“Bakanlar Kurulu Başkanı olan Rauf Bey’den İstanbul’dan ateşkes anlaşması ile ilgili yazı geldiği konusunda 4 Eylül 1922 günlü bir tel yazısı almıştım…”

Efendiler ;

“Doğrudan doğruya bana gönderilen tel yazısında da, İtilaf Devletleri görevlilerine benimle görüşmelerde bulunmak yetkisi verdiklerinden, hangi gün nerede buluşabileceğim soruluyordu. Buna verdiğim cevapta da 9 Eylül 1922 günü Kemalpaşa’da görüşebileceğimizi bildirmiştim. Gerçekten dediğim gün ben Kemalpaşa’da bulundum. Ancak görüşmeyi isteyenler orada değildi. Çünkü ordularımız İzmir rıhtımında ilk verdiğim hedefe, Akdeniz’e ulaşmış bulunuyorlardı…

……  

Efendiler , Afyonkarahisar – Dumlupınar Meydan Savaşı ile ondan sonra düşman ordusunu büsbütün yok eden ya da tutsak eden kılıçartıklarını Akdeniz’e,  Marmara’ya döken savaşlarını açıklamak ve bunların niteliklerini anlatmak için söz söylemeyi yerinde görmem.

Her aşamasıyla düşünülmüş, hazırlanmış, yönetilmiş ve zaferle sonuçlandırılmış olan bu savaşlar Türk Ordusunun, Türk Subaylarının ve kumandanlarının yüksek güçlerini ve yiğitliklerini tarihte bir daha tesbit eden yüce bir eserdir. Bu eser, Türk Ordusunun,  özgürlük ve bağımsızlık düşüncesinin ölümsüz anıtıdır. Bu eseri yaratan bir ulusun çocuğu, bir ordunun Başkomutanı olduğum için sonsuz sevinçli ve mutluyum !! “ (NUTUK)

Mustafa Kemal 10 Eylül günü büyük bir coşku içinde İzmir’e girer.. Önce Valiliğe gider. Valinin odasına girdiğinde İngiliz Konsolosunun da Valinin yanında olduğunu görür. Gerisini yaveri Salih Bozok’un anılarından dinleyelim ;

“Bir iş için Paşa Hazretlerine bilgi vermeye içeri girdiğim zaman, Paşa ile Türkçe bilen İngiliz Konsolosu arasındaki şu konuşmayı işittim ;

-Vali Bey’den ne istiyorsunuz ?

-Tebaamız hakkında teminat almak istiyorum

-Yunanlılar buradayken daha mı emindiniz ?

-Evet

-Öyleyse Yunanistan’a gidiniz..

-İngiltere’ye de mi savaş ilan ediyorsunuz?

-İngiltere ile aramızda barış yapılmış mıdır ki harp ilan edip etmediğimizi soruyorsunuz ? Hem siz böyle şeyleri konuşmaya yetkili misiniz ki bunu bana soruyorsunuz ? Ben Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi ve Türk Orduları Başkumandanıyım. Her şeyi görüşmeye yetkim vardır. Sizin de böyle bir yetkiniz varsa görüşebiliriz, yoksa buyurunuz !

Paşa böyle deyince konsolosa kapıyı gösterdiler. İngiliz ve Fransız donanması limanda olduğu gibi, rıhtım da düşmandan geri alınan yerlerden kaçan Yunanlılarla mahşer halindeydi.

İngiliz konsolosu Hükümet konağını terk ettikten sonra biz de ikametgahımıza gelmiş bulunuyorduk ki limanda bulunan donanmada bir hazırlık başladı. İzmir’in içinde de bir kıyamet koptu.

Gemilerden kayıklar rıhtıma yanaşarak ne kadar ecnebi tebaası varsa onları alıyor gemiye götürüyordu. Konsolos, donanma komutanına Türklerin İngilizlere karşı da harp ilan ettiklerini söylemiş olmalı ki vaziyet vahim bir şekil almıştı. Bir taraftan ecnebiler harp gemilerine nakledilirken  öbür taraftan da donanma kumandanı tarafından bahriyeli subaylar Paşa’nın yanına gönderilerek bu mesele hakkında açıklama talebinde bulunuyorlardı. Ne konuşulduğunu bilmiyorum. Fakat verilmiş olan açıklamadan meselenin mahiyeti ve hakikati anlaşılmış olacak ki sükûnet sağlanarak her şey normal hale girdi. Paşa Hazretleri ile görüşmek üzere donanmadan gönderilen denizci subaylardan birisi Paşa’ya karşı o kadar sevgi ve hürmet duymuş ki, elini öpmek için müsaadelerini rica ettiğini işitmiştim… (Yaveri Atatürk’ü Anlatıyor- Salih Bozok'un Anıları)