Ak Parti Büyükşehir Belediye Başkan adayı Burhan Sakallı lasman toplantısında konuştu. 

Sakallı'nın konuşmasından öne çıkanlar şöyle; 

Cumhuriyetin “muasır medeniyetleri aşma” iddiasını sahiplenmiş bir parti olarak AK Parti, bildiğiniz gibi, şehirlere büyük önem veriyor. Çünkü medeniyet dediğiniz şey, özünde, şehirdir. Şehirlileşmeden medenileşilemez.

AK Parti dönemi, Türkiye’de şehirlerin yükseliş dönemi oldu. Birkaç istisna hariç, Türkiye’nin bütün şehirleri, 16 yıl önceki halleri ile kıyaslanmayacak kadar değişip geliştiler. Dünyanın bir tür “şehirler demokrasisine” doğru yol aldığı dikkate alınırsa, Ak Parti dönemindeki bu şehirleşme anlayışının Türkiye’ye kattığı değer, zamanla daha iyi anlaşılacaktır.

“Yeni nesil belediyecilik” dediğim zaman yadırgandı. Hâlbuki yeni nesil belediyecilik o kadar da yeni değil. Avrupa’da, Birleşik Devletler’de, Japonya’da, uzun süredir belediyeler, şehrin neredeyse her şeyinden mesuller. Birçok ülkede esas önemli politik aktörler ya belediye başkanları veya belediye başkanlığından sonra merkezi siyasete atılmış isimler. Benim “yeni nesil belediyecilik” dediğim de, AK Parti tarafından yıllardır tatbik edilmeye çalışılan belediyecilik anlayışı.

Sözünü ettiğim anlayışı içselleştirmiş ve bir adım ileri götürmeye niyetli olarak Eskişehir’e talip oldum. Eskişehir’e ve Eskişehirlilere güvenerek.

Eskişehir, uzun tarihi boyunca hep önemli bir şehir oldu. Osmanlı’nın genç Türkiye Cumhuriyetine miras bıraktığı önemli şehirlerden biriydi Eskişehir. Daha önce iki başkent arasında bir şehirdi, güneyinde Selçuklulara başkent olmuş Konya, batısında Osmanlı başkenti Bursa. Ankara Cumhuriyetin başkenti olunca, üç yanı başkentlerle çevrili bir şehir oldu Eskişehir.

Normal şartlarda, üç yanında böyle önemli merkezler bulunan bir şehrin yıldızının sönmesi, kasabalaşması, tarih sahnesinden çekilmesi gerekir. Ama Eskişehir bu kadere boyun eğmedi. Direndi. Sadece hayatta kalmakla da yetinmedi, her badireden, yaratıcı çözümler üreterek, güçlenerek çıktı.

Benim yeni nesil belediyecilik gibi iddialı bir anlayışla sahneye çıkmaya cesaret etmemin arkasında da, Eskişehir’in tarih boyunca sergilediği başarı yatıyor. İddialı olabiliriz, çünkü Eskişehir’iz. Daha önce defalarca başardık, yine başarabilir, dünyaya örnek olabiliriz.

Eskişehir, demiryollarının kavşağında olması sebebiyle erken sanayileşen bir şehir. Demiryollarının önemini kaybetmeye başladığı dönemde, bir üniversite talep etmiş olan bir şehir. Genç Cumhuriyetin İzmir’e bile üniversite kurmakta tereddüt ettiği bir dönemde, bu şehir üniversite talep etmiş. Sonrasını biliyorsunuz, üniversite Eskişehir’i değiştirdi, güçlendirdi. Türkiye’nin bütün şehirleri üniversite talep etmeye başladılar.

Sonra bu şehir bağrından Eskişehirspor’u çıkarttı. Türk futboluna ambargo koymuş ve koyduğu ambargo ilanihaye sürecekmiş gibi görünen İstanbul kulüplerine başkaldırdık. Bütün Anadolu peşimizden geldi.

Eskişehir böyle öncü bir şehir ve benim de iddialı bir biçimde aday olmam, şehrimizin bu karakteri yüzünden.

Çünkü sadece futbolda değil basketbol, voleybol, hentbol gibi branşlarda da ve üstelik Avrupa’da mücadele eden bir Eskişehirspor hayal edin. Her hafta birkaç maç yapılan bir Eskişehir. Yılda onlarca uluslararası maç yapılan bir Eskişehir.

Öyle bir Eskişehir hayal ediyorum.

Hatırlarsanız Eskişehirspor, uzun bir aradan sonra, İskoçya takımı St. Johnstone ile Avrupa kupalarında eşleşti. Avrupa’da Türkiye’yi yıllardır temsil eden takımların birçoğu, böyle bir maçta seyirci bulamıyor ama Eskişehirspor, yazın ortası denebilecek bir mevsimde, dolu tribünlere oynadı. Asıl önemlisi şu ki, Eskişehir’e havayolu ulaşımı olmadığı, demiryolu ulaşımı da o dönemde kesilmiş olduğu halde, binlerce İskoç taraftar Eskişehir’e geldi. Burada gördükleri misafirperverlik karşısında, birkaç yüzü bir hafta süreyle Eskişehir’de kaldı, kendilerini misafir edenlerle birlikte rövanş maçı için ülkelerine gittiler.

Eskişehir’in farkı, Eskişehir’i etrafındaki tarih dolu şehirlere rağmen ayakta ve hayatta tutan şey, bu sosyal dokusudur. Başka şehirlerde yabancı takım taraftarları düşmanca bir muameleyle karşılanırken, burada misafir muamelesi gördüler. Sonra da Eskişehirspor’u FIFA Fair Play ödülüne aday gösterdiler.

Yeni nesil belediyecilik anlayışına bile ihtiyaç yoktu aslında. Eskişehir’in ve Eskişehirspor’un bu farkı üzerinden Eskişehir’e muazzam bir uluslararası değer kazandırılabilirdi. Dünya basınında Eskişehir’den övgüyle, bir örnek olarak söz edilmesi sağlanabilirdi. Ne yazık ki bu fırsatı değerlendiremedik.

Eskişehir bugün Türkiye’nin vazgeçilmez değerlerinden biri. Ama biz onun asıl, Avrupa’nın önemli değerlerinden biri olmayı hak ettiğini düşünüyoruz.

Sadece bir örnek olarak söyleyecek olursak, Eskişehir’in hamamları, kaplıcaları var. Eskişehirlilerin gurur duyduğu hamamları, kaplıcaları, şifalı suyu var. Avrupa’nın yaşlanmış nüfusunun da şifaya ihtiyacı var. Türkiye, geniş bir coğrafyanın şifa merkezi haline geldi son yıllarda malumunuz. Sağlık hizmeti ihracatı diyebileceğimiz kalem, her yıl büyük bir hızla büyüyor. Çünkü aynı hizmetler Avrupa’da Türkiye’dekinden çok pahalı, doğumuzdaki ülkelerde ise yeterli kalitede üretilemiyor. Yaşlanmış ve sağlık hizmeti talebi artmış olan Avrupa’da, sağlık sigortası kurumları için, hastaların Türkiye’ye gönderilmesi daha ekonomik oluyor.

Kafamda bir takım fanteziler var da o fantezileri hayata geçirmek için Belediye Başkanlığına heves etmiş değilim. Eskişehir’in mevcut değerlerini değerlendirmek, bu yolla şehrimizi dünyaya entegre etmek gibi bir hayalim var. Bu hususta da, az önce dediğim gibi, Eskişehirlilere güveniyorum. Önleri açılırsa, yanlarında olunursa, yol gösterilirse, hamamlarımızın ve kaplıcalarımızın uluslararası bir değer haline getirilmesi konusunda kısa sürede yol alınabileceğini düşünüyorum.

Benim fantezilerim yok. Eskişehir’de zaten var olanı, mevcut olanı değerlendirmek için tüm imkânlarımız seferber edeceğim. Eskişehir kendi imkânlarıyla havacılık sektöründe önemli bir üstünlük mü sağlamış, bunu teşvik etmek, sektörün Eskişehir’den sorulur hale gelmesini sağlamak için ne gerekiyorsa yapacağım. Eskişehir’in fanteziye ihtiyacı olduğunu da düşünmüyorum. Yazılıkaya’dan Nasreddin’e, Yunus’a, sayısız tarihi değerimiz var. Osmanlı’nın kuruluşundan Milli Mücadelenin can alıcı sahnesi olmaya…

Ama bizim asıl önemli gücümüz beşeri sermayemiz. Bu ülkede uzun yıllar boyunca Üniversite-sanayi işbirliği konuşuldu, üniversite-belediye işbirliği konuşulmadı. Eskişehir bu konuda da öncü olacak. Üniversiteler, belediyenin vazgeçilmez bir paydaşı olacak. Bu şehri farklı kılan değerlerin pek çoğu üniversiteler tarafından imal edildi. Mesela Eskişehir Türkiye’nin engelliler eğitim merkezi idi. Bu konudaki tekelimizi kaybediyoruz.

Biz yokken de bu şehir vardı. Bugünkü TÜLOMSAŞ'ın temellerini oluşturan cer atölyeleri Cumhuriyet öncesi dönemde kuruldu. Şeker fabrikaları, teyyare fabrikası biz yokken kuruldu. İlk tramvay hattı diyebileceğimiz dekovil Cumhuriyetin henüz ilk yıllarında çalışmaya başladı. Biz yokken yapıldı. İlk yerli otomobil Devrim, ilk lokomotif Karakurt ve biz yokken doğdu Eskişehirspor... Çünkü bütün bunları bu şehir yaptı. Bu şehrin insanları Eskişehirliler yaptı.

Benim Eskişehir’e vaadim, bir orkestra şefi olmak. Şehrin her değerini bir enstrüman olarak düşünürsek, onların kendi başlarına, her birinin güzel bir şeyler çalmalarıyla bir ahenk yakalanmaz. Her biri diğerini destekler, bir şarkıyı seslendirirse ortaya ekstra bir değer çıkar.

Editör: TE Bilişim