmeyecek olursa seçimlerin daha da antidemokratik hale gelebileceğini belirtti. Demokratik tecrübemizin 70 yıldır esasen sorunlu olduğunu, şu an ki vesayet rejiminin de bunun bir sonucu olduğunu, şu anki demokrasinin bir poliarşı mahiyetinde olduğunu,  demokrasi bir uzlaşı kültürü olsa da demokrasinin özünde tartışma kültürünün de olduğunu, neoliberal düşüncelerin dünya çapında antidemokratik uygulamaların sebeplerinden olduğunu, demokrasi denilince eşitlik ve özgürlük temelinin dengeli bir şekilde sağlanması gerektiğini, şu an mevcut rejimde hiçbir yönden denge sağlanmadığını, özellikle 90 sonrasında hak ve özgürlükler anlamında kimlik mevzusu kendisini ortaya çıkardı, bireysel hak ve özgürlükler ile toplumsal hak ve özgürlüklerin de gözetilmesi gerektiğini, güvenlik ve özgürlük dengesinin de özgürlükler ağırlıklı olmasının gerektiğini, Bill Clinton’ ın da dediği gibi demokrasınin uzun bir yolculukolduğunu belirterek Amerika ve Avrupa demokrasilerini ve demokrasi süreçlerini örnekledi. Hesap sorulabilirliğinden çok önemli olduğunu, Amerika da demokrasi alanında vergi yüküne karşı hesap sorulması ile başlayan süreçte bugün Türkiye’ de %70 dolaylı vergi verilirken bunun sorgulanmadığı ve hatta bilinmediğini, bunun için hiyerarşik değil yatay bir proje geliştirilmesi gerektiğini, darbelerin ve vesayet rejimlerinin hala ortaya çıkmasının demokrasi kültürünün oluşmamasından kaynaklandığını beyan etti. 6 lı masanın geçmiş deneyimlerden örnek alındığını gösterdiğini ve bu hareketin yapıcı olduğunu düşündüğünü, bu iktidarın 2023’ te kalma ihtimalinin rejimin daha da otoriter hale gelebileceğini belirtti.

Serhan Yücel konuşmaya ilişkin olarak “hürriyetlerin belli bir kesime belli bir başlık altında değil de yatay bir zeminde ele alınması gerektiğini, ancak bizim anayasal özgünlüklerimizin bile ancak deyimi ile sınırlandırıldığını, ancaklı demokrasi ve özgürlüklerden kurtulunması gerektiğini” ifade etti.

Editör: Mustafa YILDIRIM