TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Eskişehir Şubesi yönetim kurulu Adıyaman depremi sonrası yazılı bir açıklama yaparak depremin bir doğa olayı olduğunu vurguladı.

Gündelik hayatımızın bir parçası olan bu doğa olayı gerçeği kabul edilmeli ve bu gerçeklik kabullenilirken, müspet bilimin ve mühendisliğin gerekleri de atlanmaması gerektiği vurgulanan TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Eskişehir Şubesi yönetim Kurulu’nun konuyla ilgili yazılı açıklaması şöyle:

“Deprem nedeniyle yaşanan can ve mal kayıplarını ‘kadere’ bağlayarak sorumluluktan kaçıp kurtulma anlayışı doğru değildir. Yaşanan her afetten sonra sık sık yapılan ‘yara sarma’ anlayışının dışında bilimin, tekniğin, mühendisliğin ve aklın gerektirdiği işlerin yapılması öncelikler arasında yer almalıdır. Yapılarımızın deprem riski taşıması değil deprem güvenliği olacak şekilde üretilmesi gerekir. Bu anlayış doğrultusunda alınacak önlemlerle deprem zararlarını kabul edilebilir sınırlara indirmek mümkün olabilir.

24 Nisan 2018 tarihinde Adıyaman ili Samsat ilçesinde saat 3:34’te 5.4 büyüklüğünde ve 13.4 km derinliğinde bir deprem kaydedildi (Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü). Sonrasında da 1.0 ile 3.6 arasında değişen artçı sarsıntılar yaşandı. Depremin etkisiyle ilçe merkezi ve köylerdeki bazı binalarda hasar oluştu ve 39 vatandaşımız yaralandı.

Ülkemizi, kentlerimizi, yapılarımızı depreme karşı hazırlamanın üç temel yolu bulunmaktadır. İlki mevcut yapı stokunun iyileştirilmesi, onarılması ve güçlendirilmesidir. İkincisi yeni yapılacak olan yapıları; bilimin, tekniğin ve mühendisliğin ortaya koyduğu ilkeleri yapı üretim sürecinin içine sokmaktır. Bu nedenle proje üretim sürecinden başlayarak yapı üretim sürecinin tüm evreleri alanında yetkin mühendisler tarafından denetlenmelidir.

Bilimin, tekniğin ve insan yaşamının dikkate alındığı bir kentleşme ve yapılaşma yerine, kişi ve grup çıkarlarına dayalı bir yapılaşma anlayışı kentlerimizi yaşanmaz bir hale getiriyor. Ormanlar, ağaçlar, yeşil alanlar, su havzaları, park ve bahçeler yok edilerek kentlerde boş alan bırakılmıyor. Kentlerimiz, küresel iklim değişikliklerinin etkisi altına sokularak olası afetlere açık hale getiriliyor. Üzülerek belirtmeliyiz ki güvenli yapı ve yaşanabilir bir çevrenin yaratılması gerek iktidar gerekse yerel yöneticilerin öncelikleri arasında yer almıyor.

Bugün kentlerimiz, deprem afetinin yanında insan eliyle yaratılan dört yeni afetle karşı karşıya bırakıldı.

-Sel ve su baskınları doğal bir hal aldı, afete dönüştü.                       

-Isı adaları oluştu iklim değişti.

-Hava düne göre çok daha fazla kirlendi.

-Kentsel dönüşüm uygulamaları sosyal ve toplumsal sorunları artırdı.

Kentlerimiz bu afetleri yaşıyor, daha da yaşayacak.

Afet, bir doğa olayının kendisi değil doğurmuş olduğu sonuçlardır. Doğanın kendi kuralları her zaman işleyecektir. Önemli olan yaşanacak olayları afete dönüştürmeyecek yapıların üretilmesi ve sağlıklı bir çevrenin yaratılmasıdır.

Kentlerimiz depreme hazırlıklı değil ve acilen bir eylem planı gerçekleştirmeliyiz.”

Editör: TE Bilişim