Yaşamak mı zor, yoksa yaşamı zorlaştıran insanlara katlanmak mı? Ne oluyor insanlara, insanlar daha yorgun, mutsuz, daha umutsuz ve karamsar. Ağlayarak gözümüzü açtığımız dünyaya mutluluğu arayan savaşçılar gibi devam ediyoruz. Koca bir orduyuz mutluluk için savaşan…

Sahi, hayat denen bu şey nedir; bizim dışımızda bir şey midir ki her geçen gün insanı yıpratıyor ve çoğu zaman daha da karamsar yapıyor.

Hayat aslında yaşamın ta kendisi ama gerçekte hayat bizi yormuyor. Bir rutini var kendine göre biz rutinin dışına çıktığımız da başlıyor savaş. Yaşamın kendi içinde oluşturduğu doğal kuralları delip geçtiğiniz de normal bir insan olmaktan çıkıyor ve hiç sevmediğiniz bir dizi karakterinin ta kendisi oluveriyorsunuz. Çoğu zaman istemeseniz bile birçok olayın başrolü siz oluyor ve sonra hedef haline geliyorsunuz. İşte bu noktada değişim başlıyor artık rutini bozduğunuz yaşamın içinde ayakta kalabilmek için “savaşmak” zorundasınız.

Yeni insanlar tanıdıkça ve hayatınıza insanlar kattıkça daha iyi anlıyorsunuz rutinin içinde yaşayan insanların değerini ve kıymetini. Çünkü rutinin dışı hep kavga ve gürültü… Hırslarının, egolarının esiri olmuş insanlarla dolu. Siz ne yaparsanız yapın olmuyor beyni ve aklı başka türlü çalışmaya alışmış insanlar karşısındakileri de öyle gördüğü için maalesef bir orta yol bulunmuyor. Düşünsel ve duygusal alt yapımızın eksikliğinden gelen zorlamalar ve dış etkenlerden dolayı uyum zorlukları yaşamamıza sebep oluyor ve biz buna “stres” diyoruz. Yani bizden enerjimiz alıp bizim posamızı çıkaran şeylere katlanarak buna hayat demeye devam ediyoruz.

Oysa hayat o kadar güzel anlamlı ki doğru yaşayabilen beyni kötüye değil de iyiye çalışan insanlarla dolu. Ve biz bu insanları ne kadar içimize katar ne kadar sahip çıkarsak o kadar güzel yol alırız bu hayat da. Kendimizi yapılması istenenlere değil de kendi karakterimize ve doğamıza göre biçimlendirmeyi öğrenmek ve bazı şeylere de “hayır” diyebilmek… İşte asıl mesele bence bu…

Hırslarımız yerine azmimizi, beklentiler yerine yapabileceklerimizi, gösteriş yerine doğallığı, karmaşa yerine sadeliği, kabul edilmeyi beklemek yerine işimizi doğru ve düzgün tam yapabilmeyi, sevgiyi, saygıyı hayatımızın merkezine koymayı, eğlenmeyi, gülmeyi ve yardımlaşmayı, duyarlı olmayı hayatımızın daha daha önlerine alabilirsek zorlanmadan hayat denen şeyi daha da yaşanabilir hale getirebiliriz…

Kavgadan, gürültüden savaşlardan kin ve nefretten uzak durursak birilerine kızdığımızda bile çabucacık unutabilirsek duygularımız daha insan olmaya başlar bence…

Aslında azıcık kendimizi dinlesek içimize dönsek ve bizi bu karmaşanın içine çeken hayatın içinden yalıtılıp kendimizi kendimize teslim etsek her şey daha kolay ve basit olacak.

Mutluluklarımızı doğallığa, sadeliğe ve küçücük şeylerden haz almaya indirgedik mi çok büyük sorunlar küçülecektir. Hayat bizle ve hissettiklerimizle güzel aslında bize bunu hissettiren her şeyin kıymetini bilmek lazım…