Gündem

ESTÜ, nadir toprak elementlerini katma değeri yüksek ürünlere dönüştürmeyi hedefliyor

Abone Ol

HABER: TEMEL AKBAŞ

Saflaştırılmış nadir toprak elementleri üzerinde çalışan laboratuvarlarının dünya ölçeğinde Ar-Ge yaptığını belirten Eskişehir Teknik Üniversitesi (ESTÜ) Rektörü Adnan Özcan, Beylikova’daki tesis tam kapasiteye ulaştığında Türkiye’nin işleme kabiliyetinin uluslararası seviyeye taşınacağını söyledi.

Türkiye’nin son dönemde stratejik önem kazanan nadir toprak elementlerine yönelik yatırımları, üniversitelerin Ar-Ge altyapılarıyla destekleniyor. Eskişehir Teknik Üniversitesi (ESTÜ), bünyesindeki laboratuvarda saflaştırılmış ender toprak elementleri üzerinde yürüttüğü çalışmalarla hem teknolojik üretime hem de ulusal sanayinin ihtiyaç duyduğu kritik malzemelere katkı sağlamayı hedefliyor. EKONOMİ Gazetesi Eskişehir Bölge Temsilcisi Ali Baş’a açıklamalarda bulunan ESTÜ Rektörü Prof. Dr. Adnan Özcan, Türkiye’nin bu alanda küresel oyunculardan biri olabilmesi için üniversiteler arası işbirliğinin güçlendiğini ve uzun vadeli bilimsel politikaların oluşturulmasının şart olduğunu vurguladı.

Laboratuvarda yürütülen çalışmaların Türkiye açısından kritik bir değer taşıdığını belirten Özcan, “Nadir elementlerinin işlendiği bir laboratuvarımız var ve burada saflaştırılmış ender toprak elementleri üzerinde çok yönlü araştırmalar yürütüyoruz. Bu çalışmalar yalnızca bilimsel veri üretmekle sınırlı değil; aynı zamanda bu elementlere yeni kullanım alanları oluşturmayı, yeni nesil aygıtların prototiplerini geliştirmeyi ve tüm bu süreci üniversitemizin Ar-Ge ekosistemi içinde yürütmeyi amaçlıyor. Günümüz teknolojisinin hemen her alanında kullanılan bu elementlerin stratejik önemi her geçen gün artarken, Beylikova’da inşa edilen tesis tam kapasiteyle faaliyete geçtiğinde Türkiye’nin işleme kabiliyeti dünya ölçeğinde bir seviyeye ulaşacak. Bu kapasite artışı, ülkemizin uluslararası pazarda çok daha etkin bir oyuncu hâline gelmesini sağlayabilir” diye konuştu. Özcan, üniversitenin sahip olduğu teknolojik altyapının Türkiye’deki diğer araştırma merkezleriyle de bütünleşik biçimde çalıştığını ifade etti.

“Bu alan çok disiplinli bir çalışma gerektiriyor”

Nadir toprak elementlerine yönelik üretim süreçlerinin birçok mühendislik ve temel bilim alanıyla eş zamanlı ilerlediğini kaydeden Adnan Özcan, “Türkiye olarak nadir toprak elementlerini işleyebilecek altyapıya sahibiz ve üniversitemizde bu elementleri yararlı ürünlere dönüştürebiliyoruz. Ancak süreç yalnızca bizim yapabileceğimiz bir iş değil; bu alan maden mühendislerinden kimyagerlere, fizikçilerden elektronik ve makine mühendislerine kadar farklı disiplinlerin ortak katkısını gerektiriyor. Eskişehir’deki üç üniversite olarak zaten uzun süredir birlikte çalışıyoruz; TÜBİTAK projelerinden Avrupa’daki ortak girişimlere kadar pek çok alanda ekiplerimiz ortak araştırmalar yürütüyor. Bu iş birliği, kurumlar arası rekabetten uzak tamamen işe odaklı bir anlayışla sürdüğümüz bir model ve bu model, Türkiye’nin bu alanda ihtiyaç duyduğu çok disiplinli ekosistemin temelini oluşturuyor” dedi.

Beylikova’daki nadir toprak elementi rezervinin küresel ölçekte büyük önem taşıdığını söyleyen Özcan, sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye, Çin’de tek yerde bulunan en yoğun nadir toprak elementi rezervinden sonra tek merkezde en yüksek potansiyele sahip ikinci ülke olma iddiasını taşıyor. Bunun resmî kayıtlara geçmesi için süreçlerin tamamlanması gerekiyor fakat şu an görünen tablo potansiyelin oldukça yüksek olduğunu gösteriyor. Bizim uzmanlık alanımız rezerv tespiti değil; biz elimizdeki saf elementlerle hangi katma değeri yaratabileceğimize odaklanıyoruz. Bu nedenle laboratuvarımızda yürüttüğümüz çalışmalar hem sanayinin ihtiyaç duyduğu malzemelere hem de yüksek teknolojili ürünlerin geliştirilmesine hizmet eden bir Ar-Ge zemini oluşturuyor. Kaynağa bu kadar yakın bir Ar-Ge merkezine sahip olmak Türkiye için büyük bir avantaj.”

Nadir elementlerin yalnızca hammadde olarak ihraç edilmesinin Türkiye açısından sürdürülebilir olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Adnan Özcan, “Bu elementler pek çok kritik alanda fark yaratacak nitelikte. Nadir elementleri kiloyla satmak ülkeye sınırlı bir gelir sağlar; fakat bu elementleri ürün hâline getirip belirli bir seviyeye taşıdığınızda ortaya çıkan katma değer katlanarak artar. Bu nedenle hem kamunun hem de araştırma merkezlerinin bu yönde yatırım yapması Türkiye’nin gelecekteki rekabet gücünü belirleyecek” ifadelerini kullandı.

“Gerçekçi zamanlama şart: 20 yıl içinde fark yaratabiliriz”

Türkiye’nin nadir toprak elementleri alanında hızlı sonuç beklememesi gerektiğini dile getiren Özcan, uzun vadeli planlamanın önemine dikkat çekerek, “Bu alanda on yıl içinde büyük bir sıçrama beklemek gerçekçi olmaz. Ancak bilimsel olarak planlı, çevreye duyarlı ve doğru adımlarla ilerlenirse yirmi yıl sonra Türkiye’nin fark yaratan ülkeler arasında yer alması mümkün. Bu yalnızca teknolojik bir hedef değil; aynı zamanda insan kaynağı, koordinasyon ve sürdürülebilir politika gerektiren bir süreç. Türkiye’de uzmanlık odaklarının oluşmaya başladığını görüyoruz ancak bunların bir üst çatı altında koordine edilmesi şart. En büyük eksiğimiz insan kaynağı; bu alanda yetişmiş uzmanları çoğaltabilirsek uzun vadeli başarı mümkün olur” açıklamasında bulundu.

“Türkiye doğru stratejiyle güçlü bir konuma gelebilir”

ESTÜ’nün dünya ölçeğinde Ar-Ge altyapısına sahip olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Adnan Özcan, Türkiye’nin nadir toprak elementleri alanında uluslararası rekabette yer almasının yalnızca zaman ve strateji meselesi olduğunu söyledi. Özcan, Eskişehir’deki çalışmaların bu hedefte kritik bir rol üstlendiğini belirterek “Bizim laboratuvarımız bu alanda hem Türkiye hem de dünya açısından en güncel uygulamaların yapıldığı merkezlerden biri. Kaynağa bu kadar yakın bir Ar-Ge ortamı oluşturabilmek büyük bir avantaj sağlıyor. Doğru yatırım, doğru insan kaynağı ve uzun vadeli bilimsel yaklaşım bir araya geldiğinde Türkiye bu alanda güçlü bir üretim ve teknoloji merkezine dönüşebilir” diye konuştu.