Dün Belçika Güzel Sanatlar Müzesi’nde, Europalia Kültür Festivalinin Resmi açılışı vardı.  

Programa bu yıl Türkiye’nin davet edilmesi onur vericiydi.
Öyle güzel gösteriler vardı ki.

Hani “tüylerim diken diken oldu” deyimi vardır ya.
İşte programı izlerken milliyetçilik duygusundan tüylerim diken diken oldu.

Salonda Sayın Cumhurbaşkanımız ve eşi, Belçika kralı ve kraliçesi, Eurpalia ve Türkiye Büyükelçiliğinin davetlileri vardı. 

 

Uzun zamandır canlı olarak bir Türk Sanat Musikisi dinlemiyordum.
Folklor ekibi, dervişler, ebru sanatı, kısacası her şey müthişti.

 

Programa başlarken Europalia Başkanı Kont Georges Jacobs de Hagen’in şu sözleri dikkatimi çekti;
“Europalia’nın 25. Festivali için Türkiye’yi davet etmesinin ardında yatan ilham kaynağı, ülkenin hem çok zengin tarihi mirası hem de canlı çağdaş sanat dünyasının sunduğu muazzam kültürüdür.
Europalia’nın 46 yıllık tarihi boyunca farklı kültürlerini tanıttığı iki kıtayı birbirine bağlayan Türkiye’nin konumu itibariyle sahip olduğu simgesel kıymeti ve Belçika’da önemli boyuttaki Türk topluluğu, bu secimin yapılmasındaki diğer önemli nedenler olmuştur.”

 

Başkanın konuşmalarındaki özellikle Belçika’daki Türk toplumunun önemine değinmesi de dikkatimi çekti...

Kültürümüzle hep gurur duymuşumdur.
Ya bir türlü gurur duyamadığım, hiç hoşuma gitmeyen yanlarımız?

Biz millet olarak kendi kendimizi ne kadar tanıyoruz ve ne kendi milletimize ne kadar değer veriyoruz?

Bırakın değer vermeyi, özellikle de birbirimize verdiğimiz zararların vebalini nasıl ödeyeceğiz?
Siyasi kavgalarımıza ve ego savaşlarına ne zaman son vereceğiz?

Dünkü toplantıya girerken biraz gözlem yapma imkânı buldum.
Ah su yapmacıklı tavırlarımız..
Havalara girmelerimiz...

Ego savaşları...

Aklıma hemen Hz. Mevlana’nın su sözleri geldi;

Ey gönlüm, düşüncelere karsı uykuya dal! Düşünceleri gönlünden at gitsin.
Çünkü düşünce gönüle tuzaktır.

Cenâb-ı Hakk’ın huzuruna her şeyden ayrılmadan, her şeyden kurtulmadan gitme!
Bu sana yakışmaz!