''Ya dışındasındır çemberin

            Ya da içinde yer alacaksın

            Kendin içindeyken kafan dışındaysa

            Çaresi yok kardeşim

            Her akşam böyle içip, kederlenip

            Mutsuz olacaksın ''

            Murathan Mungan  ''Çember'' isimli şiirinde böyle yazmış. ''Mutlu olmak,''  hayatta herkesin belki de tek  beklentisidir.  Mutluluğu farklı olgulara bağlarız.  İnsanlar , iş, para, başarı, vs... Elde edemeyince de mutsuz oluruz. Oysa ki mutluluk kendi dışımızda arayacağımız bir şey olmayıp şiirdeki gibi insanın kendi içinde doğurduğu bazen de öldürdüğü bir olgudur. Paulo Coelho Simyacı'da  "Hayatımızın belli bir anında, yaşamımızın denetimini elimizden kaçırırız ve bunun sonucu olarak hayatımızın denetimi yazgının eline geçer," diye anlatır.

            Kaygılanırız beklentilerimiz karşılanmayınca.  Aldığımız sorumlulukların fazlalığı, her şeye yetebilmek kaygısıyla zamanla içimizde tatminsizliğin verdiği bir boşluk oluşabilir. Yaşamın anlamını, mutsuzluğumuzun nedenlerini sorgulamaya başlarız. Yavaş yavaş insanlardan uzaklaşıp kendi halimize kalmak isteriz. İstesek de istemesek de ruhumuzda oluşan bu kara delik  bizi yutacak hale gelir.

            Uzmanlara göre  bu tipik bir ''depresyon'' halidir. Herkes, hayatının bir döneminde depresyon yaşayabilir. Kendinizi tükenmiş ve mutsuz hissedebilirsiniz. 

            Kafka,  ''Dönüşüm''  isimli kitabında şöyle anlatıyor. Gregor  Samsa bir sabah kabuklu iğrenç bir böceğe dönüşmüş olarak uyanır. Fakat  bu durum onu hiç şaşırtmaz.  Odasına  kapanmakta,  zorunlu haller dışında dış dünyayla, ailesiyle bile iletişimi kesmekte yani kendini dış dünyadan tamamen soyutlamaktadır. Kafka burada insanların sürekli bir şeyler tarafından kısıtlandığını hiçbir zaman özgür ve doğal olamadıklarını anlatır.

            İnsanlar hayatları boyunca doğal olan  ve doğal olması gereken olguların tarafında olmaktansa doğal olmayan  olgulara daha çok meyillidirler.  Doğal olmayan olgularımız , yani hayatın kendi akışı içinde olması gerekenlerin dışında olan beklentilerimiz çoğunluğu oluşturur. Kendinizi iyi tanıyamıyor, ne istediğinizi tam olarak kendinize anlatamıyorsanız başkaları da sizi tanıyamaz ve istediğinizi size veremez. İnsanlar çoğu zaman bunu  ''beni anlamıyorlar''   şeklinde açıklamaya çalışır. O noktada şu soruyu sormak gerekir. Siz kendinizi anlayabildiniz mi ki başkaları sizi anlasın ?  Kendinizi ne kadar ifade edebiliyorsunuz ?  Sorun burada başlıyor. Kişiler yaşamlarında ne özgür ne de doğal olamadıkları için istedikleri gibi bir hayatı yaşayamamaktadırlar.  Bu da insan ruhunda sürekli bir karmaşa, endişe, gelecek kaygısı gibi günlük yaşam konforumuzu yok eden bir ruh halini tetikliyor. Korkularımız ve endişelerimiz davranışlarımıza hakim oluyor.  Depresyon hallerinde olan kişiler farklı özellikler göstermezler.

            Diğer taraftan ışık olan her yerde gölge de vardır. Ama şöyle de düşünebiliriz. Karanlık diye bir olgu yoktur, karanlığın sebebi ışığın olmayışıdır. O ışık nerede ? Hayat sürprizlerle dolu, hayatın kendisi ise başlı başına bir sürpriz. Önemli olan en karmaşık  anlarımızda bile kendimizce çözümler üretip  bunları hayata geçirmeyi bilmektir. Hobilerinizi ve yeteneklerinizi harekete geçirmek, okumak,  yazı yazmak,  müzik dinlemek, spor yapmak ve bize iyi gelen insanlarla bir arada olmak gibi, bize iyi gelen her şey. Bunun kuralı yok. Kendinizi keşfetmekle işe başlayabilirsiniz. Ne istiyorsunuz ?

            Şunu unutmayalım ki herkesin çözümü sadece kendisidir. Elbette uzman yardımı almak sizi rahatlatacaktır. Bir psikiyatrist, bir psikolog, bir yaşam planlayıcısı size yararlı öneriler veya medikal yöntemler sunabilir. Ama şu da muhakkak ki bir insanı kendinden daha iyi kimse tanıyamaz. Yoksunluğunu hissettiğimiz her şeyin yeri bir şekilde doldurulabilir. Hayatta yeri doldurulamayacak  hiç bir şey olamaz. Spinoza'nın rehberliğinde  bakarsak ''ne gülmek, ne ağlamak, sadece anlamaya çalışmak'' işte hayatın özeti...

Kendimizi keşfetmek... Kendimizi anlamaya çalışmak...!!

NALAN ÖZVER