Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencilerinin mezuniyet törenine davet edilmeyen Tabip Odası Başkanı Akif Aladağ, genç meslektaşlarına bir mektup yazarak seslendi.

Mektubunda genç meslektaşlarının mezuniyet törenine katılarak konuşma yapamadığını bu sebeple bir mektupla seslenmek istediğini söyleyen Aladağ, mevcut durum hakkında konuşarak, genç doktorlara önerilerde bulundu.

Aladağ, mektubunda şu satırlara yer verdi: “Sevgili Meslektaşlarım, Sizlere bu konuşmayı mezun olduğunuz fakültenin tören salonunda, ışıltılı güzel gözlerinize bakarak yapmayı çok isterdim. Ancak son birkaç yıldır koparılan ilişkimizin nedenlerini birçoğunuz zaten biliyorsunuz. Tabip odası aktivisti olmanın, en temel hakkınız olan eğitim hakkını savunmak için basın açıklaması gibi yasal bir eylemde görünmenin bile mezun olduktan sonra atanamama sebepleri arasında olması, bunu açıklamaya yeterlidir sanıyorum.

Tıp fakültesinden mezun olup meslek hayatınıza atıldığınız bugün, doktor unvanı aldığınız, beyaz önlüklerinizle kara ölüme karşı savaşa başladığınız gündür aynı zamanda. Eski günlerinizden farklı olarak artık yetkili, karar veren, yöneten ve sorumluluk alan olacaksınız bu andan itibaren. Hepinize bu çok zor ama bir o kadar da gururlarla dolu yolculuğunuzda başarılar ve kolaylıklar diliyorum.

Sevgili Meslektaşlarım, 1980’lerde başlayan 2000’li yıllarda ivme kazanan sağlığın özelleştirilmesi programı ya da bilinen adıyla “sağlıkta dönüşüm programı”ndan, öğretim üyesinden öğrencisine kadar tıp fakültelerinin de etkilenmemesi kaçınılmazdı. Fakülteler artık eğitim veren, hekim yetiştiren bilim yuvası olmaktan ziyade, kâr eden ticari kuruluşlara dönüştürüldüler maalesef. Piyasanın rekabet sağlamak, ucuz emek gücü oluşturmak için fakülte sayısını 92’lere, öğrenci sayısını 75.000’lere, kontenjan sayısını 13.000’lere çıkarması, buna karşılık fizikî mekân ve laboratuar yetersizliği, sinevizyon yoluyla eğitim verilmesi, toplam 13.000 öğretim üyesinin bir kısmının yarı zamanlı, bir kısmının tam zamanlı çalışması, temel bilimlerde öğretim üyesi eksikliği, klinik bilimlerde nitelikli öğretim üyelerinin önemli kısmının özel sektöre veya vakıf üniversitelerine gidişi, içinde çok değerli bilim insanlarının olduğu yüzlerce meslektaşımızın barış dediği için KHK ile görevlerinden uzaklaştırılmaları, kalan bir avuç fedakâr, idealist hocamızın çabaları ile eğitimin sürdürülmeye çalışılması ve tabii salgın gibi yayılan ve öğrenci, asistan, öğretim üyesi dinlemeyen şiddet dalgası.

Bu liste böyle uzar gider. Ama bu mutlu gününüzde bunlardan bahsederek mutluluğunuza, idealizminize, çalışma şevkinize gölge düşürmek istemiyorum, güzel şeylerden bahsetmek istiyorum. Güzel olan nedir biliyor musunuz? Tüm bu koşullara rağmen mesleğimizin kendisidir. Kucağınıza doğan bir bebeğin ağlama sesi, annenin mutluluğu, herkesin umudunu kestiği bir hastayı sağlıkla taburcu etmek, zor bir ameliyattan sonra hasta yakınlarına mutlu haberi vermek, yaşam ile ölüm arasındaki ince çizgide, yaşam adına savaşmak ve kazanmak. Başka hangi şey bir insanı bu kadar mutlu eder ve bu kadar güçlü kılabilir?

Dünya Sağlık Örgütü, Anayasası’nda sağlığı şöyle tanımlar: “Sağlık sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, bedence, ruhça ve sosyal yönden tam iyilik halidir.” Bu tanımda bedence ve ruhça iyilik hali sağlığın bilinen yönüdür.“Sosyal yönden tam iyilik hali” yeni ve açıklanması gereken bir kavramdır. Bu kavramı açıklayabilmek için sağlığın sadece kişisel bir olgu olmadığını, toplumsal yönünün de bulunduğunu belirtmek gerekir. Kişinin sosyal yönden tam iyilik halinde olmasının ön koşulu sosyal yaşantısının da sağlıklı olmasıdır. Çalışma ve yaşam güvenliğinin sağlanamadığı, iş bulma olanağının bulunmadığı, gelir dağılım dengesizliğinin yarattığı huzursuzluğun giderilemediği toplumlarda, kişinin tam iyilik halinde olması ise olanaksızdır. İyi hekimlik değerlerini savunan bir örgütün bireyleri olarak sizlere tavsiyem, bu tanıma uygun olarak; görev yaptığınız her yerde ve her  koşulda, halk sağlığının temeli olan koruyucu hekimliğe öncelik vermeniz ve insanların sosyal yaşamlarına dokunmanın iyi hekimliğin gereği olduğunu unutmamanız olacaktır.

Konuşmama burada son verirken sizlerden iki ricam olacak; Birincisi, gittiğiniz her yerde meslek örgütünüz olan Türk Tabipleri Birliği’ne ve illerde ona bağlı olarak görev yapan tabip odalarına sahip çıkmanız, üye olup aktif olarak çalışmak için çaba göstermenizdir. Destek verdiğiniz odanız ve meslektaşlarınız, bu zor mesleği icra ederken aynı zamandasizin sığınacak limanınız ve güç kaynağınız olacaktır.

İkinci ricam, bizim için çok önemli ve yol gösterici olan meslek andımız, bilinen ismiyle “Hipokrat Yemini” hakkındadır. Sizden son yıllarda çeşitli mezuniyet törenlerinde değişik şekillerde okunan ve özünden uzaklaştırılan yeminimizi, Dünya Tabipleri Birliği tarafından Ekim 2017’de günümüz tıp etiğine uygun hale getirilerek yeniden yazılmış haliyle okuyarak mesleğe başlamanızı rica edeceğim. Hepinizi saygıyla selamlar mesleğinizde başarılar dilerim. Yolunuz her zaman açık olsun.”

Editör: TE Bilişim