TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Eskişehir Şube Başkanı Deniz Kılıç, “Eskişehir ve büyük şehirler başta olmak üzere kentlerimiz doğal afetlere karşı duyarlı olmadığı gibi hazırlıklı da değildir” dedi.

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Eskişehir Şube Başkanı  Deniz Kılıç 17 Ağustos Marmara Depremi ve imar affına ilişkin açıklamalarda bulundu.  Tepebaşı Belediyesi’ne ait Gökkuşağı Kafe’de gerçekleşen toplantıda konuşan Başkan Kılıç 17 Ağustos Depremini unutmadıklarını belirterek, “İnşaat Mühendisleri Odası olarak deprem gerçeğini unutmadık, unutmayacağız.17 Ağustos 1999 Gölcük ve 12 Kasım 1999 Düzce depremleriyle ortaya çıkan her acının yükünü kalbimizde taşıyoruz. Yapı üretim sürecinin asıl unsuru olan bir meslek Odası olarak, başta yerel ve merkezi düzeyde ülkemizi yönetenler olmak üzere; her kurum, kuruluş ve imza sorumluluğunu üzerinde taşıyan her insanın bu günlerde bir kez daha düşünmesini istiyoruz.Türkiye, bir deprem ülkesidir. Bir doğa olayı olan depremin afete dönüşmesi ve bu durumun bir türlü önlenememesi sorununana kaynağını oluşturuyor.İzlenmesi gereken tek yol; yapıların, mesleki derinliği olan, ahlakı ve etik anlayışı yüksek meslek insanları tarafından,mühendislik bilimine ve “DepremYönetmeliklerine”uygun olarak tasarlanması ve üretilmesidir.  Ayrıca standartlara uygun malzemeler kullanılarak etkili bir denetim mekanizmasının da uygulanması gerekmektedir” dedi.

DEPREMLERDEN GEREKEN DERSLER ALINMADI

 Depremlerden gerekli derslerin alınmadığını belirten Kılıç,Tarihsel süreç içerisinde Anadolu coğrafyası sayısız depremler yaşamış olmasına rağmen,17Ağustos 1999 Depremiyeni bir durummuş gibi depreme hazırlıksız olarak yakalanmış olmak başlı başına bir sorundu. 1999 yılına kadar yapılan uygulamaların pek bir işe yaramadığı acı bir tecrübeyle görüldü. Oysaki milat 1939 ErzincanDepremi olmalıydı. Bu depremde32 binden fazlainsanımızın hayatını kaybettiği, unutulmuştu. Oysaki milat 1966 Varto depremi olmalıydı,1971 Bingöl,  1976 Çaldıran-Muradiye,1983 Erzurum Aşkale,1992 Erzincan,1995 Dinar ve 1998 Adana Ceyhan Depremleri Milat olmalıydı. Peki, 17 Ağustos 1999 Gölcük Merkezli Depremle,12 Kasım 1999 Düzce Depremleri bir milat oldu mu? Bu sefer ders alındı mı? 1999 Gölcük ve Düzce Depremlerinin ortaya çıkardığı can kayıplarıve büyük ölçekli ekonomik kayıplar, her kurum ve kuruluşun konuyu yeniden düşünmesine neden oldu. Bu kapsamda yapı denetimi, nitelikli mühendislik eğitimi, mühendislik hizmetlerinin kalitesinin yükseltilmesi ve ilgili mevzuatlarülke gündeminin ilk sırasındakendisine yer buldu.Yapı üretim süreci bileşenlerinin görev ve sorumlulukları,  deprem öncesi, deprem sırası ve deprem sonrasında nelerin yapılması gerektiğine dair pek çok bilinmez, sorun olarak varlığını hissettirdi.  En azından İnşaat Mühendisleri Odası; deprem ve güvenli yapı üretilmesi konusunu, farklı boyutlarıyla birlikte geniş bir pencereden bakarak, sorunların kaynağını ve çözüm yollarını ortaya koydu. 1999 depremleri, yüzde 25 mertebesinde yapı stokunun kullanılmaz hale gelmesine neden oldu. Kaçak olarak yapılan yapılarla mühendislik hizmeti almadan üretilen yapıların oldukça fazla olduğu gözler önüne serildi. Depremden sonra görüldü ki, sorun sadece önlenemez veya önlenmeyen göç ve bunun getirdiği gecekondulaşmayla açıklanamayacak kadar büyük. Kaçak yapılaşmanın olağan sayıldığı ülkemizde, ağır hasarlı binaların arasında devlet daireleri, hastane ve okulların da bulunması; sorunun sadece bir imar sorunu değil, daha farklı boyutlarının olduğunu da açıkça ortaya koydu.  Sorun, depremin kendisi değil doğurmuş olduğu sonuçlardır” diye konuştu.

ÇOK SAYIDA BİNA YIKILACAK

Başkan Kılıç Yapı Denetim Yasasındaki eksikliklere değinerek, “Yapı Denetim Yasası’nda gerekli değişiklikler, ihtiyaç duyulan düzenlemeler yapılmaz ise, on yıl sonra aynı sorunlarla karşı karşıya kalınacak, olası bir depremde başta kamu binaları olmak üzere konutlar, işyerleri ağır hasar görecek, çok sayıda bina yıkılacak, can ve mal kayıpları yaşanacaktır” ifadesinde bulundu.

PLANLAMA VE KENTSEL DÖNÜŞÜM

Kılıç planlama ve kentsel dönüşüm konusunda ise şunlara değindi: “Nasıl ki 1999 depremleri yapı imalatı dinamiklerinin değişmesi ve yapı denetim sisteminin kurulması için bir milat olarak kabul edildiyse, 2011 Van Depremi de Kentsel Dönüşüm için milat olarak kabul edildi. 2011 yılında yaşanan Van depremine kadar büyük tepki alan kentsel dönüşüm proje ve uygulamaları kamuoyu nezdinde meşrulaştırılarak,2012 yılında 6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Kanunu ile yasalaştı. Hafif hasarla atlatılması gereken depremlerde dahi yapıların kullanılamaz hale gelmesi ve can kayıplarına yol açması, mevcut yapılardaki tehlikenin boyutunu gözler önüne sermektedir. Ülkemizde yaklaşık yirmi milyon yapı bulunmakta, ancak bu yapı stokunun ayrıntılı bir envanteri çıkarılmadığı için depremde bir bütün olarak nasıl bir davranış sergileyeceği bilinmemektedir. Bilinen, mevcut binaların % 67`sinin ruhsatsız, % 60’ının 20 yaşından büyük olduğudur. Bu veriler, kentsel dönüşüm projelerinin meşrulaştırılmasını ve kabul edilebilirliğini sağlamış, uygulama başlamıştır.Depreme karşı kentlerimizi, binalarımızı hazır hale getirmek iddiasıyla başlatılan kentsel dönüşüm projelerinin bu amaca ne kadar hizmet ettiği tartışmalı olmakla birlikte, kamu binalarının akıbeti ise belirsizliğini korumaktadır. “Riskli alan”, “riskli yapı” belirlenmesindeki adaletsizlik, keyfilik ve hukuksuzluk mağduriyetler ve hak kayıplarınayol açmaktadır. Depreme karşı yapı stokunu güvenli hale getirmek iddiasıyla başlatılan kentsel dönüşüm uygulamaları, yeni sorun alanları yaratmaktadır. Bütünlüklü bir planlama yerine parçacı bir anlayışla yapılar yıkılıp yeniden yapılmakta,dolayısıyla kentlerin topyekûn, tüm teknik ve sosyal altyapı sorunları ile birlikte iyileştirilmesi olanağını ortadan kaldırmaktadır.  Mevzuat, kentsel dönüşüm uygulamaları için temel beklenti olan sağlıklı ve yaşanabilir bir çevredegüvenli yapılarda oturmak anlayışını karşılayamamıştır.YIK-YAP anlayışı kentsel dönüşümün temel mantığı olarak karşımıza çıkmaktadır. Kentsel dönüşüm; sosyal adalet, sosyal gelişim, sosyal bütünleşme, tarihi ve kültürel mirasın korunması zarar azaltma ve risk yönetimi ile birlikte kapsamlı ve bütünleşik bir şekilde ele alınmalıdır.”

 PARA VE OY UĞRUNA HALKIN CAN GÜVENLİĞİ TEHLİKEDE

İmar Affını eleştiren Kılıç, “İmar Barışı denen bu afla, deprem güvenliği, mühendislik ve mimarlık mesleği hiçe sayılarak toplumun can ve mal güvenliği yapı sahibinin "beyanına" teslim edilmiştir. Su havzaları, dere yatakları ya da hazine arazilerine yapılmış kaçak yapılar da bu af kapsamına alınmıştır.  Ayrıca, tüm yasal kurallara uyarak onun bedelin ödeyen konut ve yapı sahipleriyle birlikte, işini doğru yapan mühendis ve mimarlar da cezalandırılmıştır. Değerler sistemi bir kez daha ayaklar altına alınmıştır. 17 Ağustos 1999 ve 2011 Van Depremlerinden bile hiçbir dersin çıkarılmadığı görülmüş, para ve oy uğruna halkımızın can ve mal güvenliği tehlikeye atılmıştır. Beyoğlu-Sütlüce’de kaçak olarak yapılmış olan bina yıkılmasaydı, çıkarılmış olan aftan yararlanarak yasal hale gelecekti.

Kılıç son olarak ise, “Eskişehir ve büyük şehirler başta olmak üzere kentlerimiz doğal afetlere karşı duyarlı olmadığı gibi hazırlıklı da değildir. Bu kapsamda: -Sel ve su baskınları doğal bir hal aldı, afete dönüştü. Isı adaları oluştu iklim değişti. Havalar düne göre çok daha fazla kirlendi. Kentlerimiz depreme hazırlıklı değil. Yeni inşaat ve kentsel dönüşüm uygulamaları sosyal ve toplumsal sorunları artırdı” dedi.

 

Editör: TE Bilişim