Dün Eskişehir basın tarihi için bir cümle kuruldu. O cümle, yıllardır kurulması ertelenen, kimi zaman fısıltıyla konuşulan, kimi zaman “şimdi sırası değil” denilerek ötelenen bir cümleydi: Eskişehir basın tarihinin ilk toplu iş sözleşmesi Eskişehir Haber Ajansı (EHA) ile imzalandı.
Bu cümle bir sonuç değil, bir başlangıç, bu cümle, yalnızca bir kurumun kazanımı da değil, bu cümle, Eskişehir’de basın emekçilerinin artık görünür olduğunun ilanı. Bu imza; emeğin, alın terinin ve mesleki onurun kağıt üzerinde tanınmasıdır. Yıllardır “fedakârlık” adı altında normalleştirilen güvencesizliğe karşı atılmış açık ve cesur bir adım. Ve her ilk gibi, cesaret istiyor. Dayanışma istiyor. Bu cesareti gösteren EHA emekçilerini tek tek her meslektaşımı yürekten kutluyorum. Ayrıca, çalışanlarının yanında durarak, "patronluğa" başka bir yerden bakılabileceğini gösteren imtiyaz sahibi Melih Turan’a da teşekkür ediyorum. Çünkü bu ülkede “patron” kelimesiyle “emek” kelimesini aynı cümlede yan yana getirmek hâlâ kolay değil…Şunun da bilinmesi gerekir; Turan, yalnızca ekonomik bir sorumluluk altına girmedi, sendika karşıtı patronların baskılarına ve tehditlerine karşı çalışanının yanında olmayı seçti.
Bu noktada acı bir gerçeği de not düşmek zorundayız. Böylesine tarihsel bir gün, Eskişehir’de birçok gazeteci tarafından takip edilemedi. Çünkü meslektaşlarımız, patron baskısı nedeniyle bu imzaya tanıklık edemedi; haber yapamadı, fotoğraf çekemedi, kamuoyuna duyuramadı ve çalıştıkları gazeteler basın tarihinin bu ilk imzasına haber değeri vermemiş olacak ki sayfalarında yer verdi! En köklü gazetelerimiz bile bunu görmezden geldi. yine gördük ki; ne zaman konu gazetecinin hakları olsa, gazete patronları kör, sağır, dilsiz oluyor… Konu gazetecinin hakkı olunca gazeteler bir türlü yazamıyor! Bu bile başlı başına neden sendikal mücadele verdiğimizin kanıtıdır. Gazetecinin gazetecilik yapamadığı bir yerde, sorun bireysel değil yapısaldır.
Evet biliyoruz gazetecilik; çoğu zaman karşılığını almadan üretmektir, yıllardır bize hep aynı cümle söylenir: “Şimdi sırası değil.” Ama dün atılan imza ile o cümleyi tersine çevirdik: "Emeğimizin karşılığını almanın tam zamanıdır!" dedik.
Tekrar söyleyelim; dün atılan bu imza, yalnızca bugünü kurtarmak için değildi. Bundan sonrası için sorumluluğumuz daha büyük. Hedefimiz ise çok net: Eskişehir’de bu sözleşmenin istisna değil, örnek olması. Başka haber merkezlerinin, başka basın emekçilerinin de “yalnız değilim” diyebilmesi. Sendikal örgütlülüğün korkulacak değil, güvenilecek bir zemin olduğunu göstermek.
Belki yol uzun.
Belki engeller çok.
Ama bu yola çıkıldı…
Bu adım, yarın başka meslektaşlarımıza cesaret verecek; daha adil, daha insanca, daha umutlu bir gazeteciliğin kapısını aralayacak. Ve biz, bu kapının kapanmasına izin vermeyeceğiz. Darısı tüm basın emekçilerinin başına.