Türk Eğitim Sen Eskişehir Şube Başkanı Haydar Urfalı, 2018-2019 Eğitim-Öğretim Yılının 1.Döneminin sona erdiğini belirterek,  eğitimin yıllardır süre gelen, katmerleşen sorunlarını kısa sürede çözebilmenin  mümkün olmadığını ancak sorunlara kalıcı neşter vurmak için bu iradeyi ortaya koymak gerektiğini söyledi.

Türk Eğitim Sen Eskişehir Şube Başkanı Haydar Urfalı’nın dönem sonu nedeniyle yaptığı açıklama şöyle:

“Eğitim sistemimizin ezbercilikten kurtarılması, eğitimde sorgulayan, araştıran bir modele geçilmesi ve dünyaya entegre olmamız, derslik ve öğretmen açığı, okulların alt yapı ve teknolojik donanımı, okullaşma oranlarının düşüklüğü v.b. sorunların ortadan kaldırılması, eğitim çalışanlarının gerek maaşlarının gerekse özlük haklarının OECD ülkeleri düzeyine yükseltilmesi, öğretmenlerin statülerinin artırılması, eğitim çalışanlarına şiddetin son bulması, hak gaspının önlenmesi en büyük temennilerimizdendir. Sendikamızın tespit ettiği eksiklerin giderilmesi eğitimin geleceği açısından büyük önem taşımaktadır.

Eğitimde başarılı olmak okulları başarılı yönetmekle mümkündür. Ne yazık ki özellikle 2014 yılından bugüne, eğitim yıllardır kul hakkı yiyen yandaşların istilasına uğramaktadır. Mülakat uygulaması nedeniyle yandaşlar, belli gruplara mensup olanlar, iktidara siyasi, ideolojik yakınlığı olanlar ya da sendikal tercihini sarı sendikadan yana kullananlar okul yöneticiliği koltuğuna otururken, yandaşlar dışındakiler, yazılı sınavda yüksek puan almış olsa bile elenmektedir. Sendikamızın talebi yönetici atamalarında mülakatın tamamen kaldırılması, tüm yöneticilerin sadece yazılı sınav esasına göre atanmasıdır. Öte yandan yine 2023 Vizyon Belgesi’nde taahhüt edilen, okul müdürlüğünün ikinci görev olmaktan çıkarılıp kadroya alınması için de kanuni düzenleme bir an önce yapılmalıdır. Tabi kadroya geçişlerde sadece merkezi yazılı sınav sonuçları dikkate alınmalıdır. Bunun aksi yönde adaletsiz bir şekilde yönetici olarak görevlendirilenler kadroya geçirilirse, bu, kul hakkı gaspını onaylamak ve iştirakçisi olmak anlamına gelecektir. Kamusal alan birilerinin çiftliği değildir ve bir gruba mensubiyet üzerinden tanzim edilemez. Aksi takdirde bu grupların sadakat göstereceği yer tıpkı 15 Temmuz felaketinde gördüğümüz gibi devletimiz değil, biat ettikleri odaklar olacaktır. Yönetici atamalarında mülakatın etkisinin azaltılması olumlu bir adımdır ama yetmez! Mülakat tamamen kaldırılmalıdır. Sendikal baskıların had safhaya çıktığı bu dönemde, bu arsızların aşil tendonunu keserek, adaletsizliğe engel olmak çok önemlidir.

Türk Eğitim-Sen’in Valiliklerden gelen rakamlar doğrultusunda yaptığı araştırmaya göre sadece 64 ilde 76 bin 605 ücretli öğretmen görevlendirmesi yapılmaktadır. 55 ilde ise norm kadro açığı 101 bin 339’dur. Aynı zamanda güvencesiz bir yöntem olan ve eğitimde verimi, başarıyı düşüren ücretli öğretmenlik artık adeta asal istihdam halini almıştır. Şunu da belirtelim ki; ücretli öğretmen çalıştırıldığı halde 101 bin açık söz konusudur. Kaldı ki, 20 bin atama, ülkemizde 76 bin ücretli öğretmen çalıştırılırken, norm kadro açığı 101 bin civarındayken, 400 bin atama bekleyen öğretmen varken gerçekten çok komik rakamlardır. Dolayısıyla 2019 yılı atama sayısı planlanırken, tüm bu hususlar göze alınmalıdır. Sendikamızın talebi; Şubat ayında 40 bin ilave atama ve Ağustos ayında 60 bin olmak üzere 2019 yılı için toplam 100 bin atamadır. Ayrıca kaliteli okullar, kaliteli eğitim, başarı hedefliyorsak arazlı olan ücretli öğretmen istihdamına da ivedilikle son verilmelidir. Amaç, mahrumiyet bölgelerindeki öğretmen açığını kapatmak ise, bunun yolu Zorunlu Hizmet Tazminatı uygulaması getirerek, öğretmenlerin o bölgelerde gönüllü olarak çalışmalarını sağlamaktır. Bilinmektedir ki; sözleşmeli öğretmenlere tayin hakkı tanınmadığı için öğretmenler eşlerinden, çocuklarından ayrı görev yapmakta ve aile bütünlükleri zedelenmektedir. Anayasamızın 41. Maddesine de aykırı olan bu uygulamaya karşı Türk Eğitim-Sen olarak 23 Ocak tarihinde Ankara’da sözleşmeli öğretmenler ile birlikte eylem yapacağız. Sözleşmeli öğretmenler ile birlikte hem bu istihdam yöntemini protesto edeceğiz hem de yarıyıl tatilinde mutlaka sözleşmeli öğretmenlere tıpkı kadrolu öğretmenler gibi tayin hakkı tanınmasını isteyeceğiz.

İl içi özür grubu mağdurları da tıpkı sözleşmeli öğretmenler gibi çile çekmektedir. Aynı il içinde birbirinden kilometrelerce uzakta yaşamak zorunda bırakılan bu öğretmenlere de tayin hakkı tanınmalıdır. Aynı il sınırında görünen ancak aralarında günü birlik gidip gelinemeyecek kadar çok mesafe olan yerlerde görev yapan öğretmenler de eşlerinden, çocuklarından ayrı yaşamaktadır. Dolayısıyla talebimiz il içi özür grubu mağdurlara da tayin hakkı verilmesidir. Bu noktada il içi özür grubu tayinlerinde sıra oluşturulması ve işletilmesi ve 50 kilometre kriteriyle, ilçe emri hakkının geri getirilmesi çok önemlidir.

Değerler eğitimi MEB’in öğretmenleri tarafından verilmelidir, pedagojik formasyonu olmayan insanlar tarafından değil. Şöyle ki; MEB çeşitli vakıf, dernek, cemiyet v.b. kurumlarla protokoller imzalamıştır. Bu protokollere binaen bu vakıf, dernek, cemiyetlerden pedagojik yetkinliği olmayan farklı meslek mensubu insanlar gönüllü olarak değerler eğitimini öğrencilerimize vermektedir. Dolayısıyla MEB’in 923 bin öğretmeni dururken, eğitim ile uzaktan yakından alakası olmayan bu kişilerin neden okullarda değerler eğitimi verdiğini anlamakta zorlanıyoruz. Bu uygulama ile MEB kendi öğretmenlerine, “Ey öğretmenlerim, ben size güvenmiyorum, dolayısıyla öğrencilerimize dışarıdan hizmet getiriyorum” demektedir. Bu yaklaşımı kabul etmemiz ise mümkün değildir. Çünkü okullarımızda sadece öğretmenlerimiz marifetiyle eğitim verilmelidir. Nitekim 15 Temmuz’u hep birlikte tecrübe ettik. Türkiye’yi o sürece götüren en önemli neden kamusal alanın belli yapılara açık hale getirilmesiydi. Dolayısıyla yaşananlardan ders çıkarmalı, eğitim eğitimciye, dolayısıyla MEB öğretmenlerine bırakılmalıdır. Türk Eğitim-Sen olarak MEB’i bu protokolleri iptal etmeye çağırıyoruz.

Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmenlik Meslek Kanunu ile ilgili hazırlık çalışmaları yapmaktadır. Sendikamız da bu kanun ile ilgili görüşlerini hem yazılı olarak hem de Cumhurbaşkanlığı bünyesinde yapılan bir toplantıda kapsamlı bir şekilde ifade etmiştir. Kariyer mesleği olan öğretmenliğin statüsünün artırılması, öğretmenlere kaybettikleri itibarlarının verilmesi çok önemlidir. Bu noktada kanun çıkarılırken 657 Sayılı DMK ve MEB mevzuatındaki hakları korunmalıdır. Öte yandan öğretmenlerin kariyer basamaklarında yükselebilmesi için düzenleme yapılmalı; 10 yılını dolduran öğretmenlere uzman, 20 yılını dolduran öğretmenlere başöğretmen unvanı verilmelidir.

Eğitim çalışanlarına yönelik şiddet haberlerinin ardı arkası kesilmiyor. Caydırıcı cezalar verilmeden bu olayların son bulmayacağını yıllardır dile getiriyoruz. Bu noktada Türk Eğitim-Sen eğitim çalışanlarına yönelik şiddet ile ilgili bir kanun teklifi hazırlamıştır. Milletvekilleri aracılığıyla TBMM gündemine gelecek olan bu teklife tüm siyasi partilerin destek vermesini istiyoruz. Şiddetin önlenmesi için mutlaka yasal cezai düzenleme yapılmalı, şikâyete bağlı kalmaksızın fail hakkında kamu davası açılarak konu takip edilmelidir. Mobbing de cezai yaptırım gerektiren bir suç kabul edilmeli, illerde ve eğitim kurumlarında Mobbing İzleme Kurulları oluşturulmalı, bu kurullarda sendika temsilcilerine de yer verilmelidir.

Öte yandan;

MEB’in 2019 yılının sonuna kadar tüm okulların tekli eğitime geçeceğine yönelik taahhüdü vardır. Bununla ilgili çalışmalar sürdürülmekle birlikte, alt yapı eksikliklerinin ikinci yarıyılda tamamlanmasını ve MEB’in sorunsuz bir şekilde okulları tekli eğitime geçirmesini istiyoruz.

Eğitim çalışanlarının tamamına Eğitim-Öğretime Hazırlık Ödeneği verilmeli, yardımcı hizmetler sınıfının görev tanımı yapılmalı, bu çalışanlar angarya işlerden kurtarılmalıdır.

Yeni eğitim-öğretim yılına adım atarken genelde başta Sayın Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk olmak üzere Milli Eğitim Bakanlığı ve iktidar yetkililerinden özelde ise, Sayın Eskişehir Valisi Erdoğan Çakacak ile Sayın İl Milli Eğitim Müdürü Hakan Cırıt’tan talebimiz; sendikamızın eksik, hatalı ve yanlış söylem, eylem, işlem ve uygulamalar için dile getirdiği ve getireceği eleştiri, öneri, istek ve taleplerimizi dikkate almaları, hukuken gereğini yapmaları, yargı kararlarını hemen ve tam olarak uygulamaları ve 15 Temmuz’dan sonra oluştuğu sık sık dile getirilen ancak bir türlü zihinlere yerleşmeyen ve uygulamalara yansımayan MİLLİ BİRLİK ve BERABERLİK RUHUNA uygun hareket edilmesini beklemekteyiz. Yerel siyasiler arasında yaşanan kısır siyasi çekişmelerin ilimizin eğitim-öğretim hayatına kaybettirdiklerini hep birlikte yaşamakta ve görmekteyiz. Bu çekişme evlatlarımızın hak ettiği kaliteli ve nitelikli eğitim hakkına vurulan darbedir.”

Editör: TE Bilişim