Prof. Dr. Şafak Ertan Çomaklı, yurt içinde ve dışında milyonlarca öğrenciye hizmet eden Açıköğretim Fakültesi (AÖF) sisteminin yerli yazılımlarla millileştirilmesi sürecini anlatırken, “Cumhurbaşkanımızın “Türkiye’nin verisi Türkiye’de kalsın’ ifadesi bizi tetikledi” dedi.
Konuyla ilgili İhlas Haber Ajansı (İHA) muhabirine açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Şafak Ertan Çomaklı, göreve atandığında açıköğretim sisteminin geleneksel yöntemlerle devam eden bir süreç olduğunu belirtti. Bir dönüşüm yaşamaya çalışıldığını ancak sürecin sancılı olduğunu belirten Çomaklı, “Buraya geldiğimizde ben özellikle Bilgisayar Araştırma ve Uygulama Merkezi’ne önem verdim. Burada milli çocuklardan oluşan yazılım ekiplerini oluşturduk. Bu çocuklar bizimdi ve yaptığımız toplantılarda ‘Siz bu devletin milli çocuğusunuz ve bize milli yazılımlar gerek. Milli çocuklar dışardan alınan programlarla iş yapmazlar’ dedik. Cumhurbaşkanımızın bizi çok motive eden ‘Türkiye’nin verisi Türkiye’de kalsın’ ifadesi vardı. Yani biz eğer yazılımı dışardan alıyorsak, yazılım yerleştirdiğimiz bütün bilgiler de yazılımı aldığımız yere gidiyor. Neticede de bizim milli çocuklarımız yazılımları yaptılar. Örneğin son sınavda tam beş yazılım gerekiyordu ve bizim çocuklarımız beş yazılımı da kendileri yaptılar. Sınav sürecinde kendi sunucularımız üzerinden hiçbir verimiz dışarıya gitmeden 1 milyon öğrencinin sınavını gerçekleştirdik. Süreç de nihayet tamamlandı. Yaptığımız yazılımlar neticesinde yazılımların milli olmasından dolayı rahatsız olan da bir kesim oluyor doğal olarak. Burada Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığında dijital ofis var. Çok önemli bir görev yapıyorlar. Bir saha, cephe mücadelesi veriyor şu anda. Biz de onun bir parçası olmak istedik. Çünkü o mücadelede ana olay milli yazılım. Bize ait bir yazılımla bir şeyi harekete geçirmek lazım. Biliyorsunuz dijital dünyada bilgi tutmak önemli. Bu bilgiyi de yaptığınız yazılımlarla tutuyorsunuz. Yaptığınız yazılımlar sizi o bilgiyi kullanırken güçlü kılıyor. Eğer yazılım size ait değilse yapmış olduğunuz çalışmalar, bilgiler size ait olmayan bir sistemde değerlendirmek zorunda kalıyor ve siz sadece o bilginin sahibi oluyorsunuz, kullanıcısı olamıyorsunuz. Fakat biz yapmış olduğumuz yazılımlarla ki sadece bir sınavda 5 yazılım yaptık, bu sınavında gücünün sahibi biz olduk, kullanıcısı da biz olduk, neticesine de vakıf olduk. Yani her hangi yurt dışından bir sisteme tabi olarak, bağlı olarak bunu yapmadık. Türkiye’de de bizim dışımızda kendi yazılımı olan bir üniversite yok. Bunu çok şerefli bir şekilde, mutlu bir şekilde söyleyebilirim" diye konuştu.

“Cumhurbaşkanımızın ‘Türkiye’nin verisi Türkiye’de kalsın’ ifadesi bizi tetikledi”
Çomaklı, “Yaklaşık 10 ayda sınav sonuçlarının açıklanmasına yönelik yazılım dâhil bizden çıktı. Şu anda LMS dedikleri, learning management system yani öğrenme yönetimi sistemimiz tamamen yerli ve bize ait. Sistemi biz geliştirdik. O nedenle kimse müdahale edemiyor, bizim verimiz bizde kalıyor. Ben buraya geldikten sonra öğrenme yönetimi sistemini millileştirdim, şu anda aktif-pasif olan 3 milyon öğrencinin bütün verileri bizde kalıyor. Bizden önce dışarıdaydı. Dışarıda bir ülkenin sisteminde duruyordu. Zeki çocuk, akıllı çocuk, gözlüklü çocuk, hastalığı olan, olmayan her şeyi orada duruyordu. Fakat hepsini biz aldık. Cumhurbaşkanımızın ‘Türkiye’nin verisi Türkiye’de kalsın’ ifadesi bizi tetikledi, heyecanlandırdı. Ekipteki arkadaşlarımla ‘bunu yapabilir miyiz’ dediğimde ‘hocam destek olursanız biz bunu yaparız’ dediler. Çok gururlanmıştım. Beni çok duygulandıran bir başarıdır" ifadelerini kullandı.

"Milli yazılımlardan rahatsız ve huzursuz oldular"
Prof. Dr. Şafak Ertan Çomaklı, herkesin kendi üstüne düşen görevi yaptığını, kimi muhalefet yapmak isterken, kiminin de ihanet etmek istediğini belirterek şöyle konuştu:
“Yani kimisi milli davranmak istiyor. Herkes kendine düşen görevi yapmakla meşgul olduğu için ben bunlara çok kızmıyorum. Mesela bizim 20 günde açıklanan sonuçları, 5 günde açıklamamız. 20 günde açıklanan sonuçları, dijital ortamda 22 saatte açıklamamız, bir gün bile değil. Doğal olarak üstüne vazife olan herkes tarafından gerektiği gibi takdir edilir. Kimisi bunu başarıyı takdir eder, bu onun görevidir duygusal olarak. Kimisi bunu ihanet olarak üstlenir, bunu farklı lanse eder. Yani herkes, meşgul olduğu görevi yerine getiriyor. Bu yüzden çok kızmıyorum. Burada biz, devlet görevlisi olarak takdir beklemiyoruz. Biz bu işi yapmakla mükellefiz. Yani ben devlette çalıştığım sürece, bu işleri takdir almak için yapmıyorum. Ülkemin, milletimin işi olduğu için yapıyorum ve ben buna mecburum. Alkış ve tebrik herhangi bir beklentim yok. Biz bu işi yapmak zorunda olduğumuz için yapıyoruz. Yaparken de doğal olarak başarılı olunca, takdir edilince insan mutlu oluyor. Ama mutlu olmayan insanların da mutsuz olmak için sebeplerinin olduğunu biliyoruz. Çünkü milli yazılımdan rahatız olan kim varsa, bu sistemden rahatsız ve huzursuz oluyor. Çünkü kendi kurdukları yazılımlar ticari olarak satılamayacak, kendi yaptıkları yazılımlarla Türkiye’nin verisini elde tutarken artık tutamayacak. Doğal olarak böyle olunca da bunların tüccarları olacak. Bu sistemden nemalanan gruplar yok olacak. Onları da doğal karşılıyoruz. Benim devlet memuru olarak üstüme düşen vazife, milli yazılımı yapmaktı, bu işte irade göstermekti. Biz onu yaptık. Gerisi 2 bin yıllık devletin takdirindedir."

"Para burada kaldığı zaman da devletindi"
Prof. Dr. Şafak Ertan Çomaklı, Açıköğretim gelirlerinin kullanılması ile ilgili eleştirilere de değinerek, “Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesinin (AÖF) elde etmiş olduğu gelirlerden biz zaten YÖK’e, doktora öğrencilerine, ilim yapan öğrencilere ve bu işle uğraşan öğrencilere burs aktarıyorduk. Bunu sadece yasallaştırdılar. Bunun dışında herhangi bir ekstra durum yok. Bunu biraz manipüle etmeye çalıştılar. Provokasyona getirmeye çalıştılar ama burada yanlış bir bilgi var ve yanlış bir algı oluşturmaya çalışıyorlar. Yani YÖK, bizim burada en önemli kurumumuz. Bilimsel çalışmaları gerçekleştirecek, biz de üniversite olarak elde ettiğimiz gelirin bu çalışmalarda kullanılmasından mutluluk duyuyoruz. Çünkü bizim verdiğimiz bu gelir doktora öğrencilerine gidiyor. Burs, nano teknoloji, siber güvenlik, ulaşım, iletişim, güzel sanatlar gibi alanda çalışan öğrencilere veriliyor. Yani Üniversitemizin gelirleri devletin kasasına aktarılıyor. Ama şunu unutuyorlar, kanunda gelirler kullanıldıktan yani Üniversite için harcandıktan, bütün işler bittikten sonra kalan kısmın bir parçasını istiyor. Bu da gayet doğal bir şey ki zaten bu geçmişte de böyleydi. Yani buradaki algı operasyonu şunun üzerine gidiyor; sanki bu kaynak hiç aktarılmıyordu da ve şimdi aktarılacak gibi" ifadelerini kullandı.

Editör: TE Bilişim