Duygularımız giderek yapaylaşırken biz dünyanın herhangi bir yerinde takılı kalmış öylece etrafa bakıyoruz.

Anlamaya çalışıyoruz ya da anlamamaya…

Birliktelik potansiyeli taşıyan her kelimeye sırt çevirmemiz bu yüzden, çünkü korkuyoruz anlaşılmamaktan, anlaşılıp salak yerine konulmaktan, hayaller kurup yıkıma uğramaktan, güvenip, inanıp sonra arkadan çevrilen işleri izlemekten… den den den işte…

Bu yüzden öğrenilmiş çaresizlikle hareket edip filofobiye biraz daha yaklaşıyoruz.

Geçenlerde bir film izledim geçmişten günümüze değişen aşkları ve ilişkileri konu alıyordu. Her şeyde hemen eskiye döneriz, ya hep geçmişe özlem duyarız ya…

Duygular da daha kıymetli ve daha değerliymiş o yıllar da şimdi her şey küçük cam ekranın içinde elden ele geziyor sizi tanımayanlar bile sizinle ilgili her şeyi biliyor öyle bir hale geldik ki insanlar yaşamlarını paylaştıkça program yorumcuları gibi sohbetlerimiz baş  rolü oluyor hiç tanımadığımız insanlar.

Gelelim filme iki erkek, iki kadın biri günümüz ilişkisi diğeri altmışlı yıllarda her şey o kadar farklı ki mekânlar değişir, kıyafetler değişir de duygular bu kadar plastikleşir mi? Üzülüyor insan izlerken ve yine geçmiş her şeyden daha özel ve güzel…

Sevgilim dediğinde özür dileyen nesilden bir mesajla sevgili olduğunu sanan nesillere geldik. İzledikçe iç çektim ah o yıllarda yaşasaydım keşke sevgiye emek verilip hatta sevdiğinin hayatı için ondan vazgeçen ama aşkını yitirmeyen yıllar içinde aşkını daha da büyüten duyguların duygu olduğu o yıllar…

Şimdiye gelince her şey yapay profil resmine bak mesaj at ya tutarsa… Ne kadar acı birçok şeyi kaybettiğimiz gibi duygularımızı da kaybettik, bu toplumda bu kadar kolay olmamalı içinde sevgi barındıran her şey…

Seni seviyorum, demenin kaç yolu var? Seni özledim demenin, üstelik kışsa ve erkenden kalkıyorsak sabahları, bu gece gün doğmasın demenin kaç yolu var?

Sevgiyi ve aşkı ifade etmenin çok ama çok yolu var, aşkla yaşayan insanlar için bazen hiç dinlenmemiş bir şarkı sözünde, bazen beklemediğin detayların en ince virgülünde, bazen herhangi bir sohbetin minik bir cümlesinde…

Öğrenilmiş çaresizlikle hareket ediyor ama yine de rahat durmuyoruz bir dünya argümana rağmen, bir çok şeyi unutturan o son kadehi içip, uykusuz bıraktıran bir şey çıkıveriyor karşımıza. Ne yaparsak yapalım, hangi sokağa saparsak sapalım çıkıyor. Ya yolu değiştireceğiz ya kendimizi…

Hepimiz sonradan görmeyiz aşk gibi nihayetinde aşk öğrenilmiş bir şeydir. Gördüklerimiz de yetmemeye başlayınca ayağımız tökezliyor, duygular birbirine karışıyor, çelişkiler içinde kalakalıyoruz yani tam bir kaos…