Bugün yaşanan krizin temellerinin 80’li yıllarda atıldığına dikkat çeken Akın, “24 Ocak 1980 kararları ve sonrasında getirilen hukuki altyapısı olmayan düzenlemelerin hayata geçirilmesi ile piyasa düzenleyici ve üretim yönlü kamu iktisadi teşekkülleri korumasız bırakıldı ve özelleştirme adı altında yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çekildi. Üretim yerine İthalata destek verildi. Kamu kurumları işlevsizleştirildi. Kooperatifler güçsüzleştirildi. Çiftçi desteklemeleri azaltıldı. Sanayileşmede tarımsal sanayi ihmal edildi.” şeklinde konuştu.

 Covid19 Pandemisinin; gıdanın, toplumsal yaşamda ve ülkeler arasındaki ilişkilerde ne kadar önemli yer tuttuğunu gıda üreticisi olmanın ve ülke ihtiyacını karşılıyor olmanın önemini gösterdiğini aktaran Akın, “Ülkemizde 2018-2021 yılında başlayıp hala devam eden Ekonomik kriz ve  Rusya –Ukrayna savaşı Tarım sektörümüzü daha çok boyutlu ve ciddi bir krize sürüklemiştir. Üretim girdilerindeki çok yüksek maliyet artışları üreticinin üretimden çekilmesine neden olacak boyuta ulaşmıştır” diye konuştu.

Tarım ve gıda sektörü “milli güvenlik sorunu”dur

Türkiye’nin gıda krizlerine açık olduğuna dikkat çeken Akın, “Tarım doğa koşullarına duyarlı üstü açık bir fabrikaya benzer. Korunmalı, sürdürülebilirliği sağlanmalı, desteklenmeli ve planlanması yapılmalıdır.” dedi. Tarım ve gıda sektörünün “Milli Güvenlik Sorunu” olarak ele alınması gerektiğini belirten Akın, “Tarım ve gıda, uluslararası tekel ve yerli işbirlikçilerinin insafsızlığına bırakılmamalıdır. Politika oluşturulmasında mesleki odaların, sendikaların, üretici ve tüketici kooperatiflerinin, ekolojik örgütlerin, yerel yönetimlerin, tüzel kuruluşların görüşleri dikkate alınmalıdır.” ifadelerini kullandı.

Ne yapmalı

Hamza Yaşar Akın, Eskişehir Tarım Platformu bileşenleri olarak yaşanan ve yaşanması muhtemel sorunların çözümü olarak önerilerini ise şöyle sıraladı: “Tarımsal girdi maliyetlerinin düşürülmesi, tarım ve gıda ürünlerinin enflasyonist etkilerinin önlenmesi için bilimsel ekonomi temelli maliye ve hazine politikaları uygulanmalı, T.C. Merkez Bankası’nın bağımsızlığı sağlanmalıdır. Tarım ve gıdada kamucu tarım politikaları uygulamalarına geçilmelidir.

Tarımsal KİT’ler yeniden açılmalıdır. Tarım sektöründe planlı kalkınma gündeme gelmeli; arazi kullanım planlaması, makro ve mikro tarımsal üretim planlaması, sulama planlaması, eğitim-istihdam-yatırım planlaması ivedilikle yaşama geçirilmelidir. Tarım Bakanlığında yeni bir yapılanmaya gidilmeli, liyakata dayalı görevlendirmeler yapılmalıdır. Tarım Bakanlığı Eğitim-Uygulama modeline dönmelidir.

Tarım alanları, çayır ve meralar, zeytinlikler, orman alanları tavizsiz korunmalı, rant amaçlı yapılaşmaya açılmamalı, turizm, enerji, maden şirketlerine peşkeş çekilmemelidir. Rusya ve Ukrayna savaşı sebebiyle Tahıl ve yağlık bitki ekiliş alanlarında ülkemiz gıda ihtiyacını karşılayabilmek için en az 5 yıllık ithalat ve üretim planlaması yapılmalıdır. Hayvancılığın geliştirilmesi ve üretimin artırılmasına yönelik desteklemeler ve yeni yatırımlar için teşvik sistemi uygulanmalıdır. İthalata yönelik uygulamalar kısıtlanmalıdır. Tarımsal üretim için kullanılacak krediler düşük faizli olmalıdır. Maliyetlerin artmış olması nedeniyle kredi limitleri artırılmalıdır. Çiftçi zamanında kredilenebilir olmalıdır. Ödenemeyen çiftçi borçlarına yönelik uzun vadeli düzenleme yapılmalı veya af çıkarılmalıdır. Küçük aile işletmeleri desteklenmeli, üretim, işleme ve pazarlama alanlarında kooperatifçilik desteklenmelidir. Topraksız tarım emekçilerinin (göçer –mevsimlik işçiler) sosyal, ekonomik sorunları çözülmeli. Çocuk işçi ve Emek sömürüsüne son verilmelidir. İklim değişikliğinin yaratacağı etkiler göz önünde bulundurularak yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının kullanımına yönelik eğitim ve doğru su kullanımını sağlayacak ekipmanların temininde destekler sağlanmalıdır.”

Editör: Mustafa YILDIRIM