Dün Eskişehir’de doğa platformları, sivil toplum kuruluşları, sendikalar ve gönüllülerle geniş katılımlı bir toplantı gerçekleştirdik. Katılım yoğundu, umut vericiydi. Çünkü artık tek bir bölgenin değil, hepimizin sorunu olan bir meseleden söz ediyoruz: doğa talanı.
Toplantıda önemli kararlar aldık. Eskişehir doğasına sahip çıkmak için halkı bilgilendirecek, imza çadırları kuracak, göz göre göre yok edilen bu güzel toprakların çığlığına ses olacağız. Sarıcakaya’nın mis kokulu domatesinden Mihalgazi’nin verimli ovalarına kadar bu topraklar yalnızca bölgenin değil, ülkemizin de gıda kaynağıdır.
Ama ne yazık ki, Kaymaz’da olduğu gibi, bu bereketli topraklar birkaç kişi daha zengin olsun diye hoyratça talan ediliyor.
Bu doğa hepimizin. Ve biz biliyoruz ki mesele yalnızca yeşil alanların değil, yaşamın kendisinin yok edilmesidir. Ormanlar, sular, topraklar elden gidiyor; ama yetkililer susuyor. Akıl, mantık, vicdan bunu kabul etmiyor. Muhataplar sessiz… Oysa onların da çocukları var, onlar da bu ülkenin havasını soluyor.
Dünkü toplantımız Tabipler Odası’nda yapılmıştı. Tam bitmek üzereyken birden duman bastı binayı. 6. kattaydık. İçimizde yürümekte zorlanan canlarımız vardı. Asansöre binemedik. Merdivenlerden panikle inmeye çalışırken içimizi bir korku sardı. Aklımıza Sivas geldi… Yanan oteller, yok edilen hayatlar…
O an Eskişehir’in doğasına sahip çıkan, sesini duyurmak isteyen vicdanlı insanlar neredeyse karanlıkta yok olacaktı.
Biz sadece doğayı değil, yaşamı savunuyoruz.
Ve buradan tekrar haykırıyoruz:
Bu topraklar bizim!
Bu hava bizim!
Bu hayat bizim!
Ve biz bu hayata, çocuklarımıza, suya, ağaca, kuşa, toprağa sahip çıkacağız.
Yeter artık!