İşten çıkarılmanın ne olduğunu yaşayarak bilenlerden biriyim.
Emekli oluncaya kadar her gün gazeteye giderken, ‘şimdi muhasebeden çağırıp çıkışını’ verecekler duygusu ile çalışmak…
Mesleğimiz yıpratıcı, diğer tarafta da  işten çabucak atılan bir meslek gurubu üyesiyiz.
Buna rağmen gazeteciler; sendikaya üye olmadıkları gibi, kendi gazeteci örgütlerine de üye olmaktan kaçınırlar.  Hatta öyle ki, yanı başındaki arkadaşı işten atılır, gıkı çıkmaz. Sanki hiçbir şey olmamış gibi davranır.
Bugün bunu Eskişehir’de de yaşıyoruz.
Şehir Gazetesi’nden Tuğba  Koçal, Ramazan Çaylak  olmak üzere toplam 10 kişi asgari ücrete zam geldiği ve zarar gerekçesi ile işten çıkarıldılar.
Yine bize gelen duyumlarda da İki Eylül Gazetesi’nde de iki arkadaşımız  grafik bölümünden işten çıkarılmış. İstikbal ve Milli İrade Gazetesi’nden de grafik bölümden işten çıkarılan arkadaşların bulunduğu ifade ediliyor…
 
2015 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü nedeniyle, girişimde bulunarak TGS yöneticileri ve İstanul Şube yöneticilerini getirerek genç gazetecilerle buluşma olanağı yaratmıştım. Oturdular, konuştular, sendikalı olması için girişimde bulunduk. Ancak bir arkadaşın dışında sendikalı olan çıkmadı.
Aldığın  1300 lira olan asgari ücreti kaybetmekten korkup sessiz kalırsan, bilesin ki seni daha nice yıllar ‘işsizlik ve açlık’ yaşayacağın günlere şahit olacaksındır.
Genç gazeteci arkadaşlar, bu işten çıkarmalar karşısında ne düşünüyorsunuz. Hani habere birlikte giderken, işten çıkarılan arkadaşlarınız aklınıza gelecek mi?
Bilesin ki, siz olmadığınız sürece gazetelerin sayfalarında haberler yer almaz, köşeler dolmaz. Siz olmazsanız, sayfalar oluşmaz, grafikler çizilmez. Siz olmazsanız, matbaanın çarkları dönmez, gazete olarak çıkmaz.
Nasıl, haberlere birlikte gidiyorsunuz, dayanışma içinde oluyorsunuz; şimdi de birlikte olma zamanıdır…
Ne demiş şair Nazım Hikmet ‘Kerem Gibi’ adlı şiirinde…
“hava kurşun gibi ağır
bağır bağır bağır bağırıyorum....
koşun kurşun eritmeğe çağırıyorum...
 
o diyor ki bana:
— sen kendi sesinle kül olursun ey!
kerem gibi yana yana...
dert çok, hemdert yok
yüreklerin kulakları sağır...
hava kurşun gibi ağır...
 
ben diyorum ki ona:
— kül olayım kerem gibi yana yana.
ben yanmasam sen yanmasan biz yanmasak,
nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa..
 
hava toprak gibi gebe.
hava kurşun gibi ağır.
bağır bağır bağır bağırıyorum.
koşun kurşun eritmeğe çağırıyorum.....”