Cumhuriyet Halk Partisi Eskişehir Bilişimden Sorumlu İl Başkan Yardımcısı Halil Sarıgöz Köy Köy Enstitülerinin 80. yıl kuruluşu nedeniyle yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi; "Öncelikle herkese merhaba, bilişimden sorumlu il başkan yardımcısı olmama rağmen bu konuda yazmayı istedim çünkü eğitimini tarih bölümü üzerine sürdüren bir üniversite öğrencisiyim.
KÖY ENSTİTÜLERİ…
Bugün 17 Nisan… Türk Eğitim, kültür ve sanat devriminin 80. Yıl dönümü… Türk Devrimi diye özellikle vurguluyorum çünkü Köy Enstitüleri gerçekten büyük bir atılım… Fikir, plan ve proje olarak tamamen Türkiye’ye ait olan bu atılım %80’i köylerde yaşayan ve halkımızın çoğunluğunun okuma yazma bilmediği 1940’lı yıllarda, Cumhuriyetimize her alanda çağ atlatmış, Anadolu da ki köylü çocuğun geleceğin aydını olmasını sağlamıştı.
Bu çağdaş eğitim projesi bugün 80. Yılında bile hala unutulmadı ve unutulmayacak.
Köy Enstitüleri neydi bu enstitüler?
Kimilerine göre komünizm propagandası yapan derhal kapatılması gereken şeytani bir kurum, kimilerine göre kadın-erkek eşitliğini sağlamak isteyenlerin öğrencilere bunları aşıladığı ahlaksızlık yuvası din düşmanı bir kurum…
Peki aslında neydi bu enstitüler?
Yazar A. Özgür Türen, bu enstitülere “Bir Türk Rönesansı” diyordu. Gerçekten de dediği gibi modern Türk Devletinin temel taşıydı Köy Enstitüleri…
Öncelikle Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK “köylü milletin efendisidir.” Demişti… ATATÜRK bu sözüne gerçekten çok inandı. Ülkenin en ücra köşesinde kalmış köyünde bile şehirlerdeki olanakların olmasını istiyor ve bu yolda çabalıyordu. Bu yolda enstitülerin önünü açacak geçici çözümü hayata geçirdi. İlk önce askerliğini çavuş ve onbaşı olarak yapmış erlerden köy öğretmeni yetiştirilip, köylerine öğretmen olarak gönderilme projesini hayata geçirdi ve bu erlerden oluşan 85 kişi köylerinden çağırılıp şehrimiz Eskişehir’de altı aylık bir eğitime tabi tutuldular ancak Gazi bu hayalini göremedi…
17 Nisan 1940 yılında Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ döneminde, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali YÜCEL ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı TONGUÇ öncülüğünde memlekete, eğitimin ve okulun olmadığı köylere ilkokul öğretmeni yetiştirmek için açıldı Köy Enstitüleri, Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre, Köy Enstitülerinden 1946'ya kadar köylerdeki öğretmen açığını kapatan 16.400 kadın ve erkek öğretmen ile 7300 sağlık memuru ve 8756 eğitmen yetiştirildi.
Enstitüler, memleketin tarıma elverişli, enstitü için gerekli yüzölçümüne sahip 21 bölgesinde kuruldu…
Tamamen “yerli ve milli” bir proje olan bu enstitüler, öğrencilerine sadece teorik dersler vermiyordu, dersler sadece okuma, yazma ve dört işlem gibi temel bilgilerden ya da sadece “Türkçe, Matematik, Tarih, Fizik…” gibi derslerden de ibaret değildi yani eğitim ezbere dayalı değildi… Enstitülerde teorik derslerin yanı sıra yaşamın her yerinde öğrencilerin işine yaracak, karşısına çıkacak “Fidancılık ve Ağaçlandırma, Sütçülük, Yurt Konserveciliği, Meyvacılık, Arıcılık, Tarla Ziraatı, Tavukçuluk, İpek Böcekçiliği, Demiryolları” gibi uygulamalı dersler de veriliyordu. Çiftçilik yapıyordu öğrenciler ziraati öğreniyordular, marangozluk ve ustalık sanatını kavradı öğrenciler inşaatı öğreniyordular, zaten her öğrenci kendi okulunu kendi yapabilecek düzeyde bir eğitim gördüler. Enstitülerde öğrenciler “kitaba deftere dayalı öğretim yerine iş için, iş içinde eğitim” felsefesiyle yetiştirildiler.
Yalnızca eğitim alanında devrim yapmadı Köy Enstitüleri… Kültür ve sanat alanlarında da Cumhuriyet tarihimizde büyük bir devrim yaptılar… Bu Enstitülerde Dünya Klasikleri Türkçeye çevrildi, öğrenciler her sene en az 25 kitap okumakla yükümlüydü. Öğrenciler pek çok enstrüman çalabiliyordu… Üstelik Aşık Veysel gibi bir üstad’dan saz dersi alıyorlardı… Sadece öğrencilerden kurulu orkestraları bile vardı… Dünyaca ünlü şairlerin şiirlerini okuyor, kendi şiirlerini bile yaza biliyorlardı. Bu öğrenciler tiyatro oynuyorlar, konserler veriyorlardı…
Bu eğitimler sayesinde köy çocuklarının, yarının aydın kesimi olması yolunda önemli adımlar atılıyordu. Bir Köy Enstitüsü öğrencisi gerek zirai alanda, gerek eğitim alanında, gerek sosyal ve kültürel alanda farkını ortaya çıkarabiliyordu üstelik bunlar Anadolu da 40’lı yıllarda oluyordu… Fakir Baykurt, Ümit Kaftancıoğlu, Talip Apaydın, Mahmut Makal, Mehmet Başaran, Pakize Türkoğlu, Hatun Birsen Başaran, Ali Dündar, Mehmet Uslu ve Dursun Akçam gibi önde gelen yazarlar ve düşünürler bu okullarda yetiştiler…
Yani sizlerin de anlayacağı üzere bu okullar, gelenek ve görenekleri hiçe sayan, Müslüman mahallesinde salyangoz satan, topluma zararlı kurumlar değildiler. Bu okullar memlekete faydalı bireylerin, öğretmenlerin yetiştiği, köylünün ve çiftçinin zararını değil faydasını gördüğü büyük bir devrimdi…
Ne oldu sonra?
İstemediler, gelişen kendi işini kendi gören bir Türkiye istemediler…
Önce Öğretmen Okuluna dönüştü daha sonra 1954 yılında Demokrat Parti iktidarında tam anlamıyla kapatıldı Köy Enstitüleri…
Ülkemizin geçirdiği bu zor günleri bir an önce atlatmasını temenni eder, herkese sağlıklı ve mutlu günler dilerim."